İsrail medyasına göre, Cuma günü düzenlenen büyük saldırıda İran’ın içine sızan Mossad ajanları da önemli rol oynadı.
Mossad komandoları stratejik noktalara güdümlü silah sistemleri yerleştirdi, drone üssü kurdu ve İran’ın misillemesini engellemek amacıyla elektronik saldırı sistemleri kullandı. İsrail basınının iddiasına göre bu, Mossad tarihinin en gizli operasyonlardan biriydi.
Böyle bir sızma gerçekten yaşandı mı, yoksa Mossad’ın reklam çabası mı belki de hiçbir zaman öğrenilemeyecek ama İsrail gizli servisinin tarihe geçmiş öyle bir operasyonu var ki, “biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu” dedirtecek cinsten.
İşte, Netflix’te 2019 yılında gösterime giren ve hâlâ yayında olan “The Spy” (Casus) Mossad’ın Suriye’de düzenlediği inanılmaz operasyonu ve örgüt tarihinin en başarılı ajanı kabul edilen Eli Cohen’i anlatıyor.
Ünlü aktör Sacha Baron Cohen’in canlandırdığı Cohen (soyadı benzerliği), İsrail toplumunda “taşralı” kimliği nedeniyle dışlanan Mısır doğumlu bir Yahudi’dir. Bir mağazada çalışmakta, dikiş dikerek eve katkıda bulunan eşi Nadia ile fazlasıyla sıradan ve zor bir hayat sürmektedir. Ama son derece zeki, girişken, dışa dönük, esprili, insanları etkilemesini bilen ve risk almasını seven bir adamdır.
1960’lı yıllarda Suriye’den İsrail’e sık sık saldırılar düzenlenmesi üzerine Mossad istihbarat toplamak amacıyla Suriye’ye bir ajan yerleştirmeye karar verir. Tesadüfler sonucu Cohen aday olur ve aylarca casusluk eğitimi görür. Bu beklenmedik fırsat topluma kendisini kanıtlaması ve kabul ettirmesi için bir şanstır aynı zamanda.
Mossad yönetimi normalde böyle hassas ve tehlikeli bir operasyon için iki yıl hazırlık yapılması gerektiğini düşünmektedir ancak hükümetin ağır baskısıyla Cohen’i altı ayda hızlandırılmış eğitimden geçirirler.
Sonuçta operasyon başlar ve “Ajan 88” kod adlı Cohen zengin Arap iş insanı Kamil Emin Thaabeth (manşet fotoğrafında soldan üçüncü) kimliğiyle önce Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e gider ve buradaki Suriye diasporasına girer. Hemen ardından Suriye Büyükelçiliği’ndeki bir resepsiyona davet edilmeyi başarır, sonradan iktidara gelecek Büyükelçi Emin el-Hafız ile tanışır (fotoğrafta soldan birinci), hatta dost olur.
Hafız’ın verdiği referans mektubuyla bir süre sonra Suriye’ye sorunsuz girer ve ithalat-ihracat işleri yapan tüccar görünümüyle kısa zamanda geniş bir çevre edinir. Bu sırada topladığı bilgileri ve fotoğrafları Mossad’a gönderir. Acil durumlarda ise telgrafla haberleşmektedir. “Thaabeth”in beklentilerin çok ötesinde bir başarıyla Mossad’a istihbarat yağdırması şeflerini ve yöneticilerini son derece memnun eder. Cohen o kadar girişkendir ki, ordu komutanın yeğeniyle dost olarak İsrail sınırındaki sivillere kapalı cephe hattını bile ziyaret eder. Suriye’de düzenlenen protesto gösterilerinde içi kan ağlasa da “Kahrolsun İsrail” sloganı bile atar.

Eli Cohen rolünde Sacha Baron Cohen ve gerçek Eli Cohen
Fakat ülkesinden ve ailesinden uzaktaki bu gergim yaşam onda kimlik çatışmasına yol açar, Cohen’le Thaabeth karakterleri iç içe geçer ve bunalıma sürükler. Görevi, ailesi, sadakati, kimliği, yalanla gerçek arasındaki sınırdaki yaşamı ve yakalanma korkusu onu tüketmeye başlar. Bu sırada, Buenos Aires’te tanıştığı Hafız’ın Suriye’de iktidara gelmesini sağlayan bir darbeye destek verir ve hızla yükselmeye devam eder. Yeni lider “kankası” gözüyle baktığı Cohen’e o kadar güvenir ki, onu savunma bakan yardımcısı yapar. Olayların gelişimine bakıldığında Hafız Thaabeth’i belki de halefi bile ilan edecektir.
Böylece ortaya inanılmaz bir durum çıkar: Bir İsrail ajanı Suriye’de gizli bilgilere ulaşabilecek kadar üst düzey göreve yükselmiştir. Mossad bayram etmektedir, Cohen’in sağladığı bilgilerle Suriye’deki stratejik hedefler teker teker yok edilir. Bütün bu süreç boyunca, yani 1961’den 1965’e kadar Suriye yönetimi İsrailli bir Truva atı tarafından kandırıldığının ve içeriden fethedildiğinin farkında bile değildir.
Fakat depresyon içinde sürüklenen Cohen kendini kanıtlama hırsına ve aşırı risk alma tutkusuna bir türlü gem vuramaz ve…
Altı bölümlük diziyi izlemek isteyenler için burada keselim.
Temelde Sacha Baron Cohen’in başarılı oyunculuğuna dayanan “The Spy” kurmaca bir dizi olsaydı “sakın kaçırmayın” denilemezdi. Ancak gerçek olaylara dayandığı bilindiği için merakla ve heyecanla izleniyor. Tabii bir de, gizli servislerin az bilinen dünyasına geniş bir pencere açması diziyi daha da çekici kılıyor.
Dizide bir de sürpriz var: Cohen’in Şam’da tanıştığı ünlü kişilerden biri Suudi Arabistanlı milyarder Muhammed bin Ladin. Tanışma anında birkaç saniye ekrana gelen küçük çocuk ise oğlu Usame. Yani ABD’nin “dünyanın en çok aranan teröristi” ilan ettiği ve 2011 yılında Pakistan’da düzenlediği operasyonla öldürdüğü Usame bin Ladin.
Gideon Raff’un yönettiği dizi, Uri Dan ve Yeshayahu ve Ben Porat tarafından yazılan “L’espion qui venait d’Israël” (İsrail’den Gelen Casus) kitabına dayanıyor.
***
İsrail’le ilgili benzer yazılar:
Medya Günlüğü’nde yayınlanan diğer Netflix dizi değerlendirmeleri için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: