Cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyasında öne çıkan konuların başında Türkiye’de ikamet eden göçmenler geliyor.
Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu konuşmalarında Türkiye’deki göçmenlerin sayısını 10 milyon olarak veriyor. Göç İdaresi Başkanlığı ise Türkiye’deki yabancıların toplam sayısının 4 milyon 900 bin olduğunu, bunların 3.3 milyonunu Suriyelilerin oluşturduğunu açıklıyor.
“Suriyelilerin gönderilmesi” kampanya döneminde en çok duyulan sözlerden biri oldu. Peki ama bu gerçekten mümkün mü?
Avukat Atasoy Zer’in Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmış aşağıdaki yazısı konuyu hukuki yönden inceliyor ve milyonlarca göçmenin gönderilmesinin son derece zor olduğu sonucuna varıyor.
***
I-Giriş:
Sosyal medyada sık sık görmeye başladık: kimi zaman “Dirsek temas aralığı hizaya gel” komutu almış misali tek sıra; kimi zaman ise darmadağınık bir vaziyette Türkiye-İran sınırını geçen sırtlarında çanta çoğunlukla genç erkekler…
Hatırlarsınız; benzer örnekleri, bazı farklarla 2011’de başlayan Suriye iç savaşı döneminde de gördük. Suriye iç savaşından kaçan insanlar sınırı “toplu” ve fakat “görünmez/gayri resmi” bir “izin”le geçiyor ve sınır bölgelerinde önceden kurulduğu çok belli kamplara yerleştiriliyor; haber bültenlerinde bu kampların ne kadar düzenli ve yeterli olduğunu gösteren haberler yer alıyordu. Nitekim Türkiye Hükümeti, bu süreçte, yetkili ağızlardan, bir “açık kapı politikası” izlediğini deklare etti.
II- Mevcut Durum:
Göç İdaresi Başkanlığı’nın 31.03.2022 tarihli resmi verilerine [1] göre, bugün “geçici koruma” ile ilgili geldiğimiz aşama sayısal olarak şu şekilde:
a) Ülkemizde “Geçici Koruma (aşağıda “uluslararası koruma” olarak da nitelendireceğiz)” statüsünde 3.763.565 Suriye uyruklu vardır. Bu, 84.680.273 olan Türkiye nüfusunun % 4,4’üdür. Bunlardan –sadece- 50.784’ü “Geçici Barınma Merkezleri” adı verilen kamplarda kalmaktadır. Geri kalanı için, “Geçici Barınma Merkezi” olarak Türkiye topraklarının tamamı uygun görülmüştür.
b) Sayıca en çok Suriye uyruklunun yaşadığı şehirler sırasıyla şöyledir: İstanbul (541.038), Gaziantep (463.140), Hatay (433.186), Şanlıurfa ( 429.771), Adana( 256.525), Mersin (242.675), Bursa ( 184.331), İzmir (149.889), Konya ( 123.510), Kilis (107.365).
c) Nüfusa göre oransal olarak en çok Suriye uyruklunun yaşadığı şehirler ise şöyledir: Kilis (%73,63), Hatay (% 25,93), Gaziantep (% 21,74), Şanlıurfa (% 20,05), Mersin (% 12,83), Adana (% 11,33), Mardin (% 10,67), Osmaniye (% 7,84).
d) 2014-2021 Türkiye’den üçüncü ülkelere yerleştirilen Suriye uyruklu sayısı 18.594; “1’e 1 Formülü [2]” ile Türkiye’den AB ülkelerine gönderilen Suriyeli uyruklu sayısı ise, 32.752’dir.
Uyruğundan bağımsız olarak, Türkiye’de yasadışı bir şekilde bulunanların sayısı ise bilinmemektedir. Göç İdaresi Başkanlığı’nın resmi rakamlarına göre [3], -pandemi öncesindeki son normal yıl olan- 2019’da Türkiye’de 454.662 düzensiz göçmen yakalanmıştır. -31.03.2022 itibarıyla- 2022’de yakalananların sayısı ise 48.751’dir ve bunların 24.103’ü Afganistan uyrukludur.
Pekiyi; son günlerde sıkça duymaya başladığımız gibi “Suriyelilerin” ve/veya “Afganların” tümüyle geri gönderilmesi mümkün müdür ya da nasıl mümkündür [4]?
III- Türkiye’de Kara Sınırlarının Güvenliğinden Sorumluluk ve Yabancılarla İlgili Mevzuat:
Pek kimse farkında değil; ancak, “kara sınırlarının güvenliği” ile ilgili 1988’de çıkarılmış özel bir Kanunumuz vardır: 3497 Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkında Kanun [5].
İlginçtir: 2013’teki “Mali Hükümler” kısmında yapılan küçük bir değişiklik dışında, bu Kanun hiç değiştirilmemiştir. Ayrıca, bu Kanun’un nasıl uygulanacağını belirleyen bir de Yönetmelik [6] bulunmaktadır.
Bu Kanun’a göre, T.C. Devleti kara sınırlarının korunması ve güvenliğinin sağlanması görevi Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na aittir. Ayrıca, sınır güvenliği için görevlendirilen sınır birlikleri mensupları, kendilerine bu Kanun ile verilen görevlerin yapılmasında; diğer kanunların, silah kullanma yetkisi dahil, güvenlik kuvvetlerine tanıdığı bütün hak ve yetkilere de sahiptir.
Dolayısıyla, “elini kolunu sallayarak geçiyorlar” eleştirilerinin yaşandığı Türkiye’nin kara sınırlarının güvenliği ile hukuki durum budur.
Suriye iç savaşının büyüdüğü bir dönem olan 2012’de, Bakanlar Kurulu’nca TBMM’ye “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” isimli/başlıklı bir Kanun tasarısı [7] iletilmiştir. Tasarı, 2013’te Kanunlaşmış [8], 1 yıl sonra 2014’te yürürlüğe girmiş ve 1950’den beri yürürlükte olan “Pasaport Kanunu” ve “Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun”un ilgili kısımları yürürlükten kaldırılmıştır.
Böylece bugün ülkemizde, “yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den çıkışları ile Türkiye’den koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın kapsamına ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları” düzenleyen temel Kanun 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu(YUKK)” haline gelmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’de herhangi bir yabancının hukuki durumu ile ilgili sağlıklı bir hukuki analiz ancak bu Kanun’un incelenmesiyle mümkün olabilmektedir.
IV- Suriyelilerin ve/veya Afganların Geri Gönderilmesi Mümkün mü?
Hal böyle olunca, “Suriyelilerin ve/veya Afganların geri gönderilmesi mümkün mü veya geri gönderme konusunda son günlerde gözlemlediğimiz siyasi yaklaşım hukuka uygun mu?” sorularına yanıt için de yine YUKK’ye bakmak icap etmektedir.
Öncelikle göç ve mülteci hukukuna egemen temel ilkeleri sıralamakta yarar var:
1- “Hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez. (YUKK, md. 4)”
2- Şu kişilerle ilgili sınır dışı etme kararı alınamaz (YUKK, md. 55/1):
a) Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar,
b) Ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmesi riskli görülenler,
c) Hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar,
d) Mağdur destek sürecinden yararlanmakta olan insan ticareti mağdurları,
e) Tedavileri tamamlanıncaya kadar, psikolojik, fiziksel veya cinsel şiddet mağdurları.
3- Sınır dışı etme değerlendirmesi “ayrı ayrı” yani “bireysel” olarak yapılır (YUKK, md. 55/2). Yani, herhangi bir etnik veya dini kimlik dikkate alınmak suretiyle, herhangi bir kimsenin “şunları mutlaka göndereceğiz” ya da “şunları göndermeyeceğiz” deme hakkı yoktur. Daha doğru bir ifadeyle, bu yönde yapılan değerlendirmelerin herhangi bir hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
V- Türkiye’de Yasadışı Bulunanların (Çoğunluğunu Afgan ve Suriye Uyrukluların Oluşturduğu Grubun) Hukuki Durumu Nedir?
“Türkiye’ye yasal giriş veya Türkiye’den yasal çıkış hükümlerini ihlal edenler ya da bu hükümleri ihlale teşebbüs edenler” hakkında, eğer yukarıdaki (IV numaralı bölümde belirtilen) istisnai durumlardan herhangi bir söz konusu değilse, sınır dışı etme kararı alınmak zorunluluğu vardır (YUKK, md. 54/h); Kanun’un emri bu yöndedir.
Kanun bu konuda, yani “düzensiz göç” olarak adlandırılan ve çoğunluğunu Afganların, (kaçak) Suriyelilerin, Iraklıların, Pakistanlıların ve pasaportlarının bulunmaması gibi nedenlerle “Vatansızların” oluşturduğu grup için, herhangi bir makama veya kimseye bir takdir hakkı/marjı tanımamaktadır.
Kısaca herhangi bir makamın, eğer yukarıdaki (IV numaralı bölümde belirtilen) istisnai durumlardan herhangi bir söz konusu değilse, Türkiye’de yasa dışı bulunan bir kişi veya etnik grupla ilgili peşin olarak ve toptan bir şekilde “göndermeyeceğiz” tavrı Kanuna aykırıdır. Çünkü, Kanun bu konuda hem çok açıktır; hem de her bir değerlendirmenin “ayrı ayrı” yani şahıs bazında yapılacağını söylemektedir.
VI- Uluslararası Koruma Statüsünden Yararlananların (Çoğunluğunu Suriye Uyrukluların Oluşturduğu Grubun) Gönderilmesi Mümkün mü?
Çoğunluğunu Suriye uyrukluların oluşturduğu ve uluslararası koruma statüsünden yararlananlar konusunda ise Kanun yine çok nettir:
(Uluslararası Koruma) Statü(sü) verilmesini sağlayan koşullar ortadan kalktığı için vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanabilecekse ya da vatansız olup da, statü verilmesine yol açan koşullar ortadan kalktığı için önceden yaşadığı ikamet ülkesine dönebilecekse, artık bu kimselerin uluslararası koruma statülerinin sona erdirilmesi ve haklarında geri gönderme işlemlerinin yapılması gerekmektedir (YUKK, md. 85/1-d ve e). Bu inceleme de yine, “toplu” değil, “bireysel” bir şekilde yapılacaktır.
Ancak Kanun, uluslararası koruma statülerinin sona erdirilmesi konusunda önemli bir kriter daha getirmekte ve aynen şöyle demektedir:
Statünün sona erdirilmesi incelemesinde, “statü verilmesine neden olan şartların ortadan kalkıp kalkmadığı veya önemli ve kalıcı bir şekilde değişip değişmediği göz önünde bulundurulur. (YUKK, md. 85/2)”
Görüldüğü gibi YUKK, uluslararası koruma statüsüne alınmış kişilerin durumlarının incelenmesinde, kişisel durumlarının yanı sıra, geldikleri ülkelerin durumuna bakılmasını da öngörmekte; Suriye iç savaşından kaçarak Türkiye’ye gelmiş ve uluslararası koruma statüsüne alınmış kişiler için iç savaş koşullarının önemli ve kalıcı bir şekilde değişip değişmediğinin de değerlendirilmesini istemektedir.
VII- Sonuç:
YUKK hükümleri dikkate alındığında şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:
1. “Düzensiz göç” olarak adlandırılan ve çoğunluğunu Afganlar, (kaçak) Suriyeliler, Iraklılar, Pakistanlıların oluşturduğu grup bakımından, (IV numaralı bölümde belirtilen) istisnai durumlardan herhangi bir söz konusu değilse, “ayrı ayrı”/“bireysel” inceleme yapmak suretiyle “sınır dışı etme kararı” alınması gerekmektedir. Bu yasal bir zorunluluktur.
2. Uluslararası koruma statüsünde bulunan ve çoğunluğunu Suriyeli uyrukluların oluşturduğu grup bakımından ise, statü verilmesine neden olan şartların ortadan kalkıp kalkmadığı veya önemli ve kalıcı bir şekilde değişip değişmediğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla, Kanun’da belirtilen bu koşullar oluşmuşsa, her zaman, statü verilmesine neden olan durumun ortadan kalktığı sonucuna varılması, ilgililerin bu statülerinin sona erdirilmesi ve geri gönderme kararı alınması mümkündür.
Bu konular bakımından da, “göç”e neden olan “ayrım gözetmeyen şiddet olgusu (YUKK, md. 63/1-c)”nun bir an evvel sona ermesi; yani “ateşkes”in ve akabinde “barış”ın ve “sükûnet”in sağlanmasının gerektiği açıktır.
Tabiidir ki, yukarıdaki her iki durum için de, “sınır dışı etme” veya “geri gönderme kararı” alacak ülke kadar, bir de, eşyanın tabiatı gereği “kabul eden bir devlet”in bulunması gerekmektedir; kısaca, “kabul eden devlet”le diplomatik ilişkiyi de zorunlu kılmaktadır.
Bu koşullar oluşmadığı sürece, alınacak kararların uygulama kabiliyeti olmayacağı, insan hakları ihlalleri ve uluslararası ilişkiler bakımından oldukça sorunlu durumların ortaya çıkacağı açıktır.
YUKK’ye göre, Türkiye’de düzensiz göç ve geçici/uluslararası koruma ile ilgili değerlendirme ve karar alma yetkisi–alınacak kararlar yargı denetimine tabi olmakla birlikte-nihai olarak yürütmeye/idareye bırakılmıştır. Dolayısıyla yürütme/idarenin, ortaya çıkan durumu bir “sorun” olarak görüp görmediği ya da buna bir “çare” arayıp aramadığı; bu konuda aldığı veya almadığı kararlara bakılarak değerlendirilebilir.
Fakat şurası kesindir ki; bu “sorun”, görmezden gelerek veya “mutlaka göndereceğiz” ya da “hiç göndermeyeceğiz” gibi genelleyici bir yaklaşımla değil; ancak, inisiyatif kullanarak, diplomatik ilişkiden sakınmadan, aktif bir çaba ile ve ancak, “ateşkes” ve “barış”a katkı ile çözülebilir. Benim, YUKK’yi okuduğumda gördüğüm ve anladığım budur.
[1] https://www.goc.gov.tr/gecici-koruma5638
[2] Yunan adalarından Türkiye’ye geri gönderilmesine karar verilen her Suriyeli karşılığında Türkiye’deki bir Suriyelinin de AB ülkelerine yerleştirilmesini öngören uygulama.
[3] https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-istatistikler
[4] Bu yazıda, sınır güvenliği ile ilgili kısa bir tespit yaptıktan sonra, hukuki durumu izah etmeye çalışacağım. Bu izah, salt bir kısa yerel hukuki değerlendirme içermektedir; başka bir deyişle, bu yazının konusu, “Suriyelilerin” ve/veya “Afganların” geri gönderilmesinin veya gönderilmemesinin yaratabileceği olası ekonomik, insani, sosyolojik, siyasi ve uluslararası ilişkiler sorunları değildir. Ayrıca, bu aşamada AB ile imzalanmış olan “Geri Kabul Anlaşması” da inceleme dışı bırakılmıştır. Dolayısıyla yazının bu bakış açısıyla okunması ve değerlendirilmesi gerekmekte ve önerilmektedir.
[5] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=3497&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5
[6] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=6458&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5
[7] https://www2.tbmm.gov.tr/d24/1/1-0619.pdf
[8] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=6458&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5