Pazartesi, 22 Eyl 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Süreci yönetenler Lozan’ı iyi anlamalı

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 25 Temmuz 2025 19:50
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı tarih. 102 yıl önce imzalanan antlaşma 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum senedi niteliğinde. Ülkemizin tapu senedi niteliğinde.

Dışişleri Bakanı İsmet İnönü’nün başkanlığındaki TBMM Heyeti üyeleriyle, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Belçika, Yugoslavya temsilcilerinin katıldığı Lozan Barış Konferansı sonunda 24 Temmuz 1923’te imzalanan Antlaşma bir diplomasi zaferi. Antlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının, bağımsızlığının ve sınırlarının uluslararası alanda resmen ve hukuken tanınmasını sağlayan belgedir.

Lozan, bir ekonomik bağımsızlık belgesidir ve ekonomiyi millileştirmenin ilk adımıdır. Lozan bir eşitlik belgesidir. Lozan. l. Dünya Savaşı’nı sona erdiren antlaşmalar içinde tek onurlu belgedir. Bu da kurulmakta olan yeni Türkiye’nin başarısıdır. Antlaşma 23 Ağustos 1923’te TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi.…

102 yıldır ayakta olan Antlaşma, dönemin koşullarında yapılabilecek gerçekçi ve kalıcı uluslararası bir belge niteliğinde. Antlaşmayı, o zamanın koşullarına göre inceleyerek, özenle savunmak, korumak, kollamak gerek. Ancak içimizde Türkiye Cumhuriyeti’ni hazmedemeyenlerin olduğu gibi, Lozan Barış Antlaşması’nı hazmedemeyenlerin olduğu da bir gerçek.

Şu sıralar Antlaşma kaygı verici şekilde kimi çevrelerce gündeme taşınıyor. Kamuoyunda tartışmalara neden oluyor. Tepkilere neden oluyor.

“Lozan’a neden atıf yapıldı?” başlığı ile 16 Mayıs tarihli yazımızda işaret edildiği üzere, 23 Temmuz 2023 tarihinde 13 Kürt kuruluşu yaptığı bir açıklamada, “Kürtlerin kaderini tayin etme hakkını tanıyın, Lozan’ı aşma mücadelesine destek verin” çağrısında bulunmuştu. DEM Parti de sosyal medyada yaptığı bir açıklamada, “Kürtlerin kaderini tayin etme hakkını  tanıyın, Lozan’ı aşma mücadelesine destek verin” diyerek yukarıdaki çağrıya destek vermişti. DEM Parti’nin hedeflerinin birinin de “Lozan’ı aşma” olduğu bu açıklamadan anlaşılıyor.

PKK’nın 12 Mayıs tarihli örgütü feshetme ve silahlı mücadeleye son verme kararında da  Lozan Antlaşmasına ve 1924 Anayasası’na itiraz edilmiş  ve “soykırım” iddialarında bulunulmuştu. Açıklamada, “Partimiz PKK, kaynağını, Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” deniliyordu. Açıklamada yer alan bu ifadeler, TBMM’deki  muhalefet partileri ve kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştı.

Fesih kararı beklendiği günlerde Diyarbakır’da kurulan “Demokratik Birlik İnisiyatifi” nin yayımladığı bildirgede de  Lozan’ı aşma arzusunun yattığı görülüyor. DEM Parti’nin de imzacılar arasında bulunduğu bildirgede, çeşitli hedefler meyanında şöyle deniliyor:

“Kürtlerin ana dilinde kültür ve inançlarını özgürce gelişebilmesi için her türlü engelin kaldırılması yönünde mücadele eder. Ana dilinde eğitim ve öğretim hakkı başta olmak üzere tüm dil ve kültürlerin yaşamın her alanında var olabilmesini savunur. Kültürel ve sanat çalışmalarının ana dilinde özgürce yapılmasını savunur. Kürtler evrensel insan hakları belgeleri çerçevesinde, bireysel ve kolektif hakların savunulmasını esas alır, özgürlük ve eşitlik mücadelesini sürdürülebilir bir zeminde oturtmak için çalışmalarını kararlılıkla sürdürür.”

Öte yandan geçen hafta, PKK’nın fesih kararına ilişkin açıklamadaki Lozan Antlaşması’na yönelik ifadeler nedeniyle İYİ Parti Grup toplantısını Edirne’deki Lozan Parkı’nda yaptı. Sürece başından itibaren mesafeli olan Genel Başkan Müsavat Dervişoğlu konuşmasında, “Yapılan açıklamadan anlıyoruz ki, PKK hedef ve amaçlarından geri adım atmamıştır. Özellikle altını çizmek isterim ki, ‘Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir.’ Açıklamada, Lozan’ı inkar politikalarına karşı verilen silahlı mücadelenin başarıya ulaştığı iddia edilmektedir” dedikten sonra iktidara şu soruyu yöneltti:

“Terör örgütüne Lozan’ın hangi maddesini delme sözünü verdiniz de Lozan’a karşı başardık demektedirler. Bir terör örgütü Lozan’a karşı zafer ilan ediyorsa Türk Devleti’nin ve bu süreci yönetenleri kalkışmanın failleri olmaktan kaçamazlar…”

Dervişoğlu ayrıca, bu ihanet açıklamasının kabul edilemeyeceğini vurgulayarak, “Aksi durum Türk Devleti’nin hain terör örgütü ile mütekabil hale getirilmesi ve teröre teslim olmasıdır” dedi

Dervişoğlu’nun işaret ettiği noktalar dikkat çekici. Üzerinde önemle durulması gereken.   

16 Mayıs tarihli yazımızda, Lozan Antlaşması’nın 100. yıl dönümü vesilesiyle 13 Kürt kuruluşu tarafından yapılan açıklamada, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlar, Kürtlerin kendi kaderini tayin etme ve Lozan “cenderesini” aşma mücadelesine destek vermeye çağrıldığına da işaret edilmişti.

“Diaspora Kürtleri Konfederasyonu (Diakurd) da “Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının uygulanmadığı” gerekçesiyle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonuna başvuruda bulunduğu yolunda basında yer alan haberlere dikkatler çekilmişti.

Bu kez, İsviçre’nin Lozan şehrinde mukim Lozan Kürt Enstitüsü’nün 11 Mayıs tarihinde X’te yer alan bir paylaşımında da, “Enstitü, self-determinasyon (kendi kaderini belirleme) hakkını bilimsel temelde, tarihi, siyasi, hukuki ve toplumsal tüm boyutlarıyla ele alarak tartışacak ve bu tartışmaları çeşitli kanallar aracılığıyla topluma ulaştırılacaktır” denilmekte.

Çeşitli Kürt kuruluşlarının,”Kürtlerin self-determinasyon hakkını” uluslararası alana taşımak amacıyla çaba içinde oldukları görülüyor. Süreç ile ilgili gelişmelerin de keza uluslararası alana taşındığı anlaşılıyor.

Ankara’nın bu çabaları yakından izlediği ve değerlendirdiği, bu konularda üniversiteler ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine başvurduğu şüphesiz.

PKK’nın 12 Mayıs tarihli açıklamasında yer alan Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası ile ilgili ifadeler de bu çerçevede değerlendiriliyor olmalı.

Bu ifadeleri değerlendiren bazı analistler, açıklama metninde Lozan’a atıf yapılmasını endişe verici buluyorlar. Bu görüşte olanlar şunları söylüyor:

“Metinde Lozan’dan bahsedilmesi, bundan sonraki Kürt hareketinin siyasi formülasyonunu bize gösteriyor. Türkiye sınırları içerisinde Türklerin ve Kürtlerin eşit haklara sahip, barış içerisinde yaşamaları olarak bakılmıyor.  Bundan sonra Kürt hareketinin ivme kazanacağı, Öcalan’ın bir terör hükümlüsü yerine silahları bıraktıran adam olarak dünya kamuoyuna takdim edileceği, Kürt hareketinin siyasi çizgisinin daha radikal olacağı endişesini uyandırıyor.”

Bu görüş sahipleri ayrıca, “Silah bırakmanın amacı Türkiye sınırları içerisinde Kürt vatandaşlarımızın rahatsız olduğu faktörleri gidererek demokrasi içerisinde birlikte yaşamaksa, çok iyi. Ancak bu bir aşama olarak kabul edilip Pan-Kürdizm düşüncesi bir siyaset haline getirilirse bu Türkiye’de de Orta Doğu’da da istikrara hizmet etmez” diyorlar.

Metinde Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’na yapılan atıfların,Kürtler açısından “Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik bir itiraz olmadığını” düşünen uzmanlar ise, Lozan açısından bir perspektif farklılığı olduğunu söylüyorlar. “Türkiye açısından, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunun alındığı antlaşma olarak görülmekle birlikte Kürtler açısından da birlikte yaşadıkları toprakların parçalanması ve hakların, hukukların reddedilmesinin başlangıç tarihi” değerlendirmesinde bulunuyorlar. 

Metinde yapılan atfın “Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik bir itiraz anlamına gelmediğini” savunanlar, “Çünkü zaten başka yerlerde de açıkladılar, toprak temelli bir siyasi mücadele yürütmüyorlar. Her ülkede de esas olarak o ülkelerin demokratikleştirilmesi ve Kürtlerin hakkının, hukukunun tanınması için bir mücadele veriyorlar” diyorlar..

Bu tür farklı görüş ve değerlendirmelere önümüzdeki süreçte sıkça rastlanacağı görülüyor. 

Diğer yandan, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un imzasıyla Meclis’te oluşturulmakta olan komisyonda Lozan Antlaşması’nın DEM Parti temsilcileri tarafından gündeme getirilip getirilmeyeceği, getirilirse ne şekilde getirileceği şu aşamada bilinmiyor. Bu itibarla süreci yönetenler ile  komisyondaki diğer  partilerin temsilcilerinin bu konuda da hazırlıklı olmaları, Lozan’ın Türkiye için önemini iyi bilmeleri ve Lozan’ı iyi anlamaları  gerekiyor. 

Komisyon çalışmalarının ve gündeminin ilerleyen süreçte ne yönde gelişebileceğini, yukarıda işaret edilen açıklamalara ve bildirgelere derinliğine bakarak, kestirmek mümkün. Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları ile ilgili uluslararası sözleşmeler hakkında da komisyon üyelerinin bilgilendirilmeleri gerekiyor.  

Önümüzdeki hafta yapısı, çalışma şekli vs. daha netleşmesi öngörülen komisyona AKP, MHP ve DEM Parti’nin yanı sıra demokrasinin güçlendirilmesini ön planda tutan CHP’nin de üye vermesi bekleniyor. Kapalı kapılar ardında sürdürülecek komisyon çalışmalarında gündeme gelecek konularla ilgili olarak CHP’nin başta İYİ Parti komisyon dışındaki partilerle dirsek temasında bulunması stratejik açıdan isabetli olacak.

Türkiye’de süreç çerçevesinde süregelen tartışmalar ve gelişmeler, bölge dışı ve bölgedeki aktörler tarafından yakından izleniyor ve değerlendiriliyor.

Nazik, kritik bir süreçten geçiliyor. Süreci ve komisyon çalışmalarını sabote etmek, baltalamak isteyenlerin çıkabileceği göz ardı edilmemeli. Bu hassas ortamda sabırlı olunması, sağduyu ile hareket edilmesi, süreci örtülü veya açık şekilde engelleme çabalarına  karşı dikkatli olunması, tahriklere kapılınmaması, sürecin ve komisyon çalışmalarının iç politikaya malzeme edilmemesi önemli.

Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı

İlgili yazı:

Lozan’a neden atıf yapıldı?..

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Bugünkü köşe yazıları
Sonraki Makale Gazetecilerin Gazze isyanı

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

İsrail solunun Gazze çıkmazı

Metin Duyar
22 Eylül 2025
ManşetSerbest Kürsü

Türkiye’nin kayıt dışı gerçeği

Yıldırım Aktuğan
22 Eylül 2025
EditörSerbest Kürsü

Aziz Nesin gerçekten mizah ustası mıydı?

Alper Eliçin
21 Eylül 2025
Serbest Kürsü

Gelecekte bireysel saygınlık karneniz olacak

Adil Gürkan
21 Eylül 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?