Alper Eliçin (noktakibris.com)
Türkiye’nin sık sık ciddi stratejik hatalar yaptığı herkesin malumu. Örnek vermek gerekirse, enerji konusunda Rusya’ya bağımlılık ilk aklıma gelen konulardan biri. Ham petrol ve dizel gibi türevlerinde, doğal gazda, kömürde Rusya Federasyonu’na ciddi şekilde bağımlıyız. Rusya’ya olan karbon kaynaklı enerji bağımlılığımızı en aza indirmek için çaba gösteriyoruz ama, bu o kadar kolay olmuyor. Bu durum, bizim dış politikada hareket esnekliğimizi ciddi şekilde kısıtlıyor. Ukrayna savaşında gördüğümüz gibi, enerji çok rahatlıkla silah olarak etkin bir şekilde kullanılabiliyor.
Enerjide karbon temelli kaynaklarından uzaklaşmaya çalışırken, dört üniteli dev bir nükleer santralin yapımını ve işletilmesini de Rusya’ya vermiş olmamız tam bir stratejik hata. Sırf bu nedenle, Rusya’ya bağımlılığımız en az 60 yıl daha sürecek gibi.
Tek ülkeye bağımlılık konusunda ikinci örnek Türk Hava Kuvvetleri ile ilgili. Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki tüm avcı, bombardıman, erken uyarı, tanker uçakları ABD ürünü. ABD bizi bu sayede siyasi baskı altında tutabiliyor. Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında gündeme gelen silah ambargosu, günümüzde de çok etkin bir şekilde hava kuvvetlerimizi etkiliyor. F-35 projesinden çıkarılmamız, F-16 satın alma ve eski F-16 modellerinin/bloklarının yenilenmesi konusunda ciddi bir ayak sürümeyle karşı karşıya olduğumuzdan, hava kuvvetlerimiz eskidi ve etkinliğini kaybetti. Başarılı bir şekilde geliştirdiğimiz SİHA’lar hava kuvvetlerinin zafiyetini telafi etmekten şimdilik çok uzak. Kendi uçağımızı geliştirmeye çalışırken bile ABD’nin engellemeleri devam ediyor.
Öte yandan bize verilmeyen silahlar, Fransa ve ABD tarafından çevremizdeki ülkelere satılıyor. Hatta Ukrayna’da popüler olan Javelin tanksavar silahı PKK/YPG’ye bile verilmiş. Bize ise, yıllardır talep etmemize rağmen verilmedi.
Özellikle Yunanistan’a satılan muazzam miktarda silah, Rusya’ya karşı alınmış gibi gösterilse de, Yunanistan açısından asıl hedefin Ege’de kesin üstünlük sağlamak olduğu açık. Yunanistan’ın harcama boyutu istatistiklere de yansımış durumda. Artık NATO’da, milli gelirine oranla en fazla askeri harcama yapan ülke ABD değil, Yunanistan.
Hava kuvvetlerimizin ABD bağımlılığı devam ederken, deniz kuvvetlerimiz, başta Milgem projesi olmak üzere, hem platform hem de donanım konusunda büyük oranda millileşmiş durumda. Almanya, İspanya, İtalya gibi ülkelerle yapılan işbirlikleri sayesinde de seçenekleri oldukça zengin.
Sonuç olarak, Türk Hava Kuvvetleri’nin ABD’ye olan bağımlılığının elden geldiğince azaltılması Türkiye’nin ülke güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Bilindiği gibi 28 Haziran 2022’de İspanya’da gerçekleştirilen NATO zirvesi paralelinde, Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in kolaylaştırıcılığında bir toplantı yapıldı ve sonucunda bir mutabakat belgesi imzalandı. Bu belgenin 7. maddesinde, ‘Türkiye, Finlandiya ve İsveç, aralarında artık hiçbir silah ambargosu olmadığını teyit ederler’ deniyor.
Yazılanların ne kadarının kağıtta kalacağı, ne kadarının uygulamaya gireceği halen meçhul. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine kabul edilmesi için tahminen sekiz aylık bir süreç var. Sonunda tekrar Türkiye’nin onayı istenecek.
Bu süreç Türkiye’ye, özellikle İsveç’in iyi niyetini test edebileceği bir fırsat penceresi sunuyor. Bu sadece Türkiye’nin terörist diye tanımladığı kişilerden kaçının iade edileceği ile kısıtlı değil. Daha önemli bir fırsat daha var. O da, İsveç’ten Gripen E/F savaş uçakları alınması, bu ülkenin TFX için ortak üretime davet edilmesi ve ABD’den yeni F16V satın alma talebinden de vazgeçilerek, sadece eldeki F16’ların bir bölümünü modernize etmek için gerekli kitlerin edinilmesi. Bu sayede, Yunanistan’ın geçmişte Mirage 2000’lerle, şimdi de Rafale”lerle yaptığı gibi, Türkiye de kaynak ülke çeşitlendirmesine gidebilir.
İsveç’in savaş uçağı üretimi oldukça eskilere dayanıyor. 1955’te Saab 35 Draken ile başlamış. Zaman ile teknolojilerini, üretim yetkinliklerini geliştirmiş. 1979’da ise Saab JAS 39 uçakları üzerinde çalışmaya başlamış. Gripen’lerin A-F modellerinin altmış dördü İsveç Hava Kuvvetleri’ne teslim edilmiş. 1996’dan beri İsveç Hava Kuvvetleri tarafından kullanılıyor. (Bkz. Bir Macar Gripen C’nin gösteri uçuşu: https://www.youtube.com/watch?v=a_RPTpfxNyM )
Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Tayland hava kuvvetlerinde de bu uçaklardan var. 2020 itibarıyla 271 adet Gripen’in teslimatı yapılmış. Eurofighter ve Rafale uçaklarının avioniği Gripen avioniği esas alınarak geliştirilmiş.
Gripen E ve çift koltuklu F modelleri 2013’te geliştirilmeye başlanmış. Kasım 2021’de ise İsveç ve Brezilya hava kuvvetlerine ilk altı uçak teslim edilmiş. Gripen’lerin tasarımından kaynaklı bazı özellikleri var. Ultra hafif uçaklar olarak tasarlanmışlar. 500 metrelik pistlerden bile kalkabiliyorlar. Bu, bir savaş halinde havalimanlarının hasar görmesi durumunda uçakların yollardan kalkmasına, gerektiğinde ormanlar ve vadiler içerisine saklanmasına olanak veriyor. Kırk yıllık yaşam süresi üzerinden hesaplandığında, maliyeti F-16’ların yarısına geliyor. Etkinliği son derece yüksek. Ege ve Doğu Akdeniz’de söz konusu olduğu gibi, Türkiye’ye yakın bölgelerde çıkacak hava çatışmalarında Rafale uçaklarına karşı daha etkin.
Gripen E/F’leri, uçağı kullanacak olan hava kuvvetlerinin ihtiyaçlarına göre konfigüre etmek oldukça kolay. Tasarım bu bağlamda çok esnek tutulmuş. Bakımının ucuz ve kolay olması, daha üretim aşamasında düşünülmüş. Alıcı uçağa kendi yazılımını yükleyebiliyor. ABD’nin yaptığı gibi, bu konularda bir kısıt getirilmemiş.
Yer ve deniz hedeflerine saldırı yapıldığında, yerde ikmal süresi yirmi dakika; avcı uçağı olarak kullanıldığında ise bu süre on dakikaya iniyor. Bu hazırlık için de, sadece bir teknisyen ve beş erbaş yeterli. Adeta Formula 1 yarışlarındaki “pit stop” gibi bir durum söz konusu. Bu sayede uçaklar daha fazla havada kalabiliyor. Uçaklar NATO standartlarıyla tam uyumlu.
Gripen E | Gripen F | Gripen Deniz | ||
---|---|---|---|---|
Koltuk sayısı | 1 | 2 | 1 | |
Boy | 15,2 metre | 15,9 metre | 15,2 metre | |
En | 8,6 metre | 8,6 metre | 8,6 metre | |
Maksimum kalkış ağırlığı | 16500 kg | 16500 kg | 16500 kg | |
Maks güç | 98 kN | 98 kN | 98 kN | |
Savaş istasyonları | 10 | 10 | 10 | |
Operasyon arası yerde kalış süresi | 10-20 dakika | 10-20 dakika | 10-20 dakika | |
Havada yakıt ikmali | Evet | Evet | Evet | |
Mauser BK27 mm top | Evet | – | Evet |
Saab Gripen E/F spesifikasyonları. Kaynak: www.saab.com
Tabii ki, her uçak gibi güçlü yanlarının yanı sıra bazı zafiyetleri var. Bunların en önemlisi menzil sorunu, ama Ege, Doğu Akdeniz, Güney Doğu gibi bölgelerde bizim için sorun değil. Ayrıca zaten havada ikmal özelliği de var.
Alaska’da yapılan bir simülasyonda, Gripen’in üç C modelinin, üç ayrı sortide kayıp vermeksizin 5 adet F-16 Blok 50, 1 Eurofighter Typhoon düşürdüğü biliniyor. Norveç Kraliyet Hava Kuvvetleri ile yapılan ve üç sortiden oluşan bir başka tatbikatta ise üç Gripen C’nin, bir uçak kaybına karşın 15 F-16 Blok 50 düşürdüğü de kayıtlara girmiş durumda. F-16V’lerin de Gripen E’lere karşı pek şansı olmadığı düşünülüyor. Burada da Gripen E’nin radar üstünlüğü devreye giriyor.
İkinci sorun ise yedek parça ile ilgili. Rusya-Ukrayna savaşında da gözlemlediğimiz gibi, uzayan bir savaşta lojistik çok önemli. Binlercesi üretilmiş olduğundan, F-16 kullanıcılarının bir ambargo uygulaması dışında parça sorunu yok. Gripen’de ise yedek parça üretimi İsveç ve şimdi biraz Brezilya kaynaklarına bağlı ve üretim kapasitesi kısıtlı. Kendi üretimimizi yapsak bile sorun olabilir. Ancak TFX’de de bu konunun sorun çıkaracağını unutmayalım.
Brezilya‘da Gripen E bu ülke ile ortak üretiliyor. Yani Türkiye’de de üretmek olası. Ancak, uçağın bize özgü iki sorunu daha var. Bunlardan ilki, başta motor olmak üzere, Gripen’lerin hala % 20-30 oranında ABD teknolojisine bağlı olması. Volvo-GKN Sweden’in ürettiği motorların temeli bir General Electric motoruna, yani ABD lisansına dayanıyor. Bir anlamda Atak helikopterlerine benzer bir durum söz konusu. Ancak Batı’da, ABD teknolojisinden tam bağımsız üretilen savaş uçağı da zaten yok.
Gripen E’yi deniz platformlarına uyarlamak da olanaklı ve bu Türkiye için son derece önemli. F35B alma şansımızı kaybettiğimizden dolayı, Anadolu ve ilerde üretilmesi düşünülen Trakya gemileri için şu sıralarda geliştirilmekte olan TB2’nin deniz platformlarına inebilecek modeli TB3 dışında bir seçeneğimiz yok.
Son olarak, Gripen E yazılımında, F35A’dan bildiğimiz, her şeyin uzaktan ABD tarafından kontrol edilmesi, uçağın ABD tarafından uzaktan kilitlenmesi ve uçamaz hale getirilmesi olanağı yok. Askeri konularda uzmanlaşmış medyada, Gripen E’yi F35A ile bile karşılaştıran makaleler var. Ancak her şeyin başında, F35’in 5. Nesil, Gripen E’nin ise 4+ olduğunu unutmamak lazım. Yine de, avionik ve elektronik savaş konusunda son derece gelişmiş olduğunu, ”afterburner” kullanmaksızın uzun süreler süpersonik hızda uçabildiğini, kullandığı meteor füzelerinin F-35’lerde kullanılan Aim-120-D’lerden daha üstün olduğunu da vurgulamak lazım. Radarları ve ağ yapısına entegre olmaları da F35 kadar olmasa da oldukça gelişmiş. (Bkz: https://www.saab.com/products/gripen-e-series )
Sonuç olarak Gripen E, Türkiye açısından, gerek F16V gerekse F36B için, hatta kısmen F35A için bir alternatif olabilir. Ayrıca hava kuvvetlerinde sadece ABD’ye bağlı olmak riskini büyük oranda azaltır. İsveç’in Madrid’de attığı imzaya ne kadar uyacağı konusunda da bir test özelliği taşımaktadır.
Gipen E konusunda Türkiye ve İsveç anlaşabilirlerse, kazan-kazan bir durum ortaya çıkacaktır. Türkiye yukarıda değindiğim kazanımları elde ederken, İsveç de kendi havacılık endüstrisi için büyük bir pazara kavuşacak, üretim maliyetlerini düşürecek, hızla gelişmekte olan Türk havacılık sanayiinde önemli bir yer edinecektir. Ayrıca TFX projesine katılmak olanağının ortaya çıkması İsveç için de büyük bir kazanç olacaktır.
TFX’de Britanya’nın katkısı olacağı, Saab’ın ise Britanya’nın Tempest isimli altıncı nesil uçağında partner olduğu düşünülürse, ileride Türkiye’nin de Tempest’e katılması gündeme gelebilir. Bu durum hem Türkiye’nin hem de Britanya’nın uzun vadeli ulusal çıkarları ile de uyumludur.
Konu daha detaylı incelendiğinde, Türkiye için cazip olmayan şu anda öngörülemeyen bazı detaylar ortaya çıkabilir. İşin detaylı analizi ancak teknik verilere erişebilen uzman bir ekip ve askeri stratejistlerin ortak çalışmalarıyla yapılabilir. Böyle bir çalışmada açık fikirli olmak ve alışkanlıklar nedeniyle ABD teknolojisi saplantısına kapılmamak önemlidir. Pilot camiasının büyük uçak, güçlü motor arzusu da değerlendirmeleri sübjektif olarak etkilememelidir. Gripen E seçimi, Milgem gibi bir proje olan TFX’de, çok daha hızlı hareket edebilmek için bir fırsat ortaya çıkarabilir. Konu sadece askeri değil, aynı zamanda diplomatik ve stratejiktir.
Türkiye’nin Gripen’le ilgilenmesi, eğer hala arzu ediyorsak, ABD’nin istediği zaman uçağı uzaktan kilitleyebildiği F35’lerin alımını bile yeniden gündeme getirebilir. Nitekim, ABD’nin Kanada’yı Gripen E‘den vazgeçirmek ve F35 satabilmek için epey uğraştığı, ticari avantajlar sağladığı ve politik zorlamalarda bulunduğu unutulmamalıdır.