PKK’nın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ekim 2024’te yaptığı çağrı ile harekete geçen çözüm süreci çerçevesinde silah bırakmaya başlaması siyaset dünyasında ve kamuoyunda genel olarak olumlu karşılandı.
Ancak, süreci ihtiyatla veya tepkiyle karşılayanlar da görüldü. Gelişme, başta ABD uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılandı. Ulusal ve uluslararası medya da töreni yakından izledi.
Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, ” Terör örgütünün sembolik silah bırakma adımını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi. DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, “Demokratik Türkiye’nin inşası için yeni bir döneme girildiğini” ifade ettiler.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Terörsüz Türkiye hedefi sağlam ve sağlıklı hamlelerle mesafe almıştır” derken, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin muhatabı bu cani örgüt değildir” açıklamasında bulundu. Dervişoğlu 12 Temmuz’da Edirne’deki Lozan Anıtı önünde yaptığı konuşmada da Lozan Barış Antlaşması’nın önemini vurguladı.
Gelişmeleri tepkiyle karşılayanlar ise, “Silah bırakma neyin karşılığı? Silah bırakanlar ne kazanacak? Silah bıraktıranlar ne kazanacak? Ülke ne kazanacak?” sorularını yöneltiyorlar. “Son yüzyılda Atatürk ilkeleri ve bizleri uyarmak için geriye bıraktığı Nutuk hiç bu kadar anlamlı olmamıştı”, “Terörsüz Türkiye” projesi ‘Atatürk kayasına’ çarpacak farkında değiller”, “Hayırlı olsun AKP-MHP-DEM İttifakı, hayırlı olsun Erdoğan-Bahçeli-Apo beraberliği” mesajları yayınlıyorlar.
Farklı değerlendirmeler yapılsa da, bugünlere uzun süren sabırlı, dikkatli, çabalar, çalışmalar sonucu ulaşıldı. Katkıda bulunanları kutlamak gerek.
Süreci üç başlık altında aşağıda özetlemeye çalışacağız:
Öcalan’ın yakalanması sonrası yaşananlar
PKK lideri Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmişti. 31 Mayıs 1999’da İmralı’da yargılanmaya başlanmış, dokuz duruşmanın ardından “silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan idamına karar verilmişti.
Yargılama sürecinde Öcalan, çatışmalarda hayatını kaybeden asker ve polis ailelerinden özür dileyerek “imkan verilirse Kürt sorununun çözümü için çalışmaya hazır olduğunu” söylemişti.
Öcalan 2002’de, Avrupa Birliği (AB), uyum yasaları çerçevesinde Türkiye’de idam cezasının kaldırılması nedeniyle müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu karar alınırken, Kürt sorununun çözümü konusunda koşullar olgunlaştığında Öcalan’dan yararlanmak düşüncesinin de yattığı anlaşılıyor.
O yıllar AB Kopenhag Kriterleri’nin karşılanmasına yönelik ülkemizde insan hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi amacıyla önemli adımların atıldığı yıllardı. Bu çerçevede,”Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun” 2004 yılında kabul edildi. Terörün yol açtığı ekonomik, toplumsal ve bireysel tahribatın onarılması, yaraların sarılması yoluna gidildi.
TRT farklı dil ve lehçelerde yayına başladı (2004). Aynı yıllarda Kürtçe dil kursu açılmasına izin verildi. 2012’den itibaren Kürtçe seçmeli ders olarak ortaokullarda müfredata eklendi. Kürtçenin resmi ve zorunlu eğitim dili olması ve anayasal güvenceye kavuşturulması o yıllardan itibaren yoğun olarak dillendirilmeye başladı.
Ayrıca insan hakları ile ilgili önemli uluslararası sözleşmelere taraf olundu, 1982 Anayasası’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bazı maddeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlendi.
O yıllarda önce Başbakanlığa bağlı insan hakları ile ilgili bir sekreteryanın başındaydım. Yurt dışına tayin olup döndükten sonra da yine Başbakanlığa bağlı bu kez ulusal güvenlikle ilgili bir kurumumuzda daire başkanıydım. Güvenlik güçlerimiz terör örgütüne karşı kahramanca mücadele verirken bizler de terörün sona erdirilmesine yönelik diğer önlemleri araştırırdık. İlgili kurumlarımızdan gelen sivil-asker bürokratların katılımıyla gerçekleştirilen çalışmalarda, siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal, dış politika, yurt dışındaki insanlarımız gibi başlıklar altında önlemler sıralanır, yasal ve idari mevzuatta yapılabilecek değişiklikler belirlenir ve siyasi otoriteye sunulurdu. Kimi zaman bu konularda üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile de istişarelerde bulunurduk..
Demem o ki PKK ile mücadele her dönemde devletimizin öncelikli gündem maddeleri arasında yer almıştır. Devletimizin arşivlerinde bu konularda önemli çalışmalar mevcuttur. Günümüzde sürecin ulaştığı aşamayı değerlendirirken geçmişte yaşananları anımsamakta yarar var..
Muhtemelen geçmiş yıllardaki o çalışmalardan da istifade ile 2009-2015 yılları arasında AKP iktidarı tarafından, Öcalan’ın da rol aldığı çözüm süreci, açılım süreci, demokratik açılım süreçleri denendi. Ancak türlü çeşitli nedenlerle bu denemeler başarılı olamadı.
Bahçeli’nin inisiyatifi ile başlayan yeni süreç
Yeni süreç Ekim 2024’te Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başladı. 27 Şubat 2025’te Öcalan, PKK’ya silah bırakma çağrısında bulundu. 1 Mart 2025’te PKK Yürütme Komitesi ateşkes ilan etti. Öcalan’ın 9 Temmuz tarihindeki görüntülü mesajının ardından 11 Temmuz’da ilk adım olarak PKK sembolik nitelikte bir törenle silahları bıraktı.
Bu süreçte önemli rol oynayan Öcalan’ın idam edilmemesi yolunda vaktiyle alınan kararın ne denli isabetli olduğu görülüyor.
11 Temmuz’da PKK’nın sembolik silah bırakmasının ardından AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Temmuz’da AKP’nin Kızılcahamam’daki İstişare ve Değerlendirme Kampında süreçle ilgili “tarihi” olarak nitelenen bir konuşma yaptı. Meclis’te kurulacak komisyonun önemine işaret eden Erdoğan, “Biz AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik” dedi. Erdoğan, “Dün itibarıyla 41 yıllık terör belası inşallah sona erme sürecine girmiştir. Terörsüz Türkiye projesi, bir müzakerenin, bir pazarlığın, bir al ver sürecinin neticesi değildir… Bugün yeni bir gündür, tarihte yeni bir sayfa açılmıştır” diye konuştu.
Öte yandan, AKP iktidarının on yıl sonra yeni bir çözüm sürecine neden gereksinim duyduğunu araştırmakta fayda var. Bu konuda bölgesel faktörlerin yanı sıra şöyle değerlendirmeler yapılıyor:
31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerin sonuçları AKP için uyarıcı oldu. Seçimlerde CHP’nin kaydettiği başarı 2028 Cumhurbaşkanlığı ve Genel seçimlerinde AKP’nin kaybedebileceği ihtimalini gündeme getirdi. Böyle bir ihtimali bertaraf edebilmek amacıyla yeni bir strateji benimsenmesi yoluna gidildi. Bu çerçevede,
*Halkın kemerlerini sıkacağı yeni bir ekonomik program ortaya kondu, dış finansman kaynakları araştırılmaya başlandı.
*CHP’yi itibarsızlaştırma politikası uygulanmaya başlandı. CHP’nin “Cumhurbaşkanı adayı”, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan başlayarak CHP’li yerel yönetimler üzerine gidildi, ardından CHP hedef noktasına kondu.
*TBMM’deki milliyetçi, muhafazakar küçük partilerden milletvekili transferlerine başlandı.
*DEM Parti’nin AKP’ye yakınlaşma yolları araştırıldı. AKP, 2028’den sonra iktidarını uzatmak amacıyla TBMM’de DEM Parti’nin desteğine ihtiyaç duyuyordu. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla en etkili araç olarak yeni bir çözüm sürecini gündeme getirmek yararlı görüldü. Süreci yeniden başlatmak için “düdüğü çalmak” da ittifak ortağı Bahçeli’ye düştü.
*DEM Parti çeşitli beklentilerle sürecin canlandırılmasına hemen yanaştı. AKP, önümüzde gerçekleştirilebilecek mevzuat değişikliklerinde ve TBMM’deki oylamalarda DEM Parti’nin desteğine güveniyor. Erdoğan’ın “AK Parti-MHP-DEM Parti olarak bu yolu beraber yürüyeceğiz” sözü de bu bağlamda değerlendirilebilir.
*Ancak bu planın uygulanmasında küçük bir sıkıntı var. 4 Temmuz tarihli “Süreç uzun ince bir yol” başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi, DEM Parti yeni anayasaya “evet” demekle birlikte Erdoğan’ın görev süresinin uzatılmasına yönelik anayasa değişikliklerine ve TBMM’de bu konudaki oylamalara mesafeli durmakta. DEM Parti ayrıca, anayasada yapılacak değişikliklerin geniş uzlaşmayla Meclis’ten geçirilmesi gerektiği ve bu nedenle CHP’nin içinde yer alacağı bir anayasa masasının kurulması gerektiğini savunmakta.
*CHP’yi itibarsızlaştırmayı doludizgin sürdüren AKP, mevcut koşullarda bu partiyi masaya oturmaya nasıl ikna edecek? Ne tür yeni manevralara başvuracak? CHP’yi itibarsızlaştırma politikasının AKP’ye puan kaybettirdiğinin ve öngördüğü planın uygulanmasını zora soktuğunun parti içinde kimseler farkında değil mi?
Bundan sonra ne olacak?
4 Temmuz tarihli yazımızda belirtildiği üzere sürecin geleceğine ilişkin yanıtlanması gereken pek çok soru mevcut. DEM Partinin süreçten beklentileri, talepleri yüksek. Bu beklentilerin bazıları AKP’yi, özellikle de MHP’yi rahatsız edici nitelikte. Cumhur İttifakı’nın süreci “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırırken, DEM Parti’nin “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” olarak nitelendirmesi sürece farklı bakış açılarını gösteriyor. Bu itibarla süreç kolay yürütülebilecek bir süreç değil.
Bundan sonra şu gelişmeler bekleniyor:
Önümüzdeki süreçte örgüt belirli merkezlerde silahlarını teslim edip, kayıt yaptıracak. MİT ve TSK sürecin göstermelik olmadığını doğrulayacak. Süreç ilerledikçe kamplar boşaltılacak.
Süreç kapsamında, Erdoğan’ın da işaret ettiği komisyon devreye girecek. Terörsüz Türkiye sürecinin en önemli aşamalarından birisi olan TBMM’de kurulacak komisyon için harekete geçiliyor. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, siyasi partilere bir yazı göndererek kurulacak komisyon için üye vermelerini isteyecek. Komisyonun 35 üyeden oluşması ve nitelikli çoğunlukla kararlarını alması bekleniyor. Meclis’te grubu olan partilerin 5’er milletvekili ile temsil edilmeleri, grubu olmayan partilerin birer milletvekili ile temsil edilmeleri öngörülüyor.
Komisyonun görev alanlarının birinin “Silah bırakan örgüt mensuplarının topluma kazandırılmasıyla” ilgili çalışmalar olması düşünülüyor. Ana amaç, süreçle ilgili yasal güvence ve altyapıyı hazırlamak olacak. Cezaevlerindeki hasta, siyasi tutukluların durumunun gündeme gelmesi bekleniyor.
İmralı’da kalmaya devam edecek Öcalan’ı akademisyen, gazeteciler, hukukçu ve yabancıların ziyaretine izin verilip verilmeyeceği de değerlendirilecek.
Komisyonda, af mekanizmaları, siyasi reformlar ve toplumsal uzlaşı süreçlerinin nasıl ele alınacağı merak konusu. Keza AKP’nin ve DEM Parti’nin arzuladığı anayasal değişikliklerin gündeme getirilip getirilmeyeceği ve tarafların tutumlarının ne olacağı da merak ediliyor. Erdoğan’ın Kızılcahamam’daki konuşmasında, “Terörsüz Türkiye projesi bir müzakerenin, bir pazarlığın, bir al ver sürecinin neticesi değildir” ifadeleri bu açıdan dikkat çekici.
Önümüzde çok dikkatli yürünmesi gereken, son derece duyarlı bir süreç var. Sürecin hassasiyetine uygun hareket etmek gerekiyor. Erdoğan’ın sözünü ettiği AKP- MHP- DEM Parti ittifakını süreç bağlamında değerlendirmek gerek. Başka anlamlar yüklenmemeli. Erdoğan’ın Kızılcahamam’da geçmişe dair yaptığı öz eleştirel değerlendirmeler ve bölgeye bakışı da dikkat çekici. Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi, engellerle dolu uzun ince yolda azimle yürümeye devam etmek gerek. Nereye varılacağını, sabırla bekleyip görmek gerek.
Şu aşamada umudu kaybetmemek gerek. İhtiyatlı iyimserliği korumak gerek…
Fotoğraf: Channel 8
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: