Salı, 15 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Silah bırakmanın şifreleri…

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 14 Temmuz 2025 23:17
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

PKK’nın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ekim 2024’te yaptığı çağrı ile harekete geçen  çözüm süreci çerçevesinde silah bırakmaya başlaması siyaset dünyasında ve kamuoyunda genel olarak olumlu karşılandı.

Ancak, süreci ihtiyatla veya tepkiyle karşılayanlar da görüldü. Gelişme, başta ABD uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılandı. Ulusal ve uluslararası medya da töreni  yakından izledi.

Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, ” Terör örgütünün sembolik silah bırakma adımını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi. DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, “Demokratik Türkiye’nin  inşası için yeni bir döneme girildiğini” ifade ettiler.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Terörsüz Türkiye hedefi sağlam ve sağlıklı hamlelerle mesafe almıştır” derken, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin muhatabı bu cani örgüt değildir” açıklamasında bulundu. Dervişoğlu 12 Temmuz’da Edirne’deki Lozan Anıtı önünde yaptığı konuşmada da Lozan Barış Antlaşması’nın önemini vurguladı.

Gelişmeleri tepkiyle karşılayanlar ise, “Silah bırakma neyin karşılığı? Silah bırakanlar ne kazanacak? Silah bıraktıranlar ne kazanacak? Ülke ne kazanacak?” sorularını yöneltiyorlar. “Son yüzyılda Atatürk ilkeleri ve bizleri uyarmak için geriye bıraktığı Nutuk hiç bu kadar anlamlı olmamıştı”, “Terörsüz Türkiye” projesi ‘Atatürk kayasına’ çarpacak farkında değiller”, “Hayırlı olsun AKP-MHP-DEM İttifakı, hayırlı olsun Erdoğan-Bahçeli-Apo beraberliği” mesajları yayınlıyorlar.

Farklı değerlendirmeler yapılsa da, bugünlere uzun süren sabırlı, dikkatli, çabalar, çalışmalar sonucu ulaşıldı. Katkıda bulunanları kutlamak gerek.

Süreci üç başlık altında aşağıda özetlemeye çalışacağız:

Öcalan’ın yakalanması sonrası yaşananlar

PKK lideri Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmişti. 31 Mayıs 1999’da İmralı’da yargılanmaya başlanmış, dokuz duruşmanın ardından “silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan idamına karar verilmişti.

Yargılama sürecinde Öcalan, çatışmalarda hayatını kaybeden asker ve polis ailelerinden özür dileyerek “imkan verilirse Kürt sorununun çözümü için çalışmaya hazır olduğunu” söylemişti.

Öcalan 2002’de, Avrupa Birliği (AB), uyum yasaları çerçevesinde Türkiye’de idam cezasının kaldırılması nedeniyle müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu karar alınırken, Kürt sorununun çözümü konusunda koşullar olgunlaştığında Öcalan’dan yararlanmak düşüncesinin de yattığı anlaşılıyor.

O yıllar AB Kopenhag Kriterleri’nin karşılanmasına yönelik ülkemizde insan hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi amacıyla önemli adımların atıldığı yıllardı. Bu çerçevede,”Terör ve  Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun” 2004 yılında kabul edildi. Terörün yol açtığı ekonomik, toplumsal ve bireysel tahribatın onarılması, yaraların sarılması yoluna gidildi.  

TRT farklı dil ve lehçelerde yayına başladı (2004). Aynı yıllarda Kürtçe dil kursu açılmasına izin verildi. 2012’den itibaren Kürtçe seçmeli ders olarak ortaokullarda müfredata eklendi. Kürtçenin resmi ve zorunlu eğitim dili olması ve anayasal güvenceye kavuşturulması o yıllardan itibaren  yoğun olarak dillendirilmeye başladı.

Ayrıca insan hakları ile ilgili önemli uluslararası sözleşmelere taraf olundu, 1982 Anayasası’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bazı maddeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlendi.

O yıllarda önce Başbakanlığa bağlı insan hakları ile ilgili bir sekreteryanın başındaydım. Yurt dışına tayin olup döndükten sonra da yine Başbakanlığa bağlı bu kez ulusal güvenlikle ilgili bir kurumumuzda daire başkanıydım. Güvenlik güçlerimiz terör örgütüne karşı kahramanca mücadele verirken bizler de terörün sona erdirilmesine yönelik diğer önlemleri araştırırdık. İlgili kurumlarımızdan gelen sivil-asker bürokratların katılımıyla gerçekleştirilen çalışmalarda, siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal, dış politika, yurt dışındaki insanlarımız gibi başlıklar altında önlemler sıralanır, yasal ve idari mevzuatta yapılabilecek değişiklikler belirlenir ve siyasi otoriteye sunulurdu. Kimi zaman bu konularda üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile de istişarelerde bulunurduk..

Demem o ki PKK ile mücadele her dönemde devletimizin öncelikli gündem maddeleri arasında yer almıştır. Devletimizin arşivlerinde bu konularda önemli çalışmalar mevcuttur. Günümüzde sürecin ulaştığı aşamayı değerlendirirken geçmişte yaşananları anımsamakta yarar var..

Muhtemelen geçmiş yıllardaki o çalışmalardan da istifade ile 2009-2015 yılları arasında AKP iktidarı tarafından, Öcalan’ın da rol aldığı çözüm süreci, açılım süreci, demokratik açılım süreçleri denendi. Ancak türlü çeşitli nedenlerle bu denemeler başarılı olamadı.

Bahçeli’nin inisiyatifi ile başlayan yeni süreç

Yeni süreç Ekim 2024’te Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başladı. 27 Şubat 2025’te Öcalan, PKK’ya silah bırakma çağrısında bulundu. 1 Mart 2025’te PKK Yürütme Komitesi ateşkes ilan etti. Öcalan’ın 9 Temmuz tarihindeki görüntülü mesajının ardından 11 Temmuz’da ilk adım olarak PKK sembolik nitelikte bir törenle silahları bıraktı. 

Bu süreçte önemli rol oynayan Öcalan’ın idam edilmemesi yolunda vaktiyle alınan kararın ne denli isabetli olduğu görülüyor.

11 Temmuz’da PKK’nın sembolik silah bırakmasının ardından AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Temmuz’da AKP’nin Kızılcahamam’daki İstişare ve Değerlendirme Kampında süreçle ilgili “tarihi” olarak nitelenen bir konuşma yaptı. Meclis’te kurulacak komisyonun önemine işaret eden Erdoğan, “Biz AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik” dedi. Erdoğan, “Dün itibarıyla 41 yıllık terör belası inşallah sona erme sürecine girmiştir. Terörsüz Türkiye projesi, bir müzakerenin, bir pazarlığın, bir al ver sürecinin neticesi değildir… Bugün yeni bir gündür, tarihte yeni bir sayfa açılmıştır” diye konuştu.

Öte yandan, AKP iktidarının on yıl sonra yeni bir çözüm sürecine neden gereksinim duyduğunu araştırmakta fayda var. Bu konuda bölgesel faktörlerin yanı sıra şöyle değerlendirmeler yapılıyor: 

31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerin sonuçları AKP için uyarıcı oldu. Seçimlerde CHP’nin kaydettiği başarı 2028 Cumhurbaşkanlığı ve Genel seçimlerinde AKP’nin kaybedebileceği ihtimalini gündeme getirdi. Böyle bir ihtimali bertaraf edebilmek amacıyla  yeni bir strateji benimsenmesi  yoluna gidildi. Bu çerçevede,

*Halkın kemerlerini sıkacağı yeni bir ekonomik program ortaya kondu, dış finansman kaynakları araştırılmaya başlandı.

*CHP’yi itibarsızlaştırma politikası uygulanmaya başlandı. CHP’nin “Cumhurbaşkanı adayı”, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan başlayarak CHP’li yerel yönetimler üzerine gidildi, ardından CHP hedef noktasına kondu.

*TBMM’deki milliyetçi, muhafazakar küçük partilerden milletvekili transferlerine başlandı.

*DEM Parti’nin AKP’ye yakınlaşma yolları araştırıldı. AKP, 2028’den sonra iktidarını uzatmak amacıyla TBMM’de DEM Parti’nin desteğine ihtiyaç duyuyordu. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla en etkili araç olarak yeni bir çözüm sürecini gündeme getirmek yararlı görüldü. Süreci yeniden başlatmak için “düdüğü çalmak” da ittifak ortağı Bahçeli’ye düştü.

*DEM Parti çeşitli beklentilerle sürecin canlandırılmasına hemen  yanaştı. AKP, önümüzde gerçekleştirilebilecek mevzuat değişikliklerinde ve TBMM’deki oylamalarda DEM Parti’nin desteğine güveniyor. Erdoğan’ın “AK Parti-MHP-DEM Parti olarak bu yolu beraber yürüyeceğiz” sözü de bu bağlamda değerlendirilebilir.

*Ancak bu planın uygulanmasında küçük bir sıkıntı var. 4 Temmuz tarihli “Süreç uzun ince bir yol” başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi, DEM Parti yeni anayasaya “evet” demekle birlikte Erdoğan’ın görev süresinin uzatılmasına yönelik anayasa değişikliklerine ve TBMM’de bu konudaki oylamalara mesafeli  durmakta. DEM Parti ayrıca, anayasada yapılacak değişikliklerin geniş uzlaşmayla Meclis’ten geçirilmesi gerektiği ve bu nedenle CHP’nin içinde yer alacağı bir anayasa masasının kurulması gerektiğini savunmakta.

 *CHP’yi itibarsızlaştırmayı doludizgin sürdüren AKP, mevcut koşullarda bu partiyi masaya oturmaya nasıl ikna edecek? Ne tür yeni manevralara başvuracak? CHP’yi itibarsızlaştırma politikasının AKP’ye puan kaybettirdiğinin ve öngördüğü planın uygulanmasını zora soktuğunun parti içinde kimseler farkında değil mi?

Bundan sonra ne olacak?

4 Temmuz tarihli yazımızda belirtildiği üzere sürecin geleceğine ilişkin yanıtlanması gereken pek çok soru mevcut. DEM Partinin süreçten beklentileri, talepleri yüksek. Bu beklentilerin bazıları AKP’yi, özellikle de MHP’yi rahatsız edici nitelikte. Cumhur İttifakı’nın süreci “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırırken, DEM Parti’nin “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” olarak nitelendirmesi sürece farklı bakış açılarını gösteriyor. Bu itibarla süreç kolay yürütülebilecek bir süreç değil.

Bundan sonra şu gelişmeler bekleniyor:

Önümüzdeki süreçte örgüt belirli merkezlerde silahlarını teslim edip, kayıt yaptıracak. MİT ve TSK sürecin göstermelik olmadığını doğrulayacak. Süreç ilerledikçe kamplar boşaltılacak.

Süreç kapsamında, Erdoğan’ın da işaret ettiği komisyon devreye girecek. Terörsüz Türkiye sürecinin en önemli aşamalarından birisi olan TBMM’de kurulacak komisyon için harekete geçiliyor. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, siyasi partilere bir yazı göndererek kurulacak komisyon için üye vermelerini isteyecek. Komisyonun 35 üyeden oluşması ve nitelikli çoğunlukla kararlarını alması bekleniyor. Meclis’te grubu olan partilerin 5’er milletvekili ile temsil edilmeleri, grubu olmayan partilerin birer milletvekili ile temsil edilmeleri öngörülüyor.

Komisyonun görev alanlarının birinin “Silah bırakan örgüt mensuplarının topluma kazandırılmasıyla” ilgili çalışmalar olması düşünülüyor. Ana amaç, süreçle ilgili yasal güvence ve altyapıyı hazırlamak olacak. Cezaevlerindeki hasta, siyasi tutukluların durumunun gündeme gelmesi bekleniyor.

İmralı’da kalmaya devam edecek Öcalan’ı akademisyen, gazeteciler, hukukçu ve yabancıların ziyaretine izin verilip verilmeyeceği de değerlendirilecek.

Komisyonda, af mekanizmaları, siyasi reformlar ve toplumsal uzlaşı süreçlerinin nasıl ele alınacağı merak konusu. Keza AKP’nin ve DEM Parti’nin arzuladığı anayasal değişikliklerin gündeme getirilip getirilmeyeceği ve tarafların tutumlarının ne olacağı da merak ediliyor. Erdoğan’ın Kızılcahamam’daki konuşmasında, “Terörsüz Türkiye projesi bir müzakerenin, bir pazarlığın, bir al ver sürecinin neticesi değildir” ifadeleri bu açıdan dikkat çekici.

Önümüzde çok dikkatli yürünmesi gereken, son derece duyarlı bir süreç var. Sürecin hassasiyetine uygun hareket etmek gerekiyor. Erdoğan’ın sözünü ettiği AKP- MHP- DEM Parti ittifakını süreç bağlamında değerlendirmek gerek. Başka anlamlar yüklenmemeli. Erdoğan’ın Kızılcahamam’da geçmişe dair yaptığı öz eleştirel değerlendirmeler ve bölgeye bakışı da dikkat çekici. Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi, engellerle dolu uzun ince yolda azimle yürümeye devam etmek gerek. Nereye varılacağını, sabırla bekleyip görmek gerek.

Şu aşamada umudu kaybetmemek gerek. İhtiyatlı iyimserliği korumak gerek…

Fotoğraf: Channel 8

İlgili yazı:

Süreç uzun ince bir yol

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Avrupa’nın yeni alt sınıfı
Sonraki Makale Köşe yazılarından seçmeler

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörSerbest Kürsü

Avrupa’nın yeni alt sınıfı

Metin Duyar
14 Temmuz 2025
ManşetSerbest Kürsü

Kalkınmanın anahtarı

Yıldırım Aktuğan
14 Temmuz 2025
Serbest Kürsü

Ağrı öğrenilir mi?

Dr. Nil Gönce
13 Temmuz 2025
EditörSerbest Kürsü

Türkçenin Anadolu’daki dönüşümü

Halil Ocaklı
12 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?