Neredeyse tüm anayasa hukukçuları gibi; Türk Demokrasi Vakfı İcra Kurulu Üyesi ve Hukuk Araştırmaları Direktörü saygın anayasa hukuku profesörlerimizden Sayın Serap Yazıcı da Pazar günü net bir şekilde yazmıştı:
“Anayasamız, seçimlerin ertelenmesini 78. maddenin ilk fıkrasıyla düzenlemiştir. Buna göre, ‘Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.’ Bu hükümden de açıkça anlaşılacağı gibi seçimler, ancak savaş halinde ertelenebilecektir.”
Daha sonra -her zaman olduğu gibi- devreye saygın ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen hoca girdi. Gazeteci Fatih Altaylı’nın köşesinde aktardığına göre Ersan Bey de esasen “normal olarak” anayasanın savaş hali dışında seçimlerin geriye bırakılmasına cevaz vermediğini düşünüyor. Ancak orada bırakmıyor ve Altaylı’nın aktardığı biçimiyle:
“…Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile seçimlerin ertelenebileceğini, Anayasa Mahkemesi’nin zorlama bir tavırla OHAL devam ettiği müddetçe hukukilik denetimi yapmayabileceğini, burada da son sözü YSK’nın söyleyeceğini” söylüyor.
“Delinin aklına taş getirmek”
Anadolu’da yaygın bir söz vardır; “delinin aklına taş getirmek”. “Yapılması doğru olmayan bir şeyi, onu yapma potansiyeli yüksek birine hatırlatmak” anlamındadır. Hiç kusura bakmasın, Ersan hocanın yaptığı tam da budur. Daha önce de ifade etmiştim. Ersan Bey ceza hukukçusudur. Sık sık anayasa hukuku ve seçim hukuku alanlarında görüş bildiriyor ve uzmanlık alanı olmayan bu konularda “muhalif hukukçu” algısıyla kamuoyunu yanıltıyor. Cumhurbaşkanının görev dönemi tartışmalarında bunu ısrarla yaptı.
Aslında Ersan Bey “ben ceza hukukçusuyum, anayasa hukuku ve seçim hukuku benim uzmanlık alanım değil” dese ve “topa girmese” pek sorun yok. Çünkü Ersan hoca iyi bir ceza hukukçusu olarak kurgu yapıyor. Zira “şüpheden sanık yararlanır” ya da kabaca “delil yoksa ceza da yok” anlamına gelebilecek, kesin ve inandırıcı delilin yokluğu halinde “delil yetersizliğinden beraat” kararları ceza hukukuna özgüdür. Hukuk metinlerindeki boşluklardan sanık lehine yararlanmaya çalışmak ceza hukukçularının maharetidir. Halbuki anayasa hukukçularının kafası böyle işlemez. Toplumsal mutabakat metni olan anayasa hükümleri tam ve katıksız biçimde bu mutabakatı bozmayacak şekilde ele alınır. O nedenle Ersan hocamıza bir kez daha çağrı yapıyorum: Ceza hukuk alanındaki maharetinizi hukukun her alanında kullanmaktan lütfen vazgeçin.
“Hukuk katliamı”
Prof. Ersan Şen’in akıllara getirdiği ve “YSK seçmen kütüklerini yetiştiremem diye bir karar alır, bunun üzerine Cumhurbaşkanı bir OHAL kararnamesi çıkarır, sonra muhalefet bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürür, AYM de zorlama bir yorumla OHAL kararnamelerinin anayasaya uygunluk bakımından hukuki denetimini yapamam diyerek doğrudan başvuruyu reddeder.” biçiminde formüle ettiği yol tam bir fecaattir. Hukuk katliamıdır. Akıllara getirilmemelidir. Tevessül edilmemelidir.
Ersan Bey’den sonra çok daha baskın ve kendi ağırlığıyla mütenasip bir şekilde “gündem belirleyici” tarzıyla Sayın Bülent Arınç bir yazılı açıklama yaptı. Sayın Başkan konuya her zaman olduğu gibi meselenin “insani” ve “vicdani” boyutlarını öne çıkararak girdi:
“Allah’tan korkun, hala enkaz altında cesetler var. Seçmenden bahsedilemezken seçimden bahsetmek nasıl mümkün oluyor?” dedi.
Sayın Arınç’ın bu çıkışı elbette “vicdanidir”. Ancak hemen karşılığını akla getirmektedir: “Allah’tan korkun, hâlâ enkazın altında insanlarımız varken, ilk iş olarak aklınıza seçimi ertelemek mi geldi? Bu acele neden?”
Yalnız hemen şunu ifade etmeliyim: Sn. Arınç’ın söyledikleri ile Ersan hocanınkiler arasında çok önemli bir fark var. Bülent Bey kesinlikle “hukuku çiğneyerek anayasayı dolanmayı” önermemiş. Bir erteleme yapılacaksa bunun ancak muhalefetle mutabakat halinde anayasaya geçici bir madde eklemek suretiyle ve asgari 400 milletvekilinin oyuyla mümkün olabileceğini belitmiş. Yani anayasanın ve hukukun çizdiği çerçevenin dışına çıkmayı akıllara getirmemiş. Kendisinin hakkını teslim etmeliyim; Sn. Arınç’ı şimdiye kadar “hukuk ve hukukçu namusuna” uymayan bir tavır içinde görmedim. Ancak onun da “operasyonu” YSK’dan başlatmasını çok yanlış buldum. Çünkü Sn. Arınç da Ersan hoca gibi önce “…YSK toplanarak mevcut durum karşısında seçimlerin 2023 Mayıs veya Haziran aylarında yapılmasının mümkün olmadığına karar verebilir.” diyor. Hayır, Sayın Başkan, YSK böyle bir karar veremez.
“YSK’nın işi nedir?”
Hem iktidarıyla muhalefetiyle topyekûn siyaset kurumu hem de YSK, seçimlerin ertelenmesine değil, milletin önüne sandığın zamanında getirilmesine odaklanmalıdır. YSK’nın işi nedir? Seçmen kütüklerini hazır hale getirmek ve seçimin sağlıklı yapılmasının tedbirlerini almak. Bugünden 18 Haziran’a tam 4 ay 4 gün var. İşini yapmalıdır ve tedbirlerini almalıdır. Yeterince zaman vardır.
Saygıyla,
Dr. M. Salih Uzun
Türk Demokrasi Vakfı Başkanı