Tek başına hayatı göğüslemek zor, diyor bana. Akşam odamda oraya buraya saçılmış sinek ölüleri topluyorum, karanlıkta tuvalete kalksam omzuma bir el dokunur da ağırlığına dayanamam diye korkuyorum.
Onun için kediler var. Dokuz canlı hayvanın onuncu canı olsa Saniye teyzesine kurban. Seher vakti eşikten, uykuda düşte çatıdan işitiliyor tırnaklarının sesi. Cazır da cuzur. Tokluk bilmez. Azdan anlamaz. Bir değil üçü beşi, derken onu on beşi bahçe kapısını zorluyor gün geçtikçe. Delik bulan atlıyor. Ağacın dalından mutfağa, yağmur oluklarından balkona, açık kapıdan salona. Karnı burnunda bir tekir, ayağını mazgala kaptırmış pasaklı bir sarman, anneleri geçen günkü kazadan sağ çıkamamış üçüz yavrular. Hepsi ve daha fazlası. Sürü sürü. Hipnotize olmuş gibi, bir ayak. Çoklukla sessiz, bir engelle karşılaşınca miyavlayarak.
Farklı cephelerden aynı hedefe kilitlenmiş yığınla kedi. Saniye teyzenin emekli maaşı mama poşeti suretinde hayır hasenata yarıyor ancak. Sokağın havasını değiştiren ıslak tüy ve idrar kokusu komşuların tadını kaçırmış; hemen her gün belediyedeler, beyaz masa onlara çalışıyor tek. Tabii ki medeni insan onlar, hayvanları karşılıksız severler, hele kedilere kıymak akıllarının ucundan, tövbe… Ama usturupluca, yol yordam gözeterek ve kıvamında. Alerji hastası var, ailurofobisi olanlar, misafir hazzetmez belki. Bebeklere de zarar, uzmanlar ekranlardan boşuna uyarmıyor. Yok kistmiş yok mideye parazit falan. Bunlar mart ayı da dinlemiyor habire çiftleşiyorlar maazallah. Bir batında beşi yedisi. Yazık değil mi sonra açlıktan, soğuktan… Arabaların altında bazısı. Görevliler not alıp “Bakacağız…” diyerek geçiştiriyorlar meseleyi, mahallenin insan suretine bürünmüş iyilik perisine nasıl söylerler konu komşunun senden şikâyeti var diye? O yaşta bir kadıncağızın ahını kim almak ister?
Saniye teyzeyi annemle senelerdir su sızmayan dostluklarından tanırım, ailece sevip sayarız. Babamın işlettiği bakkaliyeyi markete çevirip şehir ahalisinin hizmetine sununca herhâlde Saniye teyze kadar kimseyi memnun etmemişizdir. Ziraat’ten maaşını çekip cüzdanına koymadan nefes nefese doğru bizim dükkâna koşar. Hani “Atlı mı kovalıyor!” derler ya, o vaziyet. “Alacaklısı mı peşine düştü?” desek o mübarek günde kediciklerinden başka yoluna serilip dört gözle bekleyeni olmamıştır şimdiye. Şunlardan da koy evladım, balık konservesi de, kalitelisinden olsun mamalar. Tek değil pek çok çeşit, hem yeni yeni kımıldayıp oynaşmaya başlayan, sütten ayrılanlara hem de yetişkinlere göre. Kâğıt paraları hışır hışır sayarak masanın üstüne bırakırken zerrece tereddüt etmiyor Saniye teyze, hiç kabul edesim yok ama itirazımı hoş karşılamayacak yine. Bizden geçti artık, diye mırıldanıyor. Uzattığım sandalyede büzülmüş, ayağının bastığı mermerlere konuşuyor.
Beyaz eşarbının kıyısından köşesinden taşan gümüş saçları fersiz, cılız. Elleri tüm kemik. Ama hâlâ güzel, merhametini kurtlara kaptırmamış çünkü. Sevilmeye doymamış belki ama sevmeye bir ibadet gibi itikat etmiş, sevginin betonarme yapılar arasında kararıp boyun büken talihini tersine çevirmeye kalan ömrünü vakfetmiş. Dişsiz ağzıyla harfleri yutarak, tatlı bir pelteklikle devam ediyor: Şekerdi tansiyondu, doktorun perhizi sıkı. Can da çekmiyor ki zamanla. Ramazan gelmeden oruçluyum. Gastritim de yok mu, ne yesem ne içsem şişkinlik yapıyor. Evladım dünyadan nice kâm aldık kâfi, az da öteye biriktirelim değil mi? Benim ne oğlum, ne kızım kızanım kalmış.
Akraba desen ara ki ulaşasın. Ne edeyim şu saatten sonra parayı pulu, neme lazım konu komşunun dedikodusu? Üstü kalsın diyerek otomatik kapıda kayboluyor. Babam işitse yine kızılca kıyamet kopacak akşam. Şu zavallının üç beşine tamah etmek zinhar haramdır, elleme demedim mi, uyarmadım mı seni? Topla geri götür. Osman Nuri Bey’in yadigârı o bize, hatırı sırat köprüsünden aşırır, adamı yabanda komaz. Hayırsa hayır, kadıncağız koca mahallenin yapamadığı iyiliği sekseninde omuzlamış, çorbada bizim de tuzumuz olmasın mı? Allah sorar evladım, o sessiz kullarım için nutuk mu attın yoksa kesenin ağzını mı açtın, ha? Anlatsam anlatamam, babacığım Saniye teyzenin tek kuruşuna dokunmadım bugüne kadar. O gider gitmez telefona sarılıp kasaya ne attıysa ânında bankaya havale ettim. Ay başında şen şakrak döndü geri. Ben çuvalla yolladım o avuç avuç getirdi. Harçlık yap diye ısrar ediyor hem, yaşın geçmeden evlen, çoluk çocuk sahibi ol. Delikanlısın lazım olur.
Başımı sallayıp kasayı açıyorum her seferinde, titreyen parmaklarından varını yoğunu döküyor. O tarafa bir defa olsun kayıyorsa gözlerim yuvasından uğrasın. Yemin bile kâr etmiyor babama. Kulağı ağır işitiyor, hele mevzubahis Saniye teyze ise…
(Ahmet Yılmaz, tdk.gov.tr)
Yazının devamını okumak için tıklayın
Not: Görsel temsilidir.