Home Serbest Kürsü Sağlıklı üretken yaşlılık

Sağlıklı üretken yaşlılık

0

“Muhteşem bir yazı, çok duygulandım, hemen paylaştım. Engelliler gerçekten toplumda pozitif ayrımcılıkları olan bir grup ve her fert potansiyel engelli.Ayağımın kırık olduğu dönemlerde ekonominin önemini, tretuvarların yüksekliğini, uygun olmayan araba parkının engelini ancak yaşayarak anladım. Bu konuyu gündeme getirmenizden çok ama çok mutlu oldum, umarım etkisi çok olur. Bu arada yaşlılar için de aynı konu çok önemli, hatırladığınız gibi insan haklarında öncelikli hedef gruplarından birisi de yaşlı haklarıdır.”

Bu sözler geçenlerde bu köşede yayınlanan “Engelliler ilgi bekliyor” başlıklı yazım ile ilgili olarak geçmişte insan hakları eğitimi üzerine birlikte çalıştığım bir dostuma ait. Engelli insanlarımızla ilgili daha duyarlı olunması gereğini belirten başka paylaşımlar da aldım. Öte yandan, eski dostumun yaşlılara ilişkin ifadeleri beni yıllar öncesine götürdü.

Katıldığım bir panel öncesinde lobide, genç bir bayan TV haber muhabiri ile sohbet imkânı bulmuştum. Yaşlılara Saygı Haftası vesilesiyle hazırlanacak bir program için Ankara’daki huzurevlerinden birinde TV kanalı için çekimden geldiğini söylemişti laf arasında. İzlenimlerini sorduğumda gözleri buğulanarak “trajedi” demiş ve ilave etmişti.

”Yaşlıların gözlerinin içine bakamadım. O denli hüzünlü ve acı dolu bakıyorlardı ki… Huzurevinde bulunmaları nedeniyle kimselere kırgın olmadıklarını söylüyorlar ve kendilerince bir mazeret bularak orada olmalarının nedenlerini izaha çalışıyorlardı. Oysa  üzüldükleri, mutsuz oldukları gözlerinden okunuyordu.” 

O tarihlerde Angora Evleri Derneği olarak çevremizdeki bir huzurevine bir bayramda yaptığımız ziyarette bizler de aynı izlenimi edinmiştik. Hüzünlü ve acı dolu bakıyorlardı bizlere. Yalnızlıklarını gizleme çabası içindeydiler. Derneğin Türk Sanat Müziği Korosu’nun verdiği küçük bir konserle, hüzünlerini, yalnızlıklarını gidermeğe çalışmıştık. Arkadaşımız Funda Hanım’ın söylediği “Eski Dostlar” şarkısını çok sevmiş, uzun uzun alkışlamışlardı. “Unutulmuş birer birer/Eski dostlar, eski dostlar/ Ne bir selam ne bir haber/ Eski dostlar eski dostlar…”

Huzurevleri yurt dışından ithal bir kurum. Kültürümüzde yaşlılarımıza aile içinde bakılması anlayışı yaygın. Huzurevinde değil çocuklarıyla birlikte evde de yaşasalar, yaşlılarımızın gözlerindeki o hüzünlü bakışı, çaresizliği, başkalarına bağımlılığın, geçmişi anımsamamanın, derdini anlatamamanın verdiği acıyı bilmeyen, görmeyen var mı?..

Öte taraftan şunlar günümüzün gerçekleri: Doğum oranları azaldı. Yaşam süresi uzadı. Ortaya yaşlanma sorunu çıktı. Yarattığı etkiler sonucu temel bir ekonomik ve toplumsal soruna dönüştü yaşlılık. Yaşlanma sosyal güvenlik ve işgücü piyasalarını etkiler hale geldi. Sosyal güvenlik sistemlerinin reformuna yol açtı. İşgücü piyasalarında yaşlılara yönelik düzenlemelere gidildi. Yaşlılara yönelik bakım hizmetlerinin organizasyonuna neden oldu. Değişen ve artan ihtiyaçlar karşısında yaşlılara yönelik sosyal politikaların önemi giderek arttı.

Bu gerçekler ışığında, toplumumuzu bugünlere ulaştıran yaşlılarımızın saygınlıklarının korunması, gözlerindeki hüznün silinmesi, karşılaştıkları sorunların belirlenmesi ve çözüm yollarının araştırılması yönünde  bir arayış gözlenmekte. Sorunlar derinliğine tartışılıyor ve çözüm yolları araştırılıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın önem verdiği konular arasında yaşlılar da yer alıyor. Korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç yaşlıların tesbiti, bunların korunmasını, bakımını sağlamak üzere gerekli hizmetleri yürütmek, bu hizmetler için sosyal hizmet kuruluşları kurmak Bakanlığın görev ve yetkileri arasında. Bu çerçevede yaşlıların her türlü engel, ihmal ve dışlanmaya karşı toplumsal hayata katılımlarını sağlamak üzere belirlenen ulusal politika ve stratejilerin uygulanmasını koordine etmek de Bakanlığın sorumluluğu.

Keza yaşlılara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek, bu alanda ilgili kuruluşlar arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlamak da. Yaşlılıkla ilgili sivil toplum kuruluşları ve belediyelerle birlikte 200 civarında huzurevinin varlığından söz ediliyor. On binlerce yaşlıya kurumsal olarak hizmet verildiği ifade olunuyor. 2025’te 65 yaş üstü nüfusun oranının %12 civarında olmasının öngörüldüğü söyleniyor.

Dünya üzerinde 700 milyon civarında yaşlının bulunduğu tahmin ediliyor. 2050 yılında bu sayının 2 milyara ulaşması bekleniyor. 21. yüzyılda yaşlanmanın gündeme alınması gereken çok önemli bir konu olduğu bilim adamlarınca vurgulanıyor. 60 yaş üzeri nüfusun 15 yaş altı çocuk nüfusunun giderek üzerine çıkmaya başladığına işaret ediliyor. Aktif, üretken, sağlıklı ve bağımsız bir yaşlı nüfusun hedeflenmesi gerektiği belirtiliyor. Sağlıklı, üretken ve mutlu bir yaşlılığın ve aktif bir şekilde sosyal hayatın içinde olacak yaşlıların olması Bakanlığın da hedefleri arasında.

Diğer yandan günümüzde yaşlılarla ilgili sorunlar tartışılırken ”Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal politikalar”, ”Evde bakım ve bakıcıların eğitimi”, ”Kuşaklar arası dayanışma ve aktif yaşlanma”, ”Yaşlanma, sağlık ve sağlık hizmetleri”, ”Evde bakım/destek hizmetleri” gibi sorunlar dikkat çekiyor. Bu konularda bilim adamları ve uzmanlarca çeşitli öneriler dile getiriliyor. Bu çerçevede ortaya atılan önerilerden üçü şöyle:

1-Sağlıklı yaşlanma ve yaşlıların mutlu, huzurlu yaşaması için kişisel gelişimlerinin desteklenmesine, ekonomik bağımsızlıklarının ve ekonomik yeterliliklerinin korunmasına ilişkin politikalar oluşturulmalı,

2-Yaşlılık politikaları, yalnızca sosyal yardım, bakım ve barınma ile sınırlandırılmamalı, aktif yaşlanma, sosyal güvenlik, sağlık, işgücüne katılım vb. alanları da kapsayacak şekilde yaşlılık politikaları bütüncül yaklaşımla ele alınmalı,

3-Kuşaklar arası dayanışmanın sağlanmasında birinci kuşak ile üçüncü kuşak arasında iletişim ve etkileşim için günlük yaşamda kamusal alanda uygulanabilecek programlar oluşturulmalı.

Resmi ve akademik düzeyde, engelli insanlarımız gibi, yaşlı yurttaşlarımızla ilgili politikalar geliştirilmesi, çalışmalar yapılması  memnuniyet verici. Engelli yurttaşlarımız gibi yaşlılarımızın da karşılaştıkları sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunların belirlenmesi, çözüm yollarının aranması ve kamuoyunun konuya ilgi, duyarlılık ve katılımlarının sağlanması gerekiyor. Keza, yaşlılara yönelik sosyal politikalar ile yaşlılara götürülen hizmetlerin yaşlı nüfusun ihtiyaçlarına göre belirlenmesi önemli. Muhalefetteki partilerin de bu konuyu  gündemlerine  almaları, politika belirlemeleri keza gerekli.

Şunu göz ardı etmeyelim: Her insan, sağlığı izin verir, bir kazaya vs. kurban gitmezse bir gün yaşlılığı tadacaktır. Yaşlıların sorunlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine bu gözle bakılmalı. Duyarlı olunmalı.

Geçenlerde eski bir dostla bu konu üzerinde dertleştik. 60’lı yıllarda fakültedeki öğrencilik günlerimizi yad ettik. O yıllardaki yaşantıların, ilişkilerin günümüz Z kuşağının yaşantısından, ilişkilerinden ne denli farklı olduğunu konuştuk.

Dostum bir ara “şimdiki aklım olsaydı 50 yıl önce hayatımı önemli ölçüde etkileyen bazı kararları almazdım” dedi. “Keşkeleri oluyor insanların hayatta” dedim.

“Tabii ki, aklı olan, olgunlaşan her bireyin keşkeleri olur ama onları geride bırakıp geleceğe odaklanmak gerek…Bunun içinde yaşlılıkta yeni hobiler bulmak çok önemli. Ben şahsen 50 yaşımdan sonra kendimi doğaya adadım. Arada resim yapıyor, caz müziği ve opera dinliyorum…Yeni şeyler yaratmak, onları geliştirmek çok enerji veriyor bana.. Bu günlerin değerini bilelim.” dedi. “Ben de kendimi yazı kaleme almaya verdim” dedim. “Bak bu yazı yazma da sana yaşama gücü, kendini ifade etme olanağı veriyor. Devam et…” dedi.

Dostumun söyledikleri önemli ve dikkat çekici. Bilim insanlarının ve Bakanlığın öngördüğü  “aktif, üretken, sağlıklı, bağımsız yaşlı nüfus hedefine” denk düşüyor. Bu özelliklere sahip çevremizde başka yaşlılar da yok değil.

Her bir yaşlı, bilim insanlarının öngördüğü bu hedefi göz ardı etmemeli. Öz birikimleri, deneyimleri, ilgi alanları, hobileri vs. ışığında aktif, üretken, bağımsız yaşlılığın yollarını araştırmalı.

Gerekirse semaya bakıp, hülyalara dalıp kendini tekrar keşfetmeye  çalışmalı…

Gürsel Demirok

Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

Previous articleMillî zafer manşetlerde
Next articleKıbrıs Türkleri saygı bekliyor
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

Exit mobile version