Mehmet Doğan-Uluslararası Enerji Uzmanı***
2005 yılı itibarıyla Gazprom’un iletim sistemine yılda yaklaşık 54,5 milyar metreküp Orta Asya gazı giriyordu.
Bu gaz; Türkmenistan’ın Devletabat, Özbekistan’ın Gazlı ve Kazakistan’ın bazı sınır sahalarından gelen üretim akışlarının birleşimiyle, kuzeye Rusya üzerinden Ukrayna’ya ve oradan da Avrupa’ya ulaşıyordu. Bu yapı, Sovyet döneminden kalma bütünleşik gaz şebekesinin doğal bir devamıydı. Ancak 2006 yılı, bu dengelerin sonsuza kadar değişeceği bir dönüm noktası oldu.
O yıl, Çin devreye girdi. Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan ile uzun vadeli anlaşmalar imzalayarak, Asya Gaz Boru Hatları Sistemi’ni (AGP-Lines A, B, C) ve onu tamamlayan BBS hattını inşa etti. Böylece Orta Asya’dan Çin’e taşınacak toplam gaz miktarı 70 milyar metreküpe kadar çıktı. Rusya, birkaç yıl içinde Orta Asya gazından neredeyse tamamen mahrum kaldı.
Sovyetler Birliği, gaz şebekesini inşa ederken bir gün dağılacağını hiç düşünmemişti. Bu yüzden sistem, merkezî bir akıl ve karşılıklı bağımlılık üzerine kurulmuştu. Türkmenistan ve Özbekistan sahalarından çıkan gaz, yalnızca Orta Asya için değil, Rusya’nın kendi iç dengesi ve Avrupa’ya arz güvenliği için de vazgeçilmezdi.
Boru hatlarının fiziksel bir kapasitesi vardı, gazın yalnızca üretilmesi değil, taşınabilmesi gerekiyordu.
Rusya, her ne kadar devasa rezervlere sahip olsa da, iletim topolojisi buna izin vermiyordu. Orta Asya gazı olmadan, Rusya’nın özellikle güney ve batı bölgelerini kendi kuzey sahalarından (Yamal, Nadym-Pur-Taz, Urengoy vb.) beslemesi teknik olarak zordu.
Bu durum, Rusya’yı 2000’li yılların ortasında yeni bir stratejik zorunlulukla karşı karşıya bıraktı: Eğer Ukrayna üzerinden gaz göndermek giderek daha riskli hale geliyorsa ve Orta Asya’dan gelen gaz da Çin’e yönelmişse, Avrupa’ya giden akışın alternatif bir güzergâha ihtiyacı vardı.
İşte bu zorunluluk, Bovanenkovo sahasının geliştirilmesi ve bu gazın Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya ulaştırılması kararını beraberinde getirdi. Rusya’nın Ukrayna’yı baypas etmesi, her ne kadar dışarıdan bakıldığında bir “politik tercih” gibi görünse de aslında fiziksel bir zorunluluğun sonucuydu.
Yamal Yarımadası’ndaki yeni sahalardan, özellikle Bovanenkovo’dan üretilen gazı mevcut şebeke üzerinden Ukrayna’ya yönlendirmek teknik olarak mümkün değildi.
İletim sistemi kuzey-batı akışına göre tasarlanmış, Orta Asya gazının yokluğunda bu yeni debiyi güney koridoruna aktarmak için yeterli kapasite ve yönlendirme altyapısı oluşturulamamıştı.
Bu nedenle Baltık Denizi altından uzanan hat, sadece jeopolitik bir proje değil, enerji mühendisliğinin dayattığı zorunlu bir çözüm olarak ortaya çıktı. Nord Stream (Kuzey Akım) bu yönüyle, mühendisliğin siyaseti şekillendirdiği ender örneklerden biri haline geldi.
Ve işte bu noktada akla gelen o basit ama derin soru: Eğer Çin Orta Asya gazını kendi yörüngesine çekmemiş olsaydı, bugün yaşanan savaş çıkar mıydı?
Tarihin akışı bazen görünür sebeplerden çok görünmeyen sebeplere dayanır.
Belki de Ukrayna’daki savaşın kıvılcımı, yıllar önce Orta Asya’nın çöllerinde, Galkınış’ın ilk kuyusu açıldığında tutuşmuştu.
Fotoğraf: hhpress.am
***
Mehmet Doğan’ın diğer yazılarını okumak için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
