İsmail Boy
Jack Delon “Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar” adlı kitabında 1917 Ekim Devriminde Rusya’dan kaçan Çar yanlısı Rusların ilk durak olarak seçtikleri İstanbul’a gelişlerini anlatıyor.
O dönem İstanbul’da işgal kuvvetleri var, Padişah sadece Galata tarafında yabancı elçiliklerin açılmasına izin verdiği için dışarıdan gelen yabancılar da Pera bölgesinde, yani bugünkü Beyoğlu’nda yerleşir, devriminden kaçan Ruslar bu bölgeyi kendilerine mekan edinirler.
Gelenlerin büyük çoğunluğu Çar döneminin zengin tüccarları, aristokratları ve üst kademe ordu mensuplarıdır, hepsi okuma yazma bilen kültürlü insanlardır.
Osmanlı’da o dönemlerde okuma yazma bilenlerin oranının %10-15 civarında olduğunu düşünürsek, iki toplum arasında nasıl büyük bir kültür uçurumunun olduğu görülür.
Gelen Rus kadınlarının rahat hareketleri, sarışın, renkli gözlü ve güzel oluşları Türk toplumunda erkeklerinin akıllarını başlarından alır ve tabii bu durum Türk kadınlarının öfkelerini de üzerlerine çeker.
Gelenlerden maddi olanakları uygun olanlar hemen Avrupa’ya veya Amerika’ya gider ama bu olanağı bulamayanlar İstanbul’da kalıp bildikleri bazı işler ile uğraşırlar. O insanlardan günümüze kalanlar hemen hemen yok denecek kadar azdır ama kaldıkları sürece Türk toplumuna sosyal ve kültürel olarak çok şeyler vermişlerdir. Örneğin; taksi şoförlüğü, restoran işletmeciliği, bale hocalığı vs. gibi bazı meslekler Rusya’dan gelen bu insanlar sayesinde öğrenildi.
İstanbul sokaklarında çiçek satmak da Türk insanı için yeni bir olguydu, gelen Rus kadınları İstanbul’un çeşitli köşelerinde çiçek satarak hayatlarını kazanmaya çalışıyorlardı. Ancak yabancıların yaşadığı Pera’da yerleşik işgal kuvveti askerleri ve bazı Türk erkekleri tarafından sık sık rahatsız edilmeye başlayan güzel Rus kadınları topluca o dönemin şehr-i eminine (belediye başkanı) şikayette bulunurlar,
Şehr-i emine daha önce de Türk kadınları başvurmuş, kocalarının Rus kadınları ile gönül eğlendirmeye çalıştıkları şikayeti ile Rusların şehir dışına sürülmesini istemişlerdir. Bu iki şikayeti birleştiren şehr-emin de çiçek satan bütün Rus kadınları toplar ve satışların sadece İstiklal Caddesi’ndeki “Hristaki Pasajı” içinde yapılacağını ilan eder; böylece Rus kadınların kontrol altındaki güvenli bir bölgede rahatsız edilmeden çalışmaları sağlanır. İşte bugün İstanbulluların içki ve yemek mekanı olan “Beyoğlu Çiçek pasajı” adını bir zamanlar güzel Rus kadınlarının çiçek sattığı o yerden alır.
Günümüzde; Ukrayna ve Rusya arasında yaşanılanlar yüzünden her iki ülkeden de yüzlerce, binlerce insan ülkemize gelmeye başladı. 1917 yılında ülke olarak biz 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmıştık, imkanlarımız çok sınırlıydı. Türk insanı ekonomik, kültürel ve sosyal olarak gelenlerin çok gerisindeydi ve belki de çoğu insanımız ilk kez Ruslarla karşılaşıyordu. Bugün ise şartlar tamamen farklı, en azından ülkemize gelen bu insanlar hakkında derin bir bilgi sahibiyiz.
Son 40 yılda ülkemize Rus ve Ukraynalılardan önce İranlılar, Iraklılar, Suriyeliler ve Afganlar kitlesel halde geldiler, bazıları buradan başka ülkelere gittiler, bazıları ülkelerine döndüler ama büyük çoğunluğu burada bizimle kaldılar.
Gelenlerin hepsinin nedenleri aynıydı, ülkelerinde büyük bir kaos, kargaşa, savaş vardı, yani kimse keyfi olarak kaçıp gelmemişti, zorunlu olarak ülkelerinden ayrılmışlardı.
Yaşanılan kitlesel göçlerden edindiğimiz deneyimler şunu gösteriyor ki ülkemizde kalan yabancıların Türk toplumu ile uyum sağlamaları hiç kolay olmuyor.
Toplumlar arasındaki kültürel farklılıklar elbette ki uyum için çok önemlidir, toplumların eğitim seviyeleri bu farklılıklara rağmen uyumun sağlanmasında önemli bir rol oynar.
1917’de ülkemize gelen Ruslar ile aramızda derin kültürel farklılıklar vardı ama yüksek eğitimli oluşları iki toplum arasında ufak tefek sorunlar dışında ciddi sayılabilecek bir çatışma olmadan bir arada yaşanabilmesini sağlamıştır.
Bir örnek de kendi göçümüzden verelim; Almanya’ya çalışmaya giden Türkler, Alman halkı için farklı bir kültürden gelmekteydi ama Almanların yüksek eğitim seviyeleri sayesinde iki toplum da bir arada uzun zamandan beri öyle ya da böyle uyum içinde yaşamakta.
105 yıl sonra tekrar kuzey komşumuzdan insanlar ülkelerini terk ederek geliyor. Ukrayna-Rusya çatışması ne kadar sürecek belli değil, gelen bu insanlar elbette ki ülkelerinde kaos yaşamak istemedikleri için çareyi kaçmakta buluyorlar, burada; yani kendilerine tamamen yabancı bir toplumda yeni bir kültür ile tanışacaklar, bakalım uyum sorunu yaşayacaklar mı? Yoksa diğer komşu ülkelerden gelenler gibi uyum sorunu olacak mı?
Şahsi fikrim, okur yazarlık oranı % 95’i geçen Ukrayna ve Rusya’da, üstelik 11 yıl mecburi eğitim almış olan bu insanların diğer komşu ülkelerden gelenlerden daha çabuk uyum sağlayacağı ve kendilerini Türk toplumuna sevdirip aramıza kabul edilecekleri yönündedir.
Sözlerimi Rusların meşhur bir deyimi ile noktalıyorum “Po jivyom, u vidim (yaşayalım görelim)…