Hazal Yalın (ydh.com.tr)
Putin’in Kuzey Akım ve Türkiye’de doğal gaz dağıtım merkezi (hub) kurulmasıyla ilgili sözleri çokça tartışıldı. Tam olarak ne söylediğine bakıp birkaç şey eklemek gerek.
Birincisi, Kuzey Akım’daki sabotajı “highly likely, her şey ortada” sözleriyle açıkladı. (Bu “highly likely”, Noviçok hikâyesinden beri başta Britanya olmak üzere NATO ve AB ülkelerinin Rusya’ya yönelik suçlamalarının başlıca dayanağı olmuştur; o yüzden uzun süredir alay tınısı taşıyor.) Putin, bu durumdan başlıca avantaj sağlayanın, “şimdi yüksek fiyatlara enerji kaynakları satabilen” ABD olduğunu da vurguladı.
İkincisi, zarar gören boru hatlarının tamir edilebileceğini, ama bunun sadece iki şartla yapılacağını söyledi: işletmenin zararına dayanmaması ve güvenliğinin sağlanması.
Üçüncüsü, Kuzey Akım 2’nin yıllık 27,5 milyar metreküp hacimli ikinci hattının, basınç ölçümlerine bakılırsa (bakabileceği başka bir veri yok, zira Rusya’yı soruşturma bölgesine dahil etmiyorlar) sabotajdan etkilenmediğini, dolayısıyla işletmeye hazır durumda olduğunu hatırlattı: “Rusya sevkiyata hazır, top AB’de. İstiyorlarsa herkes vanayı açsın.”
Dördüncüsü, Rusya’nın Kuzey Akım’la tüketilen gazı Türkiye’yi büyük bir hub haline getirerek Karadeniz’e taşıyabileceğini de söyledi.
Putin’in sözlerine Gazprom Başkanı Aleksey Miller de ses verdi ve Avrupa’yı, tahminlere göre bu yıl kışın çok sert geçeceğini hatırlatarak uyardı. Miller, yeraltı tesislerindeki gazın Avrupa’nın kışı atlatmasını sağlamasının “garanti olmadığını” da söyledi.
Demek ki Putin’in söylediğinin özeti şu: Kuzey Akım 2’nin bir yarısı işler durumda; ama madem tükürdüğünüzü yalamak zor geliyor, öyleyse Türkiye üzerinden de sevkiyat yapabiliriz.
Kuzey Akım üzerinde durulması, esasen siyasi ve propaganda amacı taşıyor artık; buna inanmanın hiç değilse yakın zaman için olmayacak duaya amin demek anlamına geldiğini, zira meselenin gerçek çözümünün ancak Berlin’deki savaş kışkırtıcısı yeşilliğin tasfiyesinden geçtiğini, ama bunun da Almanya’da iktidar çatışmaları yaşanmaksızın gerçekleşmesinin mümkün olmadığını herkes biliyor. Nitekim, gene Miller dünkü konuşmasında, Kuzey Akım 2’nin tamirinin bir yıl filan sürmeyeceğini, “bunun epey uzun bir hikâye olduğunu” da söyledi; çünkü (Miller’e göre): “Yaptırım meseleleri var, ekonomik meseleler var, hukuki meseleler var; ancak bütün bu meselelerin çözümünden sonra teknolojik onarıma geçilebilir.”
Kelimelerin anlamı
Dolayısıyla, Putin’in sözlerinin altında yatan iki sebep var.
İlki: Alman geleneksel sanayi sermayesini yeşil Berlin’e karşı direnmeye çağırıyor; dediği şu: ABD’den spot fiyatlarının bile 4 katına çıkan gaz yerine Rusya’dan hâlâ ucuza enerji alabilirsiniz. Kuzey Akım 2’yi açamayız, çok korkuyoruz diyorsanız, bunu Türkiye üzerinden yaparız. Kaldı ki (Miller’in sözlerine bakın) siz Kuzey Akım 2 çevresindeki yaptırım, rantabilite (ve güvenlik) ve hukuk meselelerini çözmedikçe biz zaten açmayacağız.
Bu, sadece Rusya açısından Türkiye üzerinden doğal gaz satışı için bir çözüm yolu olmakla kalmıyor, aynı zamanda Almanya’daki siyasi etkisini de biliyor.
Neden Türkiye üzerinden peki? Birincisi, en ideal yol olduğu için. İkincisi, ama daha önemlisi, Washington’a uçunca eşekli partinin (Demokratların logosu) dilinden konuşmaya başlayan Kılıçdaroğlu’nun ve Ankara’da Stolterberg’in dilinden konuşan Akşener’in (diğerlerini anmak gereksiz aslında ama Davutoğlu’nun adını zikretmek dahi yeterli) muazzam öngörülü açıklamaları yüzünden olsa gerek. Parlamento muhalefeti, artık şüpheye yer yok ki, Berlin’e uçsa Avrupa’nın en büyük savaş kışkırtıcısı partisi Yeşiller’in eşbaşkanı Baerbock’u bile kıskandıracak.
İkinci sebep, bütçe açığı. Ancak bunu izah etmek için biraz ayrıntı gerekiyor, çünkü bu mesele, Rusya’da siyasi gelişmelerin istikametini tayin edebilecek kadar önemli.
2018 itibarıyla petrol ve doğal gaz gelirleri bütçenin yüzde 46’sını oluşturuyordu. (Ayrıntılarını ve önemini kitapta yazmıştım. Bak. https://notabene.com.tr/urun/rusya-cokus-yukselis-ve-dinamikler/ ) Ama bu yıl bütçenin 1,3 trilyon ruble açık vermesi bekleniyor. Açığın petrol ve doğal gaz gelirlerinde beklenen düşüşten kaynaklandığı açık. Kuzey Akım işlerken artan spot fiyatları sayesinde daha az sevkiyata karşılık daha çok gelir elde edebiliyorlardı; ama sabotaj, bu olanağı ortadan kaldırdı.
Demek ki geleneksel olarak bütçe fazlası veren Rusya, yaptırımların en azından 3 yıl daha devam edeceğini kabul edersek (etmeliyiz) bu süre boyunca açığı kapatmanın yolunu bulmak zorunda. Bu, benim birçok defa olduğu gibi son olarak Putin’in Doğu Ekonomi Forumu’ndaki konuşması vesilesiyle de yazdığım bir eğilimi güçlendiriyor: büyük burjuvazinin vergi yükünü artırmak. (Bak. https://ydh.com.tr/HD17353_dokuz-nokta.html )
Bütçe açığının kapatılmasının yükünü şimdilik esas itibarıyla Gazprom sırtlanıyor; bu dev ülkenin, yaptırımların “şok” etkisinden görece etkilenmeden sıyrılabilmesinin en önemli kaldıraçlarından biri, Gazprom’un geçen yılki temettü ödemelerini iptal etmesiydi; haziran ayında bu yekûn (1,248 trilyon ruble) neredeyse tamamen, çevre vergisi olarak hükümete geçmişti. (Diğer kaldıraç, doğal gaz ödemelerinde rubleye geçilmesiydi; ama artık doğal gazı basacak hat olmadığından kaldıracın pek bir gücü kalmadı.) Ne var ki kısmi seferberlik ilanından beri borsadaki çöküşü engellemek için 2022’nin ilk yarısının temettülerini ödemek zorunda kaldılar; bu durumda ister istemez büyük burjuvazinin “aşırı kârına” (bu deyimi Putin, Doğu Ekonomi Forumu’nda kullandı) göz koyacaklar.
“Mali blok”un iki başından biri olan Maliye Bakanlığı hâlâ bunu engellemeye çalışıyor, müttefiki de ithal ikameci Sanayi ve Ticaret Bakanlığı. Tartışma uzun süre demiryolları navlun ücretlerinin etrafında sürdü. Kârımız azalıyor diye kıyameti koparan büyük burjuvazi, başta madenciler, bu iki bakanlık üzerinden Kremlin’e baskıda bulunmaya çalıştı, ama indirim talepleri kabul görmedi.
Bu, azımsanacak bir güç değil.
“Rusya…”da temel sektörlerdeki sermaye temerküzünü 5 ana başlıkta incelemiştim.
a) Petrol ve doğal gaz neredeyse mutlak devlet kontrolü altında. Lukoil yönetiminde yıl başından yaşanan değişiklikler, bunu güçlendirmeye yönelik.
b) Ağır sanayi ve ulaşım neredeyse tamamen devlet kontrolünde.
c) Bankacılık sektörü Konsolidasyon Fonu eliyle devlet tarafından kontrol ediliyor. Sektörün devlet dışı en büyük paydaşları, bu yılın ortasına kadar AlfaBank’tı; ama mali oligarşinin liderliği Nornikel’in patronu Potanin’e geçti.
d) Temel sektörlerden madencilik, başta Potanin ve Deripaska olmak üzere, neredeyse tamamen oligarkların elinde. Bunun tek istisnası, devlet tekeli Alrosa.
e) Rostelekom dışında neredeyse bütün telekomünikasyon, oligarkların elinde.
Kremlin 24 Şubat’tan beri büyük burjuvaziyle ortaya çıkan gerilimi sulh yoluyla çözmeye devam edebilecek mi, büyük burjuvazi Kremlin karşısında kulisle ve sürekli geri adımla yetinecek mi, veya “mali blok” büyük burjuvaziye dokunmama siyasetini devlet tekellerinin zararına sürdürebilecek mi, göreceğiz.
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından 50’den fazla çevirisi var. “1945. SSCB-Türkiye İlişkileri” ve “Rusya: Çöküş, Yükseliş ve Dinamikler”in yazarı. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kırmızı Kedi, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. Güncel makaleleri genellikle Yakın Doğu Haber’de (ydh.com.tr) yayınlanıyor. @Hazal_Yalin