Pazartesi günü Rus-Türk zirvesinin düzenlendiği Soçi aynı zamanda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türk gazetecilerle ilk ve tek görüşmeyi yaptığı yer.
Putin, ilki 2004’te olmak üzere Türkiye’ye defalarca geldi ama iktidarda bulunduğu 23 yıl içinde Türk gazetecilerle sadece bir kez görüştü. 2003 yılının yaz aylarındaki o görüşme Soçi’deki başkanlık konutunda yapıldı.
Türk gazetecilerle görüşme, Oktay Deprem’le yazdığımız kitapta (*) “Yakın Arkadaşımız” Putin’in Yazlığı başlıklı bölümde şöyle anlatılıyor:
“… Röportajdan bir gün önce 32. Gün adına Mehmet Ali Birand, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz, Sabah’tan Ergun Babahan İstanbul’dan, Hürriyet Moskova Temsilcisi Nerdun Hacıoğlu ile Milliyet Moskova Temsilcisi olarak ben Moskova’dan Soçi’ye geldik.
Soçi, Rusya’nın Karadeniz kıyısında, Trabzon’un karşısında bulunan turistik bir şehir. Sovyet döneminde de halkın yaz tatillerinde en çok tercih ettiği yerlerin başında geliyordu ama o zamanlar son derece köhne yapılarla dolu, hizmet sektörü adına bir şey sunamayan, olanakları son derece kısıtlı, aşırı mütevazı bir şehirdi. Sonradan Fransa’nın lüks tatil yerlerini kıskandıracak bir ihtişamla kaplandı, bundan birkaç yıl önce de olimpiyatlara ev sahipliği yaptı.
Putin’le görüşme, Soçi dışındaki yazlık konutu Boçarov Ruçey’de öğleden sonra yapılacaktı. Burası, adını yakınından geçen nehirden alan, 1930’larda yapılmış, 1960’lardan itibaren Nikita Kruşçev ve Leonid Brejnev tarafından yazları kullanılmış bir başkanlık konutuydu.
Televizyon haberlerinde sıkça gördüğüm bir yere adım atmak son derece heyecan vericiydi. Ancak, başkanlık konutu o görüntülerin bende uyandırdığı izlenimin tersine son derece küçük ve alçak gönüllü hatta eski bir yapıydı. Ormanlık büyük bir alanda yer alan, deniz manzaralı kendi halinde bir konut.
Bizi, neredeyse Moskova’ya gittiğim ilk andan itibaren tanıdığım Dmitriy Peskov karşıladı.
Güvenlik kontrolünden geçtikten sonra altı Türk gazeteci konutun ikinci katındaki balkonda bulunan masanın etrafında Putin’i beklemeye başladık. Ne kadar beklediğimizi şu an hatırlayamıyorum ama resmi görüşmelere bile geç kalmasıyla ünlü Putin galiba bizi çok bekletmedi.
Gülümseyen bir yüzle içeri girdiğinde hepimiz ayağa kalktık, tek tek elimizi sıkarken Peskov Putin’e isimlerimizi ve çalıştığımız kurumları söyledi. Sıcak bir gündü, Türk gazetecilerle görüşmesine genelde sık kullandığı renkte, lacivert bir takım elbise ve açık mavi bir gömlekle gelmişti. Televizyondaki ya da basın toplantılarındaki gergin görüntüsünün tersine son derece rahat ve keyifliydi, bu ruh hali görüşmenin sonuna kadar da sürdü. Artık eşref saatine mi denk gelmiştik, yoksa bizi önemsememiş miydi, bilemiyorum.
Soluna Birand, onun yanına Yılmaz ve ben, sağına Özkök, Babahan ve Hacıoğlu oturdu, geleneksel Rus desenli porselen fincanlar içinde çay, yanında bisküvi servisi yapıldı ve Peskov’un tercümanlığında görüşme başladı.
Görüşme banda kaydedildiği için ara sıra not almak dışında hepimizin gözü Putin’in üstündeydi, kişiliğiyle ilgili ipuçlarını yakalayabilmek için yüzündeki her ifadeyi, ses tonunu, el hareketlerini neredeyse nefes almadan izliyorduk. Gömleği buruşuk mu, saçları taralı mı, sakal tıraşı olmuş mu, tırnaklarını düzgün kesmiş mi, ayakkabıları boyalı mı, kıyafeti uyumlu mu, saatini hangi koluna takmış?..
Ama kafamdaki asıl sorunun yanıtını bu görüşme sırasında tam anlamıyla bulamadım. Evet, karşımızdaki, son derece alçak gönüllü, son derece kibar konuşan, sorulara dürüst yanıtlar verdiği izlenimi bırakan bir kişiydi hatta sanki “arkadaşımız” Vladimir’i yazlık evinde ziyarete gelmiş de sohbet ediyormuşuz gibi samimi ve gayriresmî bir hava vardı ama acaba bize gerçek kişiliğini mi, yoksa insanlarla iletişim konusunda KGB’de eğitim görmüş, kendi ifadesiyle bu konuda uzman olan “Yarbay Putin’i mi gösteriyordu?.. Ön yargımın kurbanı olabilirim ama ben ikincisi olduğunu düşünüyorum.
Görüşmeye ilişkin dikkat çekici bir ayrıntı, o sıralarda gündemde olan Çeçenistan konusundaki soruları yanıtlarken soruna bakış açısını iyi anlamamızı istercesine çok ayrıntıya girmesi, bizi ikna edebilmek için özel bir çaba içine girmesiydi.
Ama asıl aklıma kazınan, tam da Çeçenistan’dan söz ederken ceketini çıkarıp kollarını sıvaması oldu, O anda bunun nedeninin sıcaktan çok bizde samimi olduğu izlenimi yaratmak olduğunu düşündüm.
Sanıyorum iki saate yakın süren görüşme Peskov’un, o günkü Alman Başbakanı Gerhard Schröder’in birkaç saat sonra başlayacak Soçi ziyaretini hatırlatması üzerine son buldu.
Soru-yanıtların ardından bahçeye inerek topluca fotoğraf çektirdik. Teker teker fotoğraf çektirme ricamızı kırmadı. Sıra bana geldiğinde, el sıkışırken uluslararası medyada da ünlü olan labradoru Koni’yi sordum (yukarıdaki fotoğraf), “Buralarda mı, ben köpekten biraz korkarım da…” dedim şakayla karışık. Gülümseyerek, son derece yumuşak bir ses tonuyla, “Merak etmeyin, çok uysal bir köpektir” dedi.
Fotoğrafların çekilmesinden sonra Boçarov Ruçey’den ayrıldık.
Bu, Putin’in Türk gazetecilerle yaptığı ilk ve-şu ana kadar tek-görüşmeydi.
Ancak, “Putin’le görüşen ilk Türk gazeteciler” olarak tarihe geçme hevesimiz beklenmedik bir olay nedeniyle kısmen sekteye uğradı. 1 Eylül 2003 için planlanan Ankara ziyareti, Soçi’den çok da uzak sayılamayacak Kafkasya’daki Beslan kasabasında Çeçenlerin düzenlediği büyük bir terör eylemi nedeniyle o gün yani 1 Eylül öğle saatlerinde ertelendi. Ziyaretin tarihi son dakikada değiştirildiği için o gün röportajlarımız yayımlandı ama Putin Ankara’ya ancak bir kaç ay sonra gelebildi.
Fotoğraftakiler: (sağdan sola) Ergun Babahan, Ertuğrul Özkök, Vladimir Putin, Mehmet Y. Yılmaz, Cenk Başlamış, Nerdun Hacıoğlu (önde)
(*) Vladimir Vladimiroviç Putin: Rusya’yı Ayağa Kaldıran Lider, Cenk Başlamış-Okay Deprem Doğan Kitap, İstanbul 2018