Futbol kulüpleri popüler takımlar, bu sözcüğün ülkemizde tam anlaşıldığından emin değilim, o yüzden açıklama ihtiyacı hissediyorum.
TDK’ye göre popüler, “Halkın arasında yaşayan motiflere, ögelere yer veren, onlardan yararlanan, halkın zevkine uygun, halk tarafından tutulan. Herkesçe tanınan, bilinen” demek.
Kısaca futbol kulübü olmak için halkın beğenisine uygun davranmak zorundasın, yoksa halkın beğenisine ulaşamazsın ve bir spor kulübünden seçkinler kulübü olmaya evrilirsin. Taraftarın giderek seninle yabancılaşır ve sonuçta kulüpten uzağa düşer ve toplumsal tabanını kaybeder sadece bir isim olarak kalırsın. Bir futbol kulübünü tanımlayan şey taraftarıdır ve geniş halk yığınları arasında desteği olmayan bir futbol kulübü hiçbir işe yaramaz.
Fenerbahçe yönetimi çok uzun zamandır bunu unutmuş görünüyor ve giderek bu sorun Fenerbahçe’nin taraftarsız bir kulüp olma riskini artırıyor.
Aslında sayısal olan her konuda (adet ile ifade edilen) Passolig hariç Fenerbahçe lider. Bir de rakipler 10 yıl şampiyon olmasa ne olur siz düşünün. Yani hâlâ toplumsal tabanı var Fenerbahçe’nin ama giderek kulüpten uzaklaşıyor.
Bu popülizm, politikacılarla futbol yönetiminin kesişmesine neden oluyor çünkü geniş kitlelerle empati oluşturmanın yolu futboldan geçiyor ve siyasetçi de bu yolu kullanmaya hevesli. Fenerbahçe’deki elitizm ve halka arkasını dönmüş azınlık siyaseti de bu nedenle Fenerbahçe’ye düşman ediyor.
Rakipleri de söz konusu düşmanlığı sonuca tahvil etmek için bunu kullanıyor ama gözden kaçırdıkları bir şey var: Bu durum giderek artan ölçüde Fenerbahçe ve ötekiler kavramını toplumda yerleştiriyor. Üstelik, Fenerbahçe yönetimlerinin-Aziz Yıldırım veya Ali Koç ayırmıyorum-hatalarına rağmen Fenerbahçe’yi oyunda tuttuğu gibi güçlü hale getiriyor. Ayrıca oyunun kurallarını Fenerbahçe belirlemiş, siz de ona uymuş oluyorsunuz. Bu çok belirleyici bir algı yaratıyor, ben sıradan vatandaş olsam Fenerbahçe bana daha cazip gelirdi çünkü aidiyet arayışına en güzel cevap bu, en güçlü benim onlar ancak benimle böyle yarışabilir mesajı.
Rakiplerimize de kızmıyorum, sen yönetsel bir boşluk bırakırsan onlar da o alanı doldurur ama bu her zaman yapılanın doğru olduğu anlamına gelmez. Bir futbol takımının tabanı sağ veya sol olabilir, önemi yok çünkü bunun halkta karşılığı vardır. Ama bir futbol kulübünün karşılığı iktidar olamaz çünkü iktidar kalıcı değildir, kalıcı olan halktır. “Biz aslında iktidarı kullanıyoruz, işimizi yürütüyoruz” diyebilirsiniz ama madalyonun hep iki yüzü vardır ve her yokuşun bir inişi olur.
O günün şartlarında biraz başarı için göz yumduğunuz şeyler bir süre sonra sizi tanımlayan kavramlar haline gelir ve iktidar değiştiğinde elinizde hiçbir şey kalmaz. Yani futbol kulüpleri popülist olmalıdır ama siyasetle de arasını belli bir çizgide tutmak zorundadır, bu çizgiyi kaybettiği için yok olan spor kulüpleri vardır.
Ben Fenerbahçe’nin iktidara muhalif gibi gösterilmesinden hiç hoşlanmadım, hoşlanmıyorum; bu futbol kulübünün doğasına aykırı bu durum. Her ne kadar bunu yapanlar konuyu Atatürk ve Cumhuriyet üzerinden meşrulaştırmaya çalışsa da samimi değiller, Fenerbahçe’yi kullanıyorlar.
Öteki taraftan, Fenerbahçe’nin bugün rakiplerinin olduğu kadar da politikanın içine girmesini istemezdim çünkü bu durum bir futbol kulübünü benliğinden uzaklaştırır, kendi kaynağına yabancılaştırır ve güce bağımlı hale getirir. Bu bağımlılık giderek artan ölçüde taraf olmaya yol açınca uzun vadede bu nedenle azar azar kaybettiğiniz tabanınız sizi tamamen terk edebilir çünkü kitlesel tavırlar öngörülemez ve taraftarlık sosyal medya fenoluğu değildir, bir anda sahipsiz kalırsınız.
Türkiye’de iki kötü örnek var, ikisi de spor kulübü felsefesine uygun değil, o yüzden Türkiye’de oynanan şey de futbol değil. Politik futbol diyelim.
Umarım Fenerbahçe elitist prangalarını kırar ve rakipleri de popüler malzeme olmayı bırakıp futbol kulübü olmaya yönelir.