Her dinin ortaya çıkışından sonra bazı düşünceler veya olaylar sonrasında mezheplere bölündüğü görülür. İslamiyet Sünnī, Şii ve Haricī olarak üç mezhebe bölünmüştü. Hz. Ali ile Muaviye arasındaki savaştan sonra görülen bu ayrışmadan sonra daha başka bölünmeler de görüldü.
“Erken dönemlerde değişik İslam şehirlerinde, bu şehirlerin adıyla anılan fıkıh* okulları bulunmaktaydı. Şam (Evzâ’i), Kûfe, Basra, Medine okulları bunlardan bazılarıdır. Daha sonra Irak okulu Hanefi, Medine okulu ise Maliki mezhepleri olarak konsolide olmuş, Şafī, Hanbelī, Zahirī ve Cerirī mezhepleri daha sonra ortaya çıkmışlardır.” (1)
Bir de inanca dayalı mezhepler ortaya çıkmıştır. İnanç tartışmaları sonrasında ortaya çıkan bu mezhepler de çeşitlilik yaratmıştır. Günümüzde Sünniler inanç olarak Maturidīlik ve Eşarīlik, fıkhî açıdan ise Hanefī, Şafī, Malikī ve Hanbelī mezheplerine bağlıdır. “Bu dört mezhepten ilki olan Hanefi mezhebi itikat olarak Maturdīliğe diğer üç mezhep ise Eşarīliğe bağlıdırlar. Bu mezhepler dışında, Sünnīlik’te olan icma-i ümmete, kıyasa ve re’ye başvurulmasını kabul etmeyen, her sorunun çözümünü yalnızca Kuran’da, sünnette, sahabe ve tabiunun** görüş ve uygulamalarında arayan bir grup daha vardır. Bunlar; Selefiyye veya Selefiyyun (geçmişe bağlılar) olarak anılır. Bu düşünceye bağlı olanlar ortaya çıkan yeni sorunlara çözüm bulmakta yetersiz kaldıkları için fazla yandaş kazanamamışlardır.” (1)
Selefiyye denilen grubun bugün kimler tarafından temsil edildiğini sanırım biliyorsunuz. Zaten Google’dan alıntıladığım bu metindeki son cümle bir şey söylememe gerek bırakmıyor.
Paulicanlar kimdir?
Paulicanlar bir patriğin adına gönderme yaparak adlandırılmış bir topluluk diye bilinir. Ancak deyimin Ermenice Payl ve keank (kirli-hayat) sözcüklerinin birleşimiyle oluştuğunu öne sürenler de vardır. İslam kaynaklarında Bayalika adı verilen Paulicanlar, Hristiyanlığın heretik *** bir mezhebi olarak tanımlanan, 7-9. yüzyıllar arasında Bizans siyasi ve dīnī tarihinde önemli bir yere sahip bir mezheptir.
“Pavlikanların**** itikat olarak ortaya çıkışının dayanaklarından biri, Antakya Patriği Samsatlı Paul’ün fikirleridir. 260 yılında Antakya’da Patrik olarak seçilen Paul, zamanının en iyi Hristiyan teologlarından biriydi. Zamanla doğu kiliselerinin İsa ve Teslis anlayışına ters düşen fikirlerini sergilemesi ve büyük bir taraftar topluluğu edinmesi sonucu, diğer doğu kiliseleri tarafından düşman ilan edildi.” (2)
Paul ne diyordu?
Samsatlı Paul’ün bir mezhep oluşturacak kadar önemli olan fikirleri nelerdi? Ne diyordu da kilise tarafından düşmanlaştırıldı?
“Paul’e göre; ‘Baba, Oğul ve Kutsal Ruh diye üç farklı bir Tanrı anlayışı söz konusu olamaz. Sadece tek bir tanrı vardır ve Kitab-ı Mukaddes onu Baba olarak adlandırmaktadır. Mesih ise Kutsal Ruh vasıtası ile Meryem’den doğmuş, tam ve mükemmel bir insandır. Onun bakireden doğması Tanrı-İnsan olduğunu göstermez. O, saf bir beşerden başka bir şey değildir.” (2)
Paul’ün fikirlerine destek verenler 6.yüzyılda hem Maniheizmin hem de Marcionizmin***** etkisiyle yeni bir topluluk oluşturma yolunda hızla ilerleyerek Paulicanlar adını aldı.
Markion “İyilik ve kötülük tanrısı olmak üzere iki tanrı inancına sahipti. Eski dinleri kötülük Tanrısı’nın, yeni din olan Hıristiyanlığı ise, iyilik Tanrısı’nın gönderdiğine inanırdı. Tevrat’ı ise, Tanrı ile ilgisi olmayan ve ciddiye alınmayacak bir kitap olarak yorumlamaktaydı. İlk dönem Hıristiyan teolojisinin önemli teorisyenlerinden ve gnostik, dualist temsilcilerinden Marcion’un, aynı zamanda Pavlikanların ortaya çıktığı Ermenistan ve Azerbaycan havalisinde de faaliyet göstermesi, iki akımın birbirini etkilediği görüşünü destekler niteliktedir.” (2)
Paulicanizme Maniheizmin etkisi
“Pavlikan mezhebini etkileyen dīnī etkenler arasında en önemli yeri, muhtemelen Maniheizm almaktadır. Yapılan araştırmaların hemen hemen tamamında bu mezhebin Maniheist karakterine değinilmekte, Maniheizmdeki düalist inanç yapısının Pavlikanları büyük oranda etkilediği ileri sürülmektedir. Ayrıca Pavlikanların kilisenin siyasi otoritesine karşı direnmeleri ile manastırlardaki aşırı zühd (bir şeye yüz çevirmek, ilgi göstermemek, m.g.) ve inziva merkezli yaşam tarzına karşı mücadele etmelerini Maniheizmin bir uzantısı olarak değerlendirmektedirler. Pavlikanlar 7. yüzyılın başlarından itibaren fikirlerini Fırat havzası, Kapadokya ve Kızılırmak civarında yaymaya ve siyasi olarak güçlenmeye başladı. Güçlenen bu Pavlikan hareketinin önemli bir kısmının Ermenilerden oluştuğu da ileri sürülen görüşler arasındadır. Her ne kadar Pavlikan cemaati, tek bir millete dayanmayıp daha ziyade farklı unsurlardan oluşan bir dīnī cemaat olarak kabul görse de, bilhassa Anadolu’daki etnik gruplar arasında Ermenilerden de çok sayıda taraftarı olduğu anlaşılmaktadır. Bilhassa Rumlar ve Toroslardaki dağlılar arasında Pavlikan itikadı etkisini göstermiştir.
İslam kaynaklarında Maniheizmle ilgili bilgiler Şehristani ve İbnü’n Nedim’de yer almaktadır. Ancak bunlarda Maniheizm Pavlikan bağlantısına dair bir işaret bulunmamaktadır. Bununla birlikte Şehristanī Hıristiyan mezheplerine değinirken, Melkaniyye, Nesturiyye ve Yakubiyye adlı üç büyük Hıristiyan mezhebinin uzantılarından birinin Pauliyye adında bir fırka olduğunu belirtmektedir. Ayrıntıya İnmediği sadece ismini zikrettiği fırkanın Pavlikanlar olması ihtimali yüksektir. Çünkü Pavlikanlığın ortaya çıkış kaynaklarından olan Samsatlı Paul ve Pauliyye aynı bahis altında yer almaktadır.” (2)
Pavlikanların yayılışı
Paulicanlar dini mi yoksa etnik bir grup muydu?
Paulicanları ne dīnī ne de etnik bir topluluk olarak nitelemek mümkündür. Onlar çok etnili bir dīnī topluluktur. Birçok etnisiteden insanın Paul’ün düşüncelerini destekleyerek kilisenin Hristiyanlık anlayışına karşı çıktıkları görülmektedir.
“Liderlerinin Rumca (Karbeas) isminden hareketle Rum kökenli olduğunun yanı sıra, Ermeni kökenli olduğunu ileri sürenler de vardır. Ancak hareketin ilk olarak Kafkaslarda Ermeniler arasında ortaya çıktığı ve zamanla Anadolu’nun diğer kavimleri arasında da taraftar bulduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca mezhebin Kafkaslardan Avrupa’ya kadar farklı kavimler arasında farklı tezahürleri bunun bir göstergesidir. Bu bakımdan onları sadece Ermenilere atfetmek tarihi olaylara ters düşmektedir. Bunun yanı sıra, kimlikleri hususunda Pavlikanlar; kimine göre etnik bir grup, kimine göre ise dīnī ve etnik mahiyeti farklı bir sosyal yapılanma olarak algılanırken, Engels etkisindeki sosyalist eğilimli tarihçilere göre de feodal yapıya ve toprak ağalarının sömürüsüne karşı başkaldırmış toplum hareketidir. Pavlikanlann bazen gerek Anadolu’nun iç kesimlerinde, gerekse Kafkaslarda feodal beylere karşı olan mücadelesi onları böyle bir sonuca götürmekte haklı gösterebilir. Ancak bu saptamalar meseleyi tek başına çözümlemekte yeterli değildir. Zira dīnī tarihleri göz önüne alındığında bu hareketin oluşmasında sadece ekonomik etkenlerin değil, daha ziyade itikadī ve siyasi mücadelelerin belirleyici unsur olduğu ortaya çıktığı görülmektedir.” (2)
Azeri tarihçi Bünyatov’a göre
“Azerbaycanlı tarihçi Ziya Bünyatov, Pavlikan mezhebinin ortaya çıkışı ve Anadolu’da yayılması hususunda Batıdaki iddiaların aksine farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Bünyatov, Pavlikanlann Anadolu’daki faaliyetleri hakkında çoğu yazarın görüş bildirmesine rağmen, Alban****** (dipnota bakınız) topraklarındaki varlığından çok az bahsedildiğini, oysa söz konusu hareketin ortaya çıkışının (MS 700) ve Anadolu’ya yayılmasının Alban topraklarında gerçekleştiğini iddia etmektedir. Müellifin kilise kayıtları ve İslam tarihi kaynaklarından hareketle ortaya attığı deliller dikkate alındığında, en az Batılı çalışmalar kadar konuyu aydınlattığı görülmektedir.
Bünyatov, hareketin ivme kazanmasını Emeviler döneminde uygulanan vergi politikasına bağlamaktadır. Aşırı vergiden bunalan feodal toplumlar, Araplara karşı isyan etmiş ve bu isyanlarını da ideoloji ile birleştirmişlerdir. Bu isyan hareketlerinden biri de, Pavlikan hareketidir. Söz konusu dīnī ve anti-feodal hareket, Albanya’nın Girdiman ve Balasagan bölgelerinde etkili olmuştur. Nitekim Korenli Movses ve Kagangatlı Movses’in eserlerinde Pavlikanları çağrıştıran heretik grupların etkisinden söz edilmektedir. Müellif genelde Alban kilise kayıtlarından hareketle Pavlikanların inançları ve bölgedeki isyanlarından bahsetmektedir. Örneğin; 8. yüzyılın başlarında Ermeni Katolikosu Yohan’ın Pavlikanlar hakkında yazdığı mektup, Divin kilise kayıtlarında şu şekildedir: ‘Pavlikan adındaki bu murdar kimseleri evinde misafir etmek, onlarla konuşmak, komşuluk ve arkadaşlık uygun değildir. Hatta onlardan tamamen uzaklaşmak, iğrenmek ve nefret etmek gerekir. Çünkü onlar şeytanın çocuğudurlar. Birisi onlarla dostluk kurarsa, en ağır şekilde cezalandırılmalı ve kiliseden uzak tutulmalıdır’”. (2)
Tek tanrıya inananlar, İsa’nın tanrı olmayıp insan olduğunu söyleyenler Hıristiyanlar tarafından sürekli aforoz edilip sapkın ilan edilmiştir. Dönemin Hıristiyanlarına göre İsa tanrıdır, yaratıcıdır. Buna karşı çıkmak ise işkenceye maruz kalmak ve ölüme yollanmakla eşdeğerdedir. Paulicanizmin Maniheizmden etkilenmediğini ileri sürmek mümkün değildir. Zaten hiçbir dinin daha önceki dinlerden etkilenmediği ileri sürülemez. Dinler eski inançların bir karışımı ve buna yeni öğelerin, yerel inançların eklenmesinden oluşmuştur. Bu yerel inançlara çok tanrılı dönemler de dahildir. Paulicanların ortaya çıkıp hızla yaygınlaşmasında yalnızca dīnī değil toplumsal hatta ekonomik koşullar da etkilidir. Toplumların bir şeye değer vermeleri tek bir etkenle açıklanamaz. Hiçbir toplumsal destek bir tek etkene indirgenemez. Toplumu oluşturan insanlar yalnızca ne kadar çok para kazanıp keyiflerinin yerinde olmalarıyla ilgilenmez. Eğer onları cendere altında tutan bir diktatör veya zalim kırallar tarafından yönetiliyorlarsa, örneğin söz söyleme özgürlükleri yoksa söyledikleri sözler yüzünden cezalandırılıyorlarsa içinde bulundukları zenginlik dolu yaşamı göz ardı edeceklerdir. Bunun tersi de doğrudur. Aynı şey Paulicanlar ve baskın ama mantıksız düşünceye karşı çıkan tüm görüşler, düşünceler ve dinler için de doğrudur. Örneğin Hıristiyan kilisesi yalnız sapkın olarak niteledikleri Paulicanlara karşı değil Süryaniler ve Keldaniler’e karşı da işkence ve baskı yöntemlerini kullanmıştır.
“Pavlikan inançlarındaki dualist karakterin sık sık Zerdüştlük ve Maniheizm etkisiyle oluştuğu görüşü, Bünyatov’u destekler durumdadır. Mālum olduğu üzere Roma ve Farslar arasında siyasi mücadele alanlarından en önemlisi, Kafkaslarda cereyan etmekteydi. Buna paralel olarak her iki devlet siyasi nüfuzunu genişletmek için dīnī argümanları kullanmışlardır. Söz konusu bölgede siyasi hākimiyeti pekiştirmek için, egemen olan din anlayışlarını üstün kılmaya çalışmışlardır. Neticede Pavlikanların inanç sisteminin teşekkülünde ilk belirtilerin Kafkaslarda olması, birtakım Avrupalı araştırmacının Albania’yı yani bugünkü Azerbaycan topraklarını Pavlikanların ilk ortaya çıkış yerleri olarak göstermelerine sebep olduğu gibi, bu hareketin kökenleri hakkında da önemli ipuçları taşımaktadır.
Bütün bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Pavlikanların dīnī köken olarak Maniheizme dayandığı ve hatta Maniheizmin bir devamı olduğu yaygın bir görüştür. Ancak her iki akımın temel prensipleri göz önüne alındığında, aralarında birtakım benzerlikler olmakla birlikte, devamı olacak şekilde ortak noktalarının olmadığını da söylemek mümkündür. Aralarında bir karşılaştırma yaptığımızda, her şeyden önce Maniheizm Hıristiyanlık’tan birçok unsur almakla birlikte, ayrı bir din olarak kabul edilmektedir. Pavlikanizm ise, Hıristiyan inancı ağırlıklı, fakat farklı inançlardan etkilenen bir Hıristiyan mezhebi olarak kabul edilebilir. Haç’a karşı olumsuz tavırları, Mesih’in yaratıcı değil yaratılmış olarak algılanması, her iki grubun da aşırı zulüm nedeniyle gizli āyinler düzenlemeleri, Samsatlı Paul ve Mani’nin çağdaş olması, Maniheizm ve Pavlikanlık arasındaki ortak noktaların en önemlileridir. Ancak inanç prensiplerindeki farklı noktalar, bu iki dīnī akımın aslında birbirinin devamı olamayacak nitelikler arz ettiğini göstermektedir. Söz gelimi; Pavlikanlar, Maniheistler de dahil kendi inançları dışındaki bütün itikadī teşekkülleri reddetmişlerdir.” (2)
Paulicanların Maniheistlerden farkı
“Gerçeğin Anahtarı adlı kutsal kitaplarında ifade edildiği üzere Pavlikanlar Manihesitler gibi ikili bir Tanrı anlayışına değil, tek Tanrı anlayışına önem vermişlerdir. Maniheistlerin vaftizi ve komünyonu reddetmelerine karşılık, Pavlikanlar bu iki sakramente önem vermişlerdir. Maniheistler, din adamları arasındaki hiyerarşiye önem verdikleri halde, Pavlikanlar uzun yılar din adamlarının hiyerarşi ve otoritesine karşı mücadele etmişlerdir.” (2)
Paulicanlar Müslümanlar ve Türklerle tanışıyorlar
Selçukluların Anadolu’da Osmanlı’nın Balkanlar’da bu kadar hızla yayılmalarının ardında gizli destekçiler vardı: Paulicanlar. Daha doğrusu Anadolu’da Paulicanlar, Balkanlar’da onların uzantıları olan Bogomiller. Kilisenin yok etmek için her türlü baskı ve zulme başvurduğu bu insanlar doğaldır ki kendilerine böyle davranmayan ve hatta ortak düşmana karşı destekleyen Müslümanların yanında yer alacaklardı.
“7. yüzyıl sonları ve 8. yüzyıl başlarında Ortodoksluk adına, onları günahkârlıktan kurtarmak amacı ile her türlü baskıya maruz kaldılar. Bu ortamda kilisenin imajını düzeltmek için baskı ve işkence ile yüz bin civarında Pavlikan’ın imha edildiği kaydedilmektedir. Bunun üzerine daha iç bölgelere, Bizans kuvvetlerinin ulaşamayacağı yüksek ve engebeli arazilere göç etmeye başladılar. Divriği civarında yoğunlaşarak Divriği’de bir kale inşa edip burayı merkez edindiler. 8. yüzyılın başlarında İslam ordularının da bölgeye nüfuz etmesi ile birlikte, Müslümanlar tarafından desteklendiler ve Bizans’a karşı saldırılarda Arapların yanında yer aldılar. 9. yüzyıla kadar burada bir taraftan toparlandılar, bir taraftan da intikam hırsı ile beklemeye başladılar. Dīnī yaşamlarında müslümanlar tarafından hoşgörü ile karşılanmaları aralarındaki ittifakı daha da ilerletti. Bahsedilen bu iyi ilişkiler ilerleyen asırlarda Türk fetihlerinde de kendini hissettirmiştir. Gerek Anadolu’nun fethi esnasında Selçuklulara gerek Balkanlarda Osmanlı’nın ilerlemesine yardımcı olan yerli unsurlardan biri de Pavlikan kalıntısı toplumlar olmuştur. Haliyle bilhassa Balkanların İslamlaşmasına ivme kazandıran unsurlardan birinin Pavlikanların Müslümanlara karşı olan sempatisinin olduğunu söyleyebiliriz.” (2)
Bogomiller
7. yüzyılda Kafkaslarda ve Anadolu’da Paulican olarak ortaya çıkan hareket, sonraki yüzyıllarda Balkanlarda Bogomilizm, Batı Avrupa’da Patarenler, Katarlar ve Albigenler olarak yeni bir kimlikle sahneye çıkmışlardır. Bogomiller ile ilgili olarak Prof. Ahmet Yaşar Ocak’tan alıntı yapacağım. “Balkanlar’daki İslamlaşma olgusunu … Bogomilizm konusunu hesaba katmadan ele almamak gerekir… 8 ve 9. Yüzyıllarda, özellikle Ladik, Niksar ve Divriği’yi ihtiva eden Kızılırmak yayının iç tarafı Ortaçağ Müslüman kaynaklarında Beyalika (Pavlakiler) denilen, Maniheizm ile Hıristiyanlığın karışımı düalist (ikici) bir mezhebin doğuşuna şahit olmuştu. Uzmanlarının araştırmalarına göre, Arsamosat yahut Ermenistan Samosatı denilen ve Erzincan-Erzurum arasında yer alan bir kasabaya mensup (muhtemelen Ermeni kökenli) Paulos (Paul) adındaki bir şahıs tarafından kurulan ve tarihçilerce kendi ismine izafeten Paulisyanizm diye anılan bu mezhep, Markionizm veya Maniheizme bağlı daha eski heterodoks cereyanlardan etkilenmiş bir Hıristiyan mezhebiydi.” (3)
Paulicanistler Bizans tarafından katliama tabi tutulunca çareyi Anadolu içlerine kaçarak Malatya ve civarındaki Abbasilere bağlı Müslüman emirlere sığınmakta buldu. Müslümanlar onları Bizans’a karşı doğal müttefik olarak destekledi. İnançlarını böylece yeniden yaymaya devam etme fırsatı buldular. Ancak 775 yılı dolayında 5.Konstantin ve daha sonra 970’li yıllarda 1.Ioannes Paulicanları Ermenistan ve Suriye’den alıp Trakya’ya sürerek Filibe dolaylarına yerleştirdi. Sonra ilginç şeyler oldu.
“Bizans yönetiminin Trakya’ya yerleştirdiği bu Paulosçular büyük çapta Ermenilerden oluşuyordu. 9.yüzyıl ortalarında Bulgar Kıralı Boris putperestlikten vazgeçip Hristiyanlığa yönelince bir misyoner dalgası buraya hücum etti. İşte bunlar arasında Trakya’dan Bulgaristan topraklarına geçen Ermeni Paulosçular da bulunuyordu. Bunlar ilk zamanlarda fazla başarılı olamadılarsa da 916’dan itibaren şartlar onlar lehine gelişmeye başladı.
950’lere doğru Çar Petros zamanında Bulgar kökenli Paulosçular arasından Bogomil adında aşağı tabakaya mensup bir papaz yeni bir mezhep kurdu. Bu mezhep özellikle Bulgar veya Yunanlaşmış yüksek tabaka mensuplarına, yani Bulgar Boyarlara ve Knezlere karşı çıkan Slav köylüleri arasında çok revaç bulmaya başladı. Bu durum, tıpkı 3.yüzyıl Sāsānī İranı’nda ortaya çıkan Maniheizm gibi, Bogomilizmin asetik fakat ihtilalci bir toplumsal tepki hareketi hüviyetini arz ettiğini gösteriyor ki zaten Paulisyanizm kanalıyla Bogomilizm de büyük ölçüde Maniheizmin etkisini taşımaktaydı.
Bogomiller yüksek Ortodoks ruhban sınıfına da karşı koyuyor, özel mülkiyeti, lüks hayatı, evliliği, hayvani gıdaları ve içki içmeyi protesto ediyorlardı. Dünyayı kötülüğün sembolü Şeytanın yarattığına inanıyor, Tevrat’ı kabul etmiyor, Hz.Meryem’un kutsallığına ret ve kilise ayinlerini protesto ediyor, ikonlara ve haça saygı duymuyor, bunlara nefret besliyorlardı.” (3)
Bogomiller tüm Balkanlar’da, Konstantinopolis’te ve hatta Roma’da bile değer kazandı. Anadolu’da da yaygın bir hale gelmişlerdi. İmparator 1.Aleksios Komnenos yakaladıklarını diri diri yaktırdı. Buna rağmen onların yayılmasını önleyemedi. Bogomiller 1167’den sonra Fransa’ya girdi. Bu arada 1186’da Bulgarlar Bizans egemenliğinden kurtuldu ve ortak düşman Bizans’a karşı Bogomillere destek vermeye başladı. Bogomiller böylece Bulgaristan’da da büyük güç kazandı.
“15.yüzyılda Osmanlı fetihleri çağına gelinceye kadar Bogomilizm Balkanlar’da yer yer hākimiyetini sürdürdü. Büyük bir ihtimalle, tıpkı 9 ve 10.yüzyılda Anadolu’da Abbasiler tarafına geçip Müslüman olan bir kısım Paulosçular gibi, onların bir kısmı da Osmanlı hakimiyetini tercih ederek artık Müslümanlığa geçmiş olmalıydı.” (3)
Sarı Saltık Dobruca’ya gidiyor
Bu arada 1263-64 yıllarında yani Selçuklu döneminde, Selçuklu sultanı 2.İzzettin Keykavus’un Bizans’a sığınması sonrasında Sarı Saltık öncülüğünde bir Türkmen aşireti Dobruca’ya******* yerleştirildi. Bu aşiretin Çepniler’den bir grup olduğu ileri sürülüyor. Bogomiller’in aralarına katıldıkları Müslümanlar bu Türkmenler olabilir. Ancak Balkanlar’daki ilk Müslüman yerleşmesi 10-11.yüzyılda olduğunu Arap kaynakları doğruluyor. 13 ve 14.yüzyıllardaki İslam coğrafyacı ve yazarlarının yapıtlarında “Macaristan başta olmak üzere Balkanlar’ın bazı yerlerinde, 10 ve 11.yüzyıllarda azınlıklar halinde birtakım Müslüman toplulukların bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu kayıtlara itibar edilecek olursa, bu Müslüman toplulukların bazı Arap ülkelerinden giden Arap tüccarlar ile İsmailī Başkırt tüccarlar tarafından oluşturulduğunu düşünmek gerekiyor. Bu ilk İslam varlığının uzun süreli olmadığı, zamanla bir şekilde ortadan kalktığı anlaşılıyor. Fakat peyderpey Macarlaşmalarına rağmen yine de İsmailī Başkırtların 13.yüzyıla kadar mevcudiyetlerini koruyabildikleri görülüyor. Birtakım sebeplerle buralara göç etmek zorunda kalan bu İsmailī kolonisi mensuplarının zamanla Hristiyanlaştırıldıkları, vaftiz edilerek domuz eti yemeye zorlanıp her türlü İsmaliī ritüeli uygulamaktan zorla alıkondukları, kiliseye devam etmelerinin istendiği, kızlarının mutlaka Hıristiyanlarla evlendirilmek zorunda bırakıldığı, buna muhalefet edenlerin şiddetle cezalandırıldığı, böylece Hıristiyanlar içinde eritilmeye çalışıldıkları görülmektedir.” (3)
Tarihi metinlerde bu kolonilerin 1150’lerde Macaristan’dan Romanya’ya kadar uzandıkları belirtiliyor. İsmalīlerin Şii oldukları biliniyor. Bu da 900’lü yıllarda bazı Şii grupların Balkanlar’a yerleştikleri anlamına geliyor. Bogomillerin Sarı Saltık ile Dobruca’ya yerleşen Çepnilere mi yoksa daha önce yerleşen ve kimliklerini iki yüz elli yıl unutmayan İsmailīlere mi karıştığı sorusu ise yanıtlanmayı bekliyor.
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu diler, Ramazan Bayramınızı kutlarım.
Manşet fotoğrafı: Pavlikanların katli-Bizans İmparatoriçesi Theodora’nın emriyle Pavlusçuluğa inananların katledilmesi – tarih: 843/844.
* İslami kanunların teorik ve pratik uygulama (fetva) çalışmalarına verilen ad. (https://tr.wikipedia.org/wiki/F%C4%B1k%C4%B1h)
** Tābiīn: Sahâbeyi müslüman olarak gören ve Müslüman olarak ölen ikinci nesli ifade eden terim. (https://islamansiklopedisi.org.tr/tabiin)
*** Heretik sapkın demektir.
**** Yazar Paulicanlar için Pavlikanlar sözcüğünü kullanıyor.
***** Sinoplu Markion (MS 85, öl. 160), erken dönem Hristiyan teoloğu. Roma Kilisesi’nin öğretilerine alternatif farklı görüşler öne süren ve MS 2. yüzyıl sonlarında etkili olan Markion Roma’daki kilisesi tarafından Sapkın (Heretik) kabul edilmiştir. Romalı Hippolytus, Markion’un Sinope (günümüzde Sinop) piskoposunun oğlu olduğunu aktarır. Ailesi yüksek sosyoekonomik sınıftandı. Markion’un kendisi de gemi sahibi olarak bir servet kazanmıştır. 140 yılında Roma’ya gitmiş ve inananlar topluluğuna katılmıştır. Kısa süre sonra da inancı anlayış şekli keskin bir ayrışmaya neden olmuştur. Kendisini açıklama şansı sunulmuş ancak 144 yılında aforoz edilmiştir. Aforozundan sonra Markion takipçileri ile birlikte kendi kilisesini, piskoposlarını, rahiplerini ve Roma’nın litürjisine benzer kendi litürjisini kurmuştur. Bu başlattığı hareketi başarılı olmuştur. Tertullianus (y. 150-223/225) kendi zamanında Markionculuğun “bütün dünyayı kapladığından” söz etmektedir. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Markion)
****** Albanlar: Bugünkü Azerbaycan ve Dağıstan’ın tamamı ile Çeçen/İnguşya topraklarının güney yarısını kapsayan geniş bir alan içinde hüküm süren Albanya’da 26 dil konuşulmaktaydı. Bu dillerin çoğunluğu bugün de Nah-Dağıstan dilleri olarak adlandırılan dillerin arkaik biçimleriydi. Kuzeydoğu Kafkas ya da Güney Kafkas dillerini konuşan Albanlar, Arnavutlarla karıştırılmamalıdır. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Albanlar)
******* Dobruca, Karadeniz ile Tuna Nehri arasında kalan, Romanya’nın Köstence ve Tulça illeri ile Bulgaristan’ın Dobriç ve Silistre illerini kapsayan yoğun Türkmen nüfusun yaşadığı tarihi bir bölgedir. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Dobruca)
KAYNAKLAR
2- İslam-Bizans ilişkileri Bağlamında “Pavlikanlar” Üzerine Bir Değerlendirme, s.74-87, Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÇOG KTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğr. Üyesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi 13:2 (2008).
3- Ortaçağlar Anadolusu’nda İslam’ın Ayak İzleri, Selçuklu Dönemi, s.110-111, Ahmet Yaşar, Ocak.