Perşembe, 12 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

‘Patagonya’dan geliyorum’

Alper Eliçin
Son güncelleme: 24 Ocak 2025 22:58
Alper Eliçin
Paylaş
Paylaş

Şubat 2014’te yapmış olduğum Latin Amerika seyahatimin Buenos Aires (1) ve Ushuaia (2) bölümlerini daha önce iki ayrı bölüm halinde anlatmıştım. Bugün ise gezinin Arjantin’deki üçüncü durağı El Calafate’den bahsedeceğim.

El Calafate Arjantin’in güneyinde Patagonya’da bir kent. 22 bin nüfuslu bu kentin adı ‘kalafatlamak’ sözcüğünden geliyor. Britanya’dan yola çıkan, Atlantik Okyanusu’nu kuzeyden güneye aşıp Macellan Boğazı’ndan geçen gemiler, Pasifik Okyanusu’na açılmadan önce bu bölgede yetişen sarı çiçekleri olan maki türü bir çalıdan elde edilen bir reçineyle elden geçirilir, su geçirgenliği engellenirmiş. Bu bodur bitkinin adı Calafate. Yani Türkçemize de giren kalafatlama kelimesinin kökeni Patagonya’da yetişen bir bitki.

El Calafate aslında sahilde değil, arada And Dağları var ve bugün dağların batısı boydan boya Şili. Ancak bitki bu bölgede yetiştiğinden, ahşap gemiler döneminde denizcilik açısından bu yörenin önemi büyükmüş. O zamanlar ortada bir köyden başka bir şey de yokmuş. El Calafate bazı yün tacirlerinin ara sıra uğradığı bir noktaymış. 1927’de resmen bir yerleşke olarak ilan edilmiş.

Bugün kentin ana gelir kaynağı turizm ve bir miktar da hayvancılık. Kent sırtını batıda And Dağları’na yaslamış. Kuzeyinde Arjantin’in en büyük gölü olan Lago Argentino var. Bu bir buzul gölü. Güneyi ve doğusu ise hayvancılık yapılan Patagonya’nın uçsuz bucaksız pampalarıyla çevrili.

Latin Amerika seyahatini planlarken katkılarından büyük yarar sağladığım ve internet üzerinden irtibat sağladığım, Buenos Aires’te yerleşik, İzabel’in önerisi üzerine El Calafate’yi seyahat programımıza almıştık. İyi de yapmışız, zira bu küçük kasaba ve muhteşem çevresi gerçekten çok etkileyiciydi. Birkaç günümüz daha olsaydı, And Dağları’nda trekking yapmak, toprak bir yoldan günde bir kez sefer yapan bir midibüsle Şili’ye geçip Pasifik sahiline gitmemiz de mümkün olacaktı.

Iguazu Şelaleleri’nde başlayan Arjantin gezimizde, Buenos Aires’ten sonra gelmiş olduğumuz ülkenin en güney uç noktası Ushuaia’dan El Calafate’ye geçmek için en mantıklı yol yine havayoluydu. Aksi takdirde Macellan Boğazı’nı aşmak ve pek de tekin olmayan yollardan iki gün boyunca kuzeye doğru otobüs yolculuğu yapmamız gerekecekti. Mesafe 863 km imiş. Daha genç yaşlarda belki denenebilirdi ama bizim için artık pek mümkün değildi.

Havalimanına vardığımızda, Aerolineas Argentinas her zamanki gibi, bize yine bir sürpriz hazırlamıştı. O günkü tek El Calafate seferi iptal edilmişti. Sebebi Buenos Aires’teki kötü hava şartları nedeniyle Aerolinas Argentinas’ın tüm operasyonunun birbirine girmesiymiş.

Havalimanında ertesi gün için uçuş sorduğumda, dolu olduğu yanıtını aldım. Bir an aklımdan “galiba burada bir çiftlik bakmamız gerekecek” diye geçti. Tam o sırada Buenos Aires’ten, turu organize etmemizde bize büyük emeği geçen İzabel’den bir bilgi ulaştı; Buenos Aires’ten gelecek uçak El Calafate’ye yönlendirilecekmiş.

Çiftlik bakmaya gerek kalmamıştı! İzabel, ayrıca El Calafate programımızı yeniden düzenlemişti. Havalimanından bizi karşılayacak araçla otele uğramadan doğrudan bir milli park içerisinde bulunan Perito Moreno Buzulu’na gidecekmişiz.

Gerçekten de öyle oldu. Buenos Aires’ten gelen Embraer 190, El Calafate yolcularını alarak Usuahia’dan havalandı. Saat 18:10’da El Calafate Havalimanı’ndaydık. Allah’tan güney yarımkürede şubat yazın ortası olduğundan güneşin batmasına epey zaman vardı. 91 km uzaktaki Perito Moreno’ya doğru yola çıktık. Yollar iki şeritti ama, hem dümdüzdü, hem de hemen hemen hiç trafik yoktu. O nedenle 45 dakikada milli parkın kapısından girdik. Yolda dikkatimi çeken, ufka kadar uzanan bir düzlükte otlayan yüzlerce sığır oldu. Arjantin’in meşhur etleri işte pampa adı verilen bu steplerde, doğal olarak beslenen büyük ve küçük baş hayvanlardan elde ediliyor. Yedikleri, bölgeye özgü envai çeşit otlar nedeniyle de Arjantin etleri dünyanın en iyisi.

Milli parkta inanılmaz bir görüntüyle karşılaştık. Perito Moreno buzulu benim Türkiye’den, Avrupa’dan veya Kanada’dan bildiğim buzullara hiç benzemiyordu. Benzerleri sadece Alaska ve Şili’de varmış. Günde orta kısımda iki metre ilerlerken, yanlardan da 40 cm genişliyormuş. Yüksekliği 55 metre olan buzulun orta bölümünün tabanı granitmiş. Yanlarda ise 180 m suyun altına iniyormuş. Uzunluğu 14 km imiş. Buzul zaman zaman bizim üzerinde bulunduğumuz yarımadaya kadar uzanıyor ve gölü ikiye bölüyormuş. O zaman göl, su akışının durduğu tarafta 30 metre kadar yükselir, oluşan su kütlesinin ağırlığı buzdan seddi patlatır, bu muazzam doğa olayından sonra sistem yeniden dengelenirmiş. Daha geride, erişimi daha zor olan Upsala, bu buzulun dört katı büyüklükteymiş.

Buzulun karşısında fotoğraf çekerken yüzünüzde buz gibi bir soğuğu hemen hissediyorsunuz. Grubumuzdaki bir akrabamız “Iguazu’da yaşamın coşkusunu, Perito Moreno’da ölümün soğukluğunu hissettim” diye bir yorumda bulunmuş, ben de not etmişim.

Ertesi sabah 6:15’te kalktık. Transfer minibüsümüz 7:15’de otelin kapısındaydı. Öğle yemeği için otele hazırlattığımız paketleri de alıp araca bindik. Bir saat sonra Lago Argentino kıyısında Puerto Bandero’ya geldik. Burası tur teknelerinin kalktığı bir iskeleydi. İki katlı, İstanbul’daki deniz otobüslerine benzer bir katamarana bindik. Lago Argentino üzerinde yedi saatlik bir tekne gezisi planlanmıştı.

Az bulutlu bir havada, tekne bizi Upsala, Spegazzani ve bir gün önce gördüğümüz Perito Moreno buzullarına götürdü. Upsala buzulu göle bol miktarda buzdağı bıraktığından, ne kadar yaklaşılabileceğine kaptan buzdağlarının boyuna ve miktarına göre karar veriyordu. Birçok buzdağının iyice yanına yaklaşmak ilginçti.

760 kilometrekare yüzeyi ile Arjantin’in en büyük ikinci buzulu olan Upsala’ya ise ancak 10 km yaklaşabildik. Heybetli bir görünümü vardı. Bana pek inandırıcı gelmediyse de, önündeki gölün 750 metre derinlikte olduğu söylendi.

Burada ilk araştırmaları İsveç’in Uppsala Üniversitesi yapmış olduğundan buzula bu isim verilmiş. Buzulun başlangıç noktası, Şili ile Arjantin sınırının tartışmalı bir bölgesindeymiş.

Gün boyu Lago Argentino’da değişik buzulları gördüğümüz bir gezi yaptık. Akşam 18:00’de otelimize geri döndük.

Son gece için Le Tablita adlı, buranın meşhur bir kebapçısına otel kanalıyla rezervasyon yaptırmıştık. Vegeteryan dostlarımın affına sığınarak bu restoranı da kısaca anlatacağım. Arjantinliler tıpkı bizler gibi eti iyi pişmiş tercih ediyor. Ancak onların eti bizim iyi pişmiş etler gibi köseleye dönüşmüyor, yumuşaklığını koruyor. Hayvanların doğal şartlarda yetiştirilmesi nedeniyle etler son derece yumuşak. Kebap, sosis vs. yaparken kullandıkları yerel baharatlar/otlar nedeniyle ayrıca leziz bir hal alıyorlar.

Le Tablita’ya kapıdan girdiğinizde bir ateş üzerinde kızarmakta olan kuzu karkaslarıyla karşılaşıyorsunuz. Bir cam fanusun içerisinde yanan bir mangal gerekli ısıyı sağlıyor.

Restoranda size ayrılan masaya sosis, kokoreç, kuzu tandır, biftek gibi değişik et parçaları servis ediliyor. Bunların arasında benim en hoşuma gideni uzun ince sosisler oldu. Genellikle domuz etinden yapılırmış ama El Calafate’de dana eti kullanılıyor. Özgün baharatlarla nefisti…

Etin yanında da, Arjantin’de adet olduğu üzere, Mendoza şarapları veya yerel biralar tüketmek de mümkün. Ayran seçeneği sunmuyorlar.

Sonuçta nefis bir yemek yedik. Üstüne bir de mavi ağaç çileği olarak tanımlayabileceğim, Calafate bitkisinin meyvesinden yapılmış bir dondurma yedik ve mideyi kalafatlamış olarak kebapçıdan çıktık.

İleride Mendoza’yı anlatmak üzere…

1 https://noktakibris.com/2021/10/10/buenos-aires-notlari/

2 https://noktakibris.com/2021/11/28/fin-del-mundo/

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanAlper Eliçin
Takip et:
1974 yılında Alman Lisesi’nden mezun oldu. Öğrenimine Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde devam etti. İngiltere’de Sussex Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması ve ABD’de Clemson Üniversitesi’nde İşletme alanlarında yüksek lisans yaptı Dünya Bankası'na değişik projelerde danışmanlık yaptı, Çukurova Metropolitan Bölgesi Kentsel Gelişim Projesi'nde ise proje direktör yardımcılığı görevini üstlendi. Gayrimenkul geliştirme projelerindeki deneyimini zaman içerisinde turizm yatırımlarına yönlendirmiştir. İş yaşamına 1990 yılından itibaren Pegasus Havayolları'nda kurucu ortak olarak devam etti, şirkette genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Havayolları'nda genel müdür yardımcılığı, Kavrakoğlu Management Institute’da başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Havayolu yönetimi, yeniden yapılandırılması, şirket birleştirme, ayırma ve satın almaları ve gayrimenkul yönetimi konuları uzmanlık alanlarından. Merkezi Paris'te olan Milletlerarası Ticaret Odası Havacılık Komitesi'nde uzun yıllar Türkiye'yi temsil etti, Türkiye Havacılık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 2008 yılında BCD Eğitim ve Danışmanlık Ltd’nin kurucu ortağı oldu. Halen serbest danışman ve eğitmen olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar Türkiye, KKTC, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya, Mısır, Belçika, İsviçre ve Avusturya’da eğitimler vermiş, danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dijital yayın organlarında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce biliyor. Dağ tırmanışları ve doğa yürüyüşlerine ilgi duyuyor, Ağrı ve Musa dağları tırmandığı dağlar arasındadır. Okumak ve seyahat etmekten büyük zevk alıyor.
Önceki Makale Gagarin’in Nâzım hayranlığı
Sonraki Makale Merkezin attığı taş ve vuracağı kurbağa

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Serbest Kürsü

Neler oluyor bize?..

Gürsel Demirok
10 Haziran 2025
Serbest Kürsü

Ekonomik büyüklük ölçü olabilir mi?

Yıldırım Aktuğan
10 Haziran 2025
Serbest Kürsü

“Suyun hafızası vardır unutmaz…”

Dr. Nil Gönce
9 Haziran 2025
Serbest Kürsü

Sadelikle direnen Başkan

Tijen Zeybek
8 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?