Makro dengeleri bozulmuş, dolayısıyla faiz oranları, döviz kurları, enflasyon oranı ve işsizlik rakamları gibi makro göstergelerinde yukarı yönlü aşırı hareketler yaşanan ekonomilerde, normal yapının dışında adeta paralel ekonomi diyebileceğimiz ikinci bir yapı ortaya çıkar.
Keskin bir biçimde bozulan dengeleriyle, aslında örtülü ya da açık bir krizin işaretlerini veren söz konusu ekonomik bünyelerde, başta emtiada (alınıp satılan mallar) olmak üzere yaşanan aşırı fiyat artışları karşısında, bireyler ve şirketler kendilerini koruma güdüsü ve aşırı fiyat hareketlerinden çıkar sağlamak adına attıkları ekonomik adımlarla, bir tür spekülasyon ekonomisi de denilebilecek iklimin ve başka bir modelin doğmasına neden olur.
Risk algısının, başka bir deyişle ekonomik korkunun yüksek seyrettiği söz konusu dönemlerde firmalar kaynaklarını normal ekonomik faaliyetlerine yatırmak yerine, bu faaliyetleri ihmal eder ve ertelerler. Belirli malların fiyatlarında aşırı yükselişlerinin yaşandığı ortamda bu malları çokça satın alarak stoklar ve fiyatlarının zirve yaptığını düşündükleri dönemlerde satarak kısa sürede yüksek kazançlar elde etmeye çalışırlar.
Çok yüksek seyreden faiz oranlarından ötürü borçlanmanın maliyetinin yüksek olması ve aynı zamanda da belirsizliklerden dolayı yatırımın getirisinin hesaplanması oldukça zordur. Yine yüksek faizlerden ötürü yatırımın alternatif maliyetinin yani yatırıma ayrılacak paranın faize yatırılması halinde sağlanacak getirinin daha yüksek olması nedenleriyle yatırımın, üretimin ve istihdamının cazibesini yitirdiği bu ekonomik ortamlar, bulanık suda balık avlamaya çalışanlarla dolup taşan farklı ve tuhaf bir manzara ortaya koyar.
Yüksek enflasyonla yerli paranın alım gücünün sürekli düşmesi, buna karşın hızlı yükselen kurlar dolayısıyla döviz ve çoğunlukla dövizle aynı yönde hareket eden altın satın alınarak bekle-gör mantığıyla beklenmesi, hali hazırda ortaya çıkmış bulunan spekülatif ekonomiyi besleyen öteki unsurlardır.
Söz konusu iklime giren ekonomilerde yaşanan genel fiyat artışlarının yanında, özel olarak belli sektörlerde, örneğin gayrimenkul sektörü, yaşanan aşırı fiyat artışlarının, o malların fiyatlarının daha da artacağı düşüncesiyle ve paradoksal olarak talebini arttırması ve bunun sonucunda fiyatların bir kez daha yükselmesi yaşanır.
Sürecin giderek tehlikeli bir noktaya evrilmesi ve ekonomi terminolojisinde “balon” tabir edilen aşırı şişkinliğin oluşması, sonunda kaçınılmaz olarak o piyasanın durması ve daha da kötüsü çökmesi sonucunu doğurabilecektir.
Tek tek bireylerin ve firmaların kısa vadede kendilerini koruduklarını sandıkları, uzun vadede ise bir bütün olarak aslında kaybettiği çarpık bir ekonomik yapının sürdürülebilir olmadığı açıktır.