12 C
İstanbul
20 Nisan 24, Cumartesi
spot_img

Otellerdeki anılarım…

Alper Eliçin (noktakibris.com)

Geçen haftaki yazımda değindiğim gibi iş ve gezi amaçlı epey seyahat ettim. Dolayısıyla pek çok otelde konakladım. Bu konaklamalarım esnasında pek çok ilginç olay da başımdan geçti. Bunların bir bölümü can sıkıcı, bazıları ilginç, bir kısmıysa sonradan bana komik gelen olaylardı. Bugünkü yazımda başımdan geçen üç olayı anlatacağım.

İlk hikayem Antalya Belek’teki bir otelden. Otele eşimle birlikte bir toplantıyı yönetmek için gitmiştik. Toplantı iki gün süreceğinden bir gece evvelden otele giriş yaptık. Toplantının ikinci günüyse işimiz bittikten sonra geç bir uçakla İstanbul’a uçacaktık. Organizasyon yapılırken otelle konuşulmuş ve odamızı uçağa gidene kadar kullanmamıza onay alınmıştı.

Toplantı 17:00 civarında sona erdi. Odamıza çıkıp çantalarımızı topladık. Daha sonra lobiye inerek toplantılarını yönettiğimiz şirketin yöneticileri ve katılımcılarla sohbet ettik. Bu arada açık büfeden bir şeyler yedik. Uçuş saati yaklaşırken çantalarımızı almak için odamıza çıktık. Kart anahtarımızla kapıyı açıp odaya girdiğimizde salonda televizyonun açık olduğunu gördük. Halbuki biz hiç televizyon kullanmamıştık. Daha sonra banyonun aralık olan kapısından da bir erkeğin türkü söyleyerek duş aldığını fark ettik.

Fazla patırtı yapmadan çantalarımızı alıp dışarı çıktık. Çantalarda eksik gedik yoktu. Bilgisayarlar da yerli yerindeydi. Anlaşılan adam salonun bir köşesinde duran el çantalarını görmemiş ve soyunup duş almaya başlamıştı. Oda servisi de odayı yapmış olduğundan boş odaya girdiğini sanmıştı.

Derhal resepsiyona gittim. Durumu anlattım. Olay tam bir güvenlik zafiyetiydi. Benim kaldığım odanın kart anahtarından bir tane daha üretilmiş ve başka birisine verilmişti. Hırsızlık, hatta daha kötü şeylere neden olabilecek bir durum söz konusuydu.

Derhal otel müdürünün odasına aldılar. Otel müdürü yıllar öncesinden, Silkar Turizm’in Kapadokya Lodge tesisinden tanıdık çıktı. Durumu anlattığımda tesisin kapı kilitleriyle ilgili yazılımının yeni değiştiğini açıkladı. Sorunun ciddiyetini hemen fark etmişti. Bilgisayar departmanının yöneticisini ofisine çağırıp olayı anlattı. Bizden de defalarca özür dilendi. Eminim sorunu da en kısa zamanda çözmüşlerdir.

Benzer bir olay Magic Life’ın Kemer’de bulunan Magic Life World tesisinde başımdan geçti. Magic Life şirketler grubunda göreve yeni başlamıştım. Şirketin sahiplerinden Cem Kınay ile birlikte bir Alman gazeteci grubunu ağırlamak için Kemer’e gitmiştik. Benim bu tesise ilk gidişimdi. Gece yarısından sonra otele giriş yaptık.

Resepsiyonda hızla işlemlerim yapıldı. Görevli kişi bana özel ilgi gösterdi ve “Size en iyi şekilde hizmet edeceğimizden emin olabilirsiniz” diye de bir açıklama yaptı. Teşekkür ettim ve tekerlekli kabin bagajımı çeke çeke odama doğru yöneldim. Dev tesiste odamı bulup kartla kapımı açtım ve içeri girdim.

Odadan hafif bir ışık geliyordu. Banyonun kapısının olduğu kısa koridoru geçip yatağın olduğu bölüme geldiğimde iki kadının yatakta yarı çıplak birbirlerine sarılmış olarak uyuduklarını fark ettim. Derhal el bagajımı, tekerlekleri ses çıkarmasın diye kaldırıp, sessizce odadan çıktım. Kapıyı da son derece yavaşça kapattım.

Resepsiyona döndüğümde, “size en iyi şekilde hizmet edeceğimizden emin olabilirsiniz” diyen görevliyi buldum ve “ben bu düzeyde bir hizmet beklemiyordum ama teşekkür ederim, ancak bu hizmeti almayayım’ diyerek durumu anlattım.

Yeni işe başlamış, koordinatör unvanı olan birinin böyle bir durumla karşılaşması adamı çok utandırdı, belki de korkuttu. Doğal olarak bu da ciddi bir güvenlik zafiyetiydi. Grupta yeniydim, saat 01:00 olmuştu. İşi şakaya boğarak başka bir odanın anahtarını alıp ayrıldım.

Bir başka otel anım Sultanahmet Four Seasons Hotel’den. O dönemde Enternasyonel Turizm’de genel müdür yardımcısı olarak görev yapıyordum. Şirketin bir diğer genel müdür yardımcısı Hasan Çağlayan ise, Datça yolu üzerinde faaliyet gösteren Robinson Club Maris’in yanı sıra, yakında açılacak olan Sultanahmet Four Seasons Hotel ile ilgileniyordu. Four Season’ın Türkiye’deki ilk yatırımı olan bu tesisin açılışı tüm şirket için son derece önemliydi. Genel müdürümüz Tavit Köletavitoğlu ve Hasan Bey açılış hazırlıkları tamamlanmak üzere olan tesisin en ince detayına kadar her şeyi ile ilgileniyor, açılışın kusursuz olmasına gayret gösteriyorlardı.

Sonunda tesis açılışa hazır hale geldi. Tavit Bey her şeyin kusursuz olması, gözden hiçbir şeyin kaçmaması için bana oldukça ilginç gelen bir uygulamayı yapmaya karar verdi. Şirkette çalışan tüm personel, eşleri/partnerleriyle birlikte bir geceliğine otelde konaklamaya davet edildi. Bu sayede hem her şey son bir kez test edilmiş olacak, hem de şirket çalışanlarının motivasyonuna katkıda bulunulacak, çalışanlar arasındaki sosyal bağlar daha da güçlendirilmiş olacaktı. Tavit Bey’in bizlerden tek isteği gördüğümüz sorunları aktarmamızdı.

Ben de o gün eşimle iş çıkışı Sultanahmet’in yolunu tuttum. Çok heyecanlı ve mutluydum. Robinson Select Club Maris’ten sonra ikinci bir tesisimiz hizmete giriyordu. Ayrıca Four Seasons otellerinde hiç konaklamamıştım. Hizmet kalitesini ve çok ünlü restoranını merak ediyordum.

Kapıda otelin genel müdürü Marcos Beckitt tarafından karşılandık. Check-in’den itibaren servisin ne kadar etkileyici olduğu hemen fark ediliyordu. Odamıza yönlendirildik.

 

Sultanahmet Four Seasons Hotel

 

Eskiden hapishane olarak kullanılan binanın büyük koğuşları bölünerek lüks odalara dönüştürülmüştü. Ayrıca bu odalara ulaşabilmek için koğuşların bir tarafına koridor yapılmış, bu koridoru da odalardan ayırmak için hafif bir malzemeden duvar çekilmişti.

Biz de bu koridorlardan birinden geçerek odamıza ulaştık. İçeride her şey muhteşemdi. Süit odalar ve kral dairesi kim bilir nasıldı? Oda kadar etkileyici olan ise banyosuydu. Hem duşu hem de jakuzili küveti olan bu mekan, neredeyse odanın kendisi kadar büyüktü.

Eşim de ben de çalıştığımız işlerden doğrudan otele gelmiş olduğumuzdan ve akşam yemeğine de gecikmek istemediğimizden aynı anda yıkanmaya karar verdik. Ben duşa girdim, eşim de küvete. Fakat o da ne? İkimiz de suyu açtığımızda su basıncı ciddi şekilde düşüyordu. Tamam bir aksaklık yakalamıştım işte! Kısıtlı teknik bilgimle kolay düzeltilecek bir sorun olarak değerlendirdim.

Benim duşta işim çabuk bitti. Ne de olsa saç kurutma, makyaj gibi sorunlarım yoktu. Odaya geçip giyindim ve yatağın üstüne uzanıp, eşim hazır olana kadar yanımda getirdiğim The Economist dergisini okumaya başladım.

Bu arada diğer odalara da giren çıkanlar oluyor ve her kapı kapandığında yatağım deprem olmuş gibi sallanıyordu. Kendi kendime ‘eyvah’ dedim. Bu sorun ciddi olabilirdi. Acaba tüm duvarın yıkılıp, yeni baştan yapılması mı gerekiyordu?

Restorana indiğimde oldukça telaşlıydım. Konuyu Tavit Bey, Hasan Bey ve inşaatın baş sorumlusu Vahap Şapkacı ağabeyimize aktardım. Tesisattaki basınç sorunu Vahap Bey’i biraz düşündürdü, notunu aldı, ‘hallederiz’ dedi. En telaşlandığım yatağın sallanması sorununun ise basit bir çözümü vardı. Duvara dayalı olan yatak başının duvarla ilişkisini koparmak. Yani yataklar iki santim öne çekilecekti. İnşaat mühendisinin hemen aklına gelen bu çözüm endüstri mühendisi olan benim aklıma gelmemiş, boşuna endişelenmiştim. Tabii Vahap Ağabey’in engin deneyiminin önünde de saygıyla eğilmek lazım. O konaklama sonucu görülen aksaklıklar tek tek düzeltildi ve otel kapılarını misafirlerine kusursuz bir şekilde açtı.

Son anım ise İrlanda’dan… Pegasus’ta yönetim kurulunda görev yaptığım ilk dört yıl şirketin en büyük hissedarı Aer Lingus’tu. O nedenle bazı toplantıları Dublin Havalimanı’nda olan Aer Lingus Genel Müdürlüğü’nde yapardık. O yıllar İstanbul’dan Dublin’e direk uçuş yoktu. Dolayısıyla bir gece önceden Dublin’e giderdim. Havalimanı kente pek yakın olmadığından genellikle daha yakınlarda bulunan şirin Malahide Köyü’nde kalırdım. Kaldığım otelin adı da Hotel Grand Malahide idi.

Otelin yapımı 1835’e dayanıyormuş. Sahilde çok iyi bir konumda olan otel 1955’te ve 1974’te ciddi yenilenmeler geçirmiş ama sonuçta eski bir binaydı.

Grand Malahaide’da kaldığım zamanlar hesaplı olsun diye tek kişilik ufak bir odada kalırdım. Yatağım da tek kişilik ve genellikle bir tarafı duvara dayalı olurdu. Anlaşılan bu sayede odada hareket edebilmek için optimal alan sağlanıyordu.

Sabah çok erken Pegasus’un İstanbul-Düsseldorf uçağına biner, oradan Aer Lingus’un Dublin uçağına aktarma ederdim. Bu sayede tüm uçuşu ‘pass’ biletlerle yapmış olurdum. O gün yine Dublin Havalimanı’na geldikten sonra taksiyle Grand Malahaide Oteli’ne geçmiştim. Gece yarısı kalkıp, 6-7 saat aktarmalı uçtuğumdan yorgundum. Aer Lingus da, Business Class’ta bana güzel bir yemek sunmuş olduğundan erkenden yattım. Arada sırada koridordan bazı gürültücü konuklar geçiyordu ve ben bunları derin uykum arasında hayal meyal hissediyordum.

Bir ara uykumun arasında yan odaya birilerinin girip, kapıyı çarparak kapattıklarını duydum. Dönüp uyumaya devam ettim. Ancak bir süre sonra yan odaya giren bir kadın ve bir erkeğin incecik duvardan gelen konuşmalarından sevişmeye hazırlandıklarını anladım. Tipik bir İrlanda aksanıyla yaptıkları konuşmalar sanki benim odanın içerisinde yapılıyordu.

Doğal olarak uykum kaçtı. Üstüne üstlük, onların da yatağı benim yatağın dayalı olduğu duvara yapışık olacak ki, biraz sonra benim yatak da belli bir ritimle sallanmaya başladı.

Çiftlere bir yarım saat kadar süre tanıdıktan sonra saat 01:00’de duvara birkaç kez vurdum. Sesler ve yatağın hareketi o anda kesildi. Belki ayıp etmiştim ama uykudan da bayılmak üzereydim.

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler