“İslam devlet hukukunda bir kişinin hükümdarlığı, adının cuma hutbesinde anılması ve aynı zamanda gümüş sikke üzerinde darp edilmiş olmasıyla mümkündür. Rivayette gümüş sikkeden söz yoktur… Hutbe ve sikke sahibi İslam hükümdarı aynı zamanda sultan unvanı taşımaya hak kazanır, Halbuki Anadolu’da yükselen Türkmen beyleri kitabelerde daima emir, yani bey unvanıyla anılır, çünkü meşru sultan, Konya tahtında oturan Selçuklu sultanıdır; o da 1243 Kösedağ Savaşı’ndan beri İran’da hākim olan Moğol İlhanlı Hükümdarını üst kabul etmiştir. Ancak 1335’te son İlhan Abû-Said Han erkek varis bırakmadan öldüğü zaman, Anadolu Türkmen beyleri sultan unvanı ile bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Orhan Bey o tarihe doğru İlhanlı maliye defterlerinde İlhan’a vergi veren Uc (*) emirleri arasında zikredilmiştir. Kayda değer ki, rivayette 1299’de Osman sultan değil, Türk töresine göre Han olarak anılmıştır.” 1
Baştan söylemek en iyisi. Anadolu beylikleri içinde 1335’e kadar bağımsız bir devletten, adı sultan olan bir hükümdardan söz etmek imkânsızdır. Yani aşağıda okuyacaklarınızı bu ön kabul ile okuyun lütfen.
Ruhi Tarihi’nde Osman’ın atalarının Anadolu’ya geliş rivayetini Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık biraz düzeltme yaparak özetler. Özgün metni veremiyorum çünkü günümüz Türkçesiyle anlaşılması çok zor. “Ertuğrul daha doğrusu onun ataları, aşiretleriyle Sürmeli-Çukur (Aras nehri Vadisi) veya ‘Ermeniyye’ taraflarında dolaşıyor, Azerbaycan’a olan Moğol akınları sonucu Anadolu içlerine göç etmek zorunda kalıyorlar… 340 kişilik boylarıyla Ankara civarında Karaca-Dağ bölgesine gelip yaylayıp kışlamaya başlıyor. Sultan 1.Alâeddin Keykubad (1220?-1237), Bizanslılarla (Laskaridler**) savaşmak üzere 1222- 1230 döneminde çeşitli zamanlarda Ankara’ya ve Sultan-Öyüği’ne geliyor. Rivayette Ertuğrul, Karaca-Dağ’dan Alâeddin’in ordusuna akıncı olarak katılıyor, Eskişehir-Karacahisar bölgesine geliyor, Sultan ile Karacahisar kuşatmasına katılıyor…
Alâeddin, (Harizm Sultanı, M.G.) Celâleddin’e karşı (Yassı-Çemen Savaşı, 1230) ve Moğol akını (1230) sonucu Laskaridlerle barış yapmak ve Doğu Anadolu’ya hareket etmek zorunda kalıyor. Sultan Alâeddin, Ertuğrul’a veya atalarına, Bizans sınırında Uc’da Yukarı-Sögüd’ü kışlak, Domaniç’i (Domaliç) yaylak veriyor, bu Uc’da Ertuğrul gazâ akınlarına devam ediyor, Alâeddin Konya’ya dönünce Karacahisar elden çıkıyor, Ertuğrul, Sultan Alâeddin çekilince yerli tekvurlarla uzlaşıya gidiyor. Ertuğrul’un Uc gaziliği döneminde oğulları Sarı-Yatı (Savcı) ve Gündüz Beg’e ait tarihi-topografik veriler haritalarda mevcuttur. Haritada Savcı Köyü, Gündüz-Beg köyünü tespit etmekteyiz.”2
İnalcık, “1220’de İran’a giren Moğollar 1221’de Cebe ve Sübödey’in kumandasında Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı istila etmiş…”ti diyor. Bu da demek ki Ermeniyye’de yaşayan Ertuğrul (veya ataları) 1221 gibi Moğollardan kaçarak Anadolu’ya geliyor. Zaten Claude Cahen ve Faruk Sümer de Moğol saldırıları (1220-1230) sonucu bu dönemde Orta Asya, İran ve Azerbaycan’dan Anadolu’ya büyük bir Türkmen göçünün başladığını belirtir.
Karacadağ nerede?
Burada belki gerçekten Ankara dolayındaki Karaca-Dağ’a mı gelmişler sorusu sorulabilir. Karacadağ’a gelip yerleşme savının gerçek olup olmadığını İnalcık da sorgulamış. İnalcık’ın tarihçi olarak önemi zaten buradan ileri gelir. Hoca, Osmanlı dönemi tarih yazıcılarının söylediklerini yerinde görüp doğruluğunu kanıtlamaya veya reddetmeye çalışır sürekli olarak. Karacadağ Ankara’nın güneydoğusunda başkente yaklaşık 100 km. uzaklıkta bir yer.
“Kulu ilçesinde Ankara Yolu üzerinde günümüzde Karaca-Dağ silsilesi haritalarda gösterilir. Kaynağımızda zikredilen Karaca-Dağ’ın böylece gerçek bir coğrafyada tespiti önemlidir. Bölgede 2003 Temmuzu’nda yaptığımız araştırmada gözlemlerimizi şöyle özetleyebiliriz. Karaca-Dağ silsilesi üzerinde Ankara Kulu yolu üzerinde, tepede Cemşid köyünde küçük Cemşid Kalesi yer alır. Kanuni dönemi tahrir defterinde bu köy civarında Abdal, Bezirhane, Soğulcak, Abilaz, Yeniköy adlı Türkmen köyleri kayıtlıdır. Bu köylerin halkı Abdalan (Kalenderi) derviş âdetlerini sürdürür. (Abdalan 13- 14.yüzyıllarda Anadolu’da heterodoks Kalenderilerden başkası değildir. dipnot 24.)3
2.Murad dönemi tarihçilerinden Yazıcızade Ali, İbn-i Bibi’den yaptığı çeviriye ilginç bir ekleme yaptı.
Yazıcızade’ye göre “Sultan Aleaddin Sultan-Öyüğü’ne geldi, kâfirler kendisine saldırıda bulunduklarından Uc’a gitti. Derken ona Tatarlar’ın geldiğine dair bir haber geldi. Uc’un idaresini Hüsameddin Bey’in oğullarına ve Kayı beylerinden Ertuğrul, Gündüz Alp ve Gökalp’e havale etti.4
Haydi bakalım düşünün hangisi doğru, Ruhi’nin dediği gibi Sultan Aleaddin Uc’un idaresini yalnızca Ertuğrul’a mı verdi, yoksa Yazıcızade’nin İbn-i Bibi’den alıntıladığı gibi Hüsameddin Bey ve oğullarıyla Ertuğrul, Gündüz Alp ve Gökalp’e mi? Hayır kafaları karıştırmak için sormadım soruyu, biraz sonra anlayacaksınız.
“Yazıcızade Ali, Sultan Aleaddin ile Ertuğrul’un Karacahisar kuşatmasına ait eski bir rivayeti (Neşrî, 64-67) kullanmaktadır. Ancak sultanın bu Uc’da ‘kâfirlere’ karşı mücadeleyi Ertuğrul ile birlikte Hüsameddin’e (Çoban) havale edip Tatarlara döndüğünü belirtiyor. Burada dikkate değer nokta 1.Aleaddin Keykubad’ın Bizanslılar’a karşı Eskişehir (Karacahisar) Uc’una geldiği ve mücadeleyi Hüsameddin Çoban’a havale ettiği hakkındaki kayıttır. Selçukname’ye göre bu bölgeyi Çoban Bey fethetmiştir ve âdet üzere Selçuk sultanı bir menşurla babadan oğula tasarruf etmek üzere Çoban’a tevcih etmiştir.”4
İnalcık bir başka yapıtında bu durumu biraz daha “net” anlatır.
Moğol istilası sonucu Kızılırmak’ın batısında Türkmen beyliklerinin ortaya çıkması süreci “iki aşamada gerçekleşecektir: İlkin, 13.yüzyıl ikinci yarısında Selçuklu Devleti sınırları içinde uc bölgesinde, Karamanoğulları (Larende), Eşrefoğulları (Beyşehri), Sahib Fahreddinoğulları (Sahibin-Karahisar), Germiyanoğulları (Kütahya), Çobanoğulları (Kastamonu), doğrudan doğruya Selçuklu-Moğol devletine bağlı uc beylikleri halinde ortaya çıktı… İlkin Selçuklu sultanına bağlı olan bu beyler, zamanla yarı bağımsız hanedanlar durumuna geldi… Sağ kolda Bizans’a karşı Kastamonu’da yerleşen Çobanoğulları, Sakarya Irmağı’na kadar fetihler yapacaktır. Osman Gazi 1290’larda Çobanoğulları’nın emri altında sınırda küçük bir gazi grubunun başında faaliyette idi… Boy beyleri idaresinde bağımsız hareket eden Türkmenleri uclara sürmekle Selçuklu merkezi idaresi aynı zamanda memleketi onların neden olduğu yağma ve karışıklıklardan kurtarmayı amaçlıyordu… Osmanlıların atası Ertuğrul, kuşkusuz 1.Aleaddin Keykubad’ın ordusuna katılan bir Türkmen boyunun başında ilkin Ankara Konya yolu üzerinde önemli Karacadağ bölgesine yerleşti (1230’a doğru), sonraları en ileri uc hattında Sögüd’de karar kıldı.”5
Ertuğrul ve Osman tābi birer beydir
Bu anlatımda Osman ve tabii ki babası Ertuğrul iyiden iyiye degrade olmuş durumda. İnalcık Çobanoğulları faktörünü giderek daha netleştiriyor. Anlıyoruz ki Selçuklu Sultanı Moğol tehlikesine karşı bölgeden ayrılırken Karacahisar’ın savunmasını Ertuğrul’a değil asıl olarak Çobanoğulları’na bırakıyor. Ertuğrul da onlara bağlı bir gazi lideri olduğu için o da savunmadan sorumlu oluyor. Ancak hoca ikinci anlatımda daha fazlasını yazdı:
“1301-1302’de bir Bizans ordusunun tehdidi karşısında Osman Gazi Karahisar’dan yardım isteyecektir.”5
Osman’ın resmi tarih anlatımındaki efsanelerle yüklü kahramanlık anlatımından ne kadar uzakta olduğunu görüyoruz. Neredeyse Bafeus Savaşı’nı kazandığı yıllarda başkalarından yardım isteyecek kadar kırılgan bir beyliğe sahip.
Osman’a beylik hilati verilmesi ve bağımsızlık
Birden Osman beye geçtin ama Ertuğrul’a ne oldu diyeceksiniz. Ertuğrul 1280 ile 1282 arasında bir tarihte öldü. İslam ansiklopedisine göre de 1281-82’de öldüğü belirtiliyor. Soyağacı bölümünde Ertuğrul ile ilgili daha geniş bilgi verdim. Kendisinin fetihleri konusunda tarihi bir kayıt bulunmuyor. Ertuğrul ve Osman hakkında dönemin Bizans tarihçileri ve günümüz Batılı tarihçilerinin verdikleri bilgi kısıtlıdır çünkü pek bilgi yoktur. Örneğin D.M.Nicol Bizans’ın Son Yüzyılları adlı yapıtında Osmanlı Beyliğini Saruhan ve Karesi beyliklerinden bile daha önemsiz bularak “13.yüzyıl sonundaki gazi beyliklerinin en küçüklerinden biri, Anadolu’nun kuzeybatısında, Doğu Bitinya’daki Sangarios ırmağından geçen Bizans sınırının gerisindekiydi. Başında, Bizanslıların Atman diye tanıdığı Osman vardı. Soyu konusunda güvenle söylenebilecek şey, Ertuğrul adlı birinin oğlu olduğundan ibarettir. Sonraki dönemlerde, ona daha şanlı bir soyağacı yakıştırmak için birçok destan yaratılmıştır. Çünkü Osman ne de olsa, evrensel Konstantinopolis İmparatorluğu’nun mirasçısı olmuş ve 15-16.yüzyıllarda Batı Avrupa’ya dehşet salmış bir hanedanın kurucusuydu. Avrupalı olsun Osmanlı olsun, daha sonraki tarihçiler, bu nedenle, Osman’ın Peygamber’e (Muhammed’e) h atta Nuh’a kadar uzandığı söylenen yiğit geçmişine ve soyuna ilişkin anlatımlarla hem kendilerini, hem de okurlarını tatmin etmişlerdir. Bu efsaneler tümüyle önemsiz değillerdir, çünkü 15.yüzyıl öncesinde Osman’ın ve halkının tarihçileri yoktu.”6
Biz Osman’ın neler yaptığını İnalcık’tan öğrenmeye çalışalım.
“Osman etrafına topladığı alplar ile gazâ faaliyetini sürdürdü ve 1299’da Bilecik’i ve onunla beraber İnegöl, Yarhisar ve Yenişehir (Malangeia) tekvurlarını ortadan kaldırdı; Bizans sınırında Yenişehir’i Uc merkezi yaptı. Bu, Osman’ın kariyerinde ikinci aşamadır; 1288’de Karacahisar, 1299’da Bilecik fetihleri onun beyliğe doğru önemli gazâ başarılarıdır. Ancak, İshak-Yahşi Fakih rivayeti onun bu dönemde Selçuklu-İlhanlı (yani Moğol, m.g.) egemenliği altında olduğunu belirtir. Karacahisar fethi üzerine sultan kendisine sancak-beyliği sembolleri göndermişti (Aşıkpaşazade, 8.bab: Sancak esbabiyle iyi atlar…’ gönderdi.)
1288-1299 dönemi onun Karacahisar’da sancak-beyliği dönemidir. 1299’a doğru bu Uc’ta Moğol İlhanlı, dolayısıyla Selçuklu kontrolü kalmamıştı. Anadolu’da 1299-1300’de İlhanlı valisi Sülemiş isyanı, Uc gazi beylerine fiilen bağımsızlık sağlamıştır. Bu nedenle 1299’da Bilecik’in fethiyle Osman, Bizans topraklarına komşu olup 1301’de İznik’i kuşatma altına aldı. Bu kuşatma onu Bizans imparatorluk kuvvetleriyle karşı karşıya getirdi (Bapheus Savaşı, 7 Temmuz 1302) Bapheus/Koyunhisar zaferi Osman’ı gerçekten bağımsız yaptı.”7
Âşıkpaşazâde, tarihinde, Orhan Bey’in imamı İshak Fakih’in oğlu Yahşi Fakih’ten alıntılayarak Osman’ın 1299’da tekvurları bertaraf edip Bilecik ve Yenişehir’de Bizans sınırına dayandığını söyler.
“Aynı yıl Karacahisar’da hanlığını ilan ile kadı ve hatîb tayin eder. Hemen arkasından bac kanunu kor, ülkeyi oğlu Orhan, kardeşi Gündüz ve yoldaşları alplar arasında örgütler ve Bizans’ın Laskaridler döneminde merkezi olan İznik üzerine akınlara başlar. Bütün bu gelişmeler 1299-1300 süresinde olmuştur. Sonraları Bizans’a karşı Bapheus (1302) ve Dimbos (1303) zaferleri, tüm Bitinya’da Osman’ın egemenliğini sağlamıştır. Hicri 699’da (miladî 1299-1300 m.g.) Karacahisar’da hutbe okuttuğu, kendisini bağımsız han ilan ettiği ve bağımsızlığın İslami gerekleri olarak kadı ve hatib tayin ettiği noktaları, Efdaleddin ve ondan sonra yasanların İstiklal-i Osmanî için ileri sürdükleri esas delillerdir.
Ancak biliyoruz ki Âşıkpaşazade, tarihini Fatih ve Bayezid döneminde kaleme almıştır. Osmanlı sultanları bu tarihte büyük bir imparatorluğu temsil eden sultanlardır. Onlar için yazılan Tevarih-i âl-i Osman’da Osman ve devletin menşei hakkında dönemin koşullarına uygun iddialar yer almıştır. Sözde Osman, Karacahisar’da demiş ki, ‘Selçuk Sultanı ‘ben Âl-i Selçukuyun der ise ben hod Gökalp oğlıyın, derin.’ Oğuz Han’ın büyük oğlu Gökalp ve onun oğlu Kayı Han’ın Osmanlı hanedanının ataları olduğu ddiası, 1440’ta Şahruh’un 2.Murad’ı tâbi bir hükümdar saymasına karşı Yazıcızade Ali’nin Tarih-i Âl-i Selçuk’ta ortaya attığı bir iddiadır. Osmanlı Hanedanı, bu Oğuz-Kayı Han teorisini derhal benimsemiştir. Oğuzculuk, Fatih ve 2.Bayezid tarafından benimsenmiş ve yazılan tarihlerde tekrarlanadurmuştur. Âşıkpaşazâde’de Osman’ın ‘ben hot Gökalp oğlıyın’ iddiası, bu geleneğin tekrarından ibarettir. Karacahisar’da istiklâl rivayeti, 1440’ta Gökalp rivayetini içerir, İshak Fakih- Yahşi Fakih rivayetiyle ilgisi yoktur…
Özetle, 20.yüzyılda ‘İstiklal-i Osmani’ yılı ve gününün tespiti çabaları Osmanlı Batılılaşma akımının bir sonucudur. Nasıl tüm Avrupa hanedanları, bu arada Osmanlılardan ayrılan Balkan devletleri ‘bağımsızık günü’ tespit etmiş ve o günü bir bayram olarak kutlamaktaysa, Osmanlı Devleti’nin de neden bir ‘istiklal’ günü olmasın? Özetle, Hicri 699 (miladi 1299, m.g.) yılının Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi savı bir mitolojidir.”8
Kayı boyu aslından olma rivayeti
İnalcık’ın bir başka bulgusu da Osmanlıların Kayı boyundan oldukları hakkındaki rivayete ilişkindir. “Yazıcızâde, Oğuz Han-Kayı Han rivayetini eklemiş, buradan hanedanın Kayı aşiretinden olduğu teorisi çıkmış ve hanedanca benimsenmiştir.”9
Yazıcızade Ali 14.yüzyıl tarihçisidir ama saray tarihçisidir. Yani sultanın emriyle tarih yazanlardan. Saray tarihçileri tarih yazarken emrinde oldukları sultanı yücelten ona örneğin şecere uydurarak soyluluk kazandıran yalanları da yazmaktan hiç çekinmez. İslam Ansiklopedisindeki şu cümle Yazıcızade’nin görevini net biçimde anlatıyor: “Yazıcıoğlu Târîh-i Âl-i Selçuk’u (Tevârîh-i Âl-i Selçuk, Selçuknâme, Oğuznâme) II. Murad’ın isteği üzerine yazmaya başlamış, 827 (1424) veya 840 (1436-37) yılında tamamlamıştır.”10
Bu arada anlıyoruz ki 2.Murad’a yani 15.yüzyıla (1400’lerin ilk yarısı) gelinceye kadar kimse ne soyağacını merak etmiş ne de atalarının kimler olduğunu. O sırada bunun merak konusu olmasının nedeni ise tamamen siyasidir. “Oğuz Han’ın büyük oğlu Gökalp ve onun oğlu Kayı Han’ın Osmanlı hanedanının ataları olduğu iddiası, 1440’ta Şahruh’un 2.Murad’ı tābi bir hükümdar saymasına karşı Yazıcızade Ali’nin Tarih-i Âl-i Selçuk’ta ortaya attığı bir iddiadır. Osmanlı hanedanı, bu Oğuz Han-Kayı Han teorisini derhal benimsemiştir. Oğuzculuk, Fatih ve 2.Bayezid tarafından (da, m.g.) benimsenmiş ve yazılan tarihlerde tekrarlanadurmuştur.” (İnalcık, s.53)
Osman’ın ataları Anadolu’ya geldiğinde Anadolu’nun durumu
Osman’ın ataları Moğollardan kaçıp Anadolu’ya geldiğinde Anadolu’da Selçuklu Devleti vardır.
İrene Melikoff Moğol akınları dolayısıyla Kafkasya ve Horasan’dan Anadolu’ya akın akın Türkmen göçlerinin olduğunu belirterek o dönemi anlatır.
“Türkmen aşiretlerinin yoğun göçü maddi ve toplumsal güçlüklere yol açtı. Aşiretler çoğu zaman sürüleri için yayla ve kışlak bulmakta zorluk çekiyordu. Bu yüzden, sözgelimi 1263’te bazı aşiretler Bizans İmparatoru 8. Mihael Paleologos’tan yayla ve kışlak istedi. Bunlar Dobruca’ya gönderildi.11a
Çoğu hâlâ göçebe olan kırsal kesim Türkmenleri kent merkezlerindeki Müslümanlaşmış ve Acemleşmiş halkla geçinemiyordu. Kentlerde yaşayan insanlar, cahil ve Türkçeden başka dil bilmeyen Türkmenlere iyi gözle bakmıyordu. Onlara ‘Etrak-ı bî-İdrâk’ diyorlardı. Türkmenler konformist olmayan ve hetedodoks bir inanca sahip olduklarından ‘Etrâk’ın dini zayıf’ diyorlardı.”11b
İran, Güney Kafkasya, Dağıstan, Umman Denizi, Afganistan, Maveraünnehir, Harzem, Balkaş ile Aral Gölleri arasında hüküm süren Harezmşah Devleti Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ndan 1128 yılında bağımsızlığını kazandı. İşte bu devletin son hükümdarı Celaleddin Moğollar’dan kaçarken Azerbaycan’a geldi. Doğu Anadolu’yu ilhak etme girişimi nedeniyle Anadolu Selçuklu Sultanı 1.Aleaddin’le bozuştu ve 1230’da yapılan Yassıçimen Savaşı’nda 1.Aleaddin’e yenildi, kendisi 1232’de öldü, devleti de dağıldı. Celaleddin’in ölümü üzerine Harezmli 12 bin Türkmen Aleaddin’in hizmetine girerek Anadolu’ya yerleşti.
Bu arada belirtelim ki “1.Aleaddin’in ordusu, Anadolu Türkleri yani ‘Rûmi ve Ucîler yanında ücretli askerden, Harezmli Türkler, Gürcü, Frenk, Rus, Kıpçak ve Kürtlerden oluşmaktaydı.”12
1243 yılında Kösedağ savaşında Moğollara yenilen Selçuklular artık vasal yani bağımlı bir devlet statüsüne girdi. Moğollara vergi ödemek zorunda kaldılar. O dönemde Moğolların yol açtığı dehşeti tarihçiler şöyle anlatır:
“13. yüzyılın ikinci yarısında İlhanlılar, hemen hemen her fırsatta Anadolu’ya ağır vergiler koydular. Zaman gelince Anadolu’daki zenginlik kaynaklarını adeta tümüyle kaldırıp götürdüler. Örnek olarak Anadolu’ya tayin edilen İlhanlı devlet adamı Nizameddin Yahya, Erzincan’da bir çift öküz ile sürülen arazi için bir dinar yerine on dinar ve iki üç bin dinarlık yerlere de 50.000 dinar vergi koyup tahsil etti.
Nizameddin, Sivas’a varınca Kızıl adlı bir sarrafı, piyasaya düşük ayarlı gümüş para sürdüğü bahanesiyle 15.000 dinar altın cezaya çarptırdı. Amasya’da vezirlerden Taceddin Pervane’nin evlatlarını borçlu gösterip cebren 8.000 dinar müsadere etti. Tokat’ta Sadrettin’in emlak ve terekesine karşılık ailesinden 20.000 dinar para ile 20 kıymetli kitap aldı. Bu arada bazı emir ve ileri gelenleri 100.000 dirhem ödemeğe mecbur bıraktı.13
“Bu dönemin Selçuklu Tarihi müellifi Kerimeddin Aksarayî, Moğol yöneticilerinin, kendilerine çaresiz bir şekilde yardım için başvuranları bile soydukları ve soğuk kış gününde yersiz yurtsuz bıraktıklarını yazmaktadır.”14
“Aynı yazar, (M. 1299) (H.699) yılını adeta bir dehşet yılı olarak anlatır: ‘Gökyüzünden bir damla yağmur düşmedi. Semanın bekçileri halkın erzak kapısını adeta kapamışlardı. Buğdayın mud’u 50 dirheme çıkmış olmasına rağmen bulunamıyordu’ diyen müellif, açlığın şiddetinin “insana insan eti yedirecek” dereceye ulaştığını belirtir ve kıtlık felaketini ‘Kıtlık vebasında halkın kanı aktı / Divan (hükümet) zulmünün günahlarından bütün mal ve mülk yağmaya gitti’ beyiti ile durumu edebî bir şekilde tasvir etmektedir.”15
“Moğollara karşı en önemli istiklal mücadelelerini uçlarda bulunan Türkmenler verdi. Fakat bu mücadeleler, Moğollar tarafından çok şiddetli mukabele gördü. Örnek olarak XIII. yüzyılın sonunda Karaman Türkmenlerinin mücadelesi çok sert karşılık gördü. Moğollar rastladıkları Türkmen’i ya öldürdüler, ya esir aldılar. Anonim Selçukname’nin deyişiyle ‘Konya kapısından Denizli’ye kadar öyle bir tedhiş yaptılar ki bu bölgelerde altı ay kuş uçmadı.”16
Dönemin beylikleri
Önce 1220 ile 1300 arasında Anadolu’da hangi beylikler varmış bir de buna bakalım.
Mengüçlü Beyliği (1080-1228), Dilmaçoğulları Beyliği (1085-1398), Artuklu Beyliği (1102-1409), Çobanoğulları Beyliği (1211-1309), Candaroğulları Beyliği (1292-1461), İnançoğulları Beyliği (1261-1368), Karamanoğulları Beyliği (1256-4283), Karesioğulları Beyliği (1297-1360), Menteşeoğulları Beyliği (1280-1424), Pervaneoğulları Beyliği (1277-1322), Sahib Ataoğulları Beyliği (1275-1342). Osmanlılar bu ortamda durumu idare edip kendilerini korumuş ve toprak kazanma işini kâh Bizans tekfurlarıyla iyi geçinerek kâh savaşarak becermişler. Talihin de kendilerinden yana olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Haydi Osman Bey’e bir soyağacı seçelim!
Bu konuda da tarihçiler çeşitli rivayetler aktarır. İslam Ansiklopedisi’ne göre Osman Bey ile “çağdaş olan Bizans tarihçisi Georgios Pachymeres ile XIV. yüzyıl Bizans tarihçilerinden Ioannes Kantakuzenos ve Nikephoras Gregoras’ın eserlerinde Ertuğrul Gazi’nin ismine rastlanmaz. Yine eserlerini XIV. yüzyıl ortalarında yazmış olan İbn Fazlullah el-Ömerî ile İbn Battûta gibi İslâm tarihçileri de Osman Bey’den bahsettikleri halde Ertuğrul Gazi hakkında hiçbir bilgi vermezler. Ona dair bilgiler, XV. yüzyıl başında yazılmaya başlanan ilk Osmanlı kroniklerinde yer alır…
Ahmedî, Enverî ve Karamânî Mehmed Paşa babasının Gündüz Alp olduğunu yazarlarken Oruç b. Âdil, Âşıkpaşazâde ve Neşrî gibi tarihçiler onun adını Süleyman Şah olarak kaydetmişlerdir. Bu ikinci kaynak grubunda verilen bilgilerin doğru olmadığı bugün kesinleşmiş gibidir. Nitekim ele geçen Osman Bey’e ait bir sikkede ‘Osman b. Ertuğrul b. Gündüz Alp’ ibaresinin bulunması bu fikri daha da güçlendirmiştir.”17
Yazıcızade Ali’ninTevarih-i Âl-i Selçuk’una göre sıralama Gökalp-Ertuğrul-Osman biçimindedir. Enverî’nin Düsturname-i Enverî (1464) adlı yapıtında Gazan-Mir Süleyman Alp-Şahmelik-Gündüzalp- Ertuğrul-Osman sıralaması vardır.
Şükrullah, Behcatü’t-Tevarih’te (1459) Oğuz-Gökalp-Kızıl Buga-Kaya Alp- Süleymanşah- Ertuğrul- Osman sıralaması vardır.
Karamanlı Mehmed Paşa’nın sıralamasında (1480) Oğuz-Kayık Alp-Sarkuk Alp-Gökalp-Gündüzalp-Ertuğrul-Osman isimleri bulunur.
Bayatlı Hasan, Cam-i Cem-Âyin’de (1481-82) Kaya Alp-Süleymanşah-Ertuğrul-Osman savındadır. Âşıkpaşazade, (2.Bayezid dönemi) Oğuz-Gök Alp-Basuk-Kaya Alp-Süleymanşah-Ertuğrul-Osman biçiminde sıralar.
Neşrî sıralamayı Süleymanşah-Ertuğrul-Osman şeklinde yapar.
Neşrî’de sıralama (2.Bayezid dönemi) Süleymanşah-Ertuğrul- Osman biçimindedir.
Reşêdeddîn Oğuzname’de (1300’ler) Nuh-Yafis-Ulcay-Dib Yavku-Kara Han-Oğuz Han-Gün Han-Kayı Han diye sıralar. (Böylece Osman Kayı boyuna bağlanmış olur.)
Timur’un tarihçisi Şerefeddin Yezdî’de (1405) ise sıralama şöyledir: Nuh-Abu’l-Turk Yafis-Ulcay- Turk/Yafis-uglan-Amlanca Han-Dib Yavku Han-Gök Han-Alanca Han-Mugal Han-Kara Han-Oğuz Han- Gün Han.
Halil İnalcık Düsturname’yi diğerlerine göre daha güvenilir bulur.18
Osman Bey’in ölümü
“Osman Gazi’nin önce Söğüt’te babası Ertuğrul’un türbesine gömüldüğü ve Bursa’nın fethinden sonra buradan alınıp Bursa kalesinde Osmaniye Meydanı’nda bulunan Gümüşlü Kümbet’e (Aya Elia) gömüldüğü kabul edilmektedir.19 Vasiyetinde “Oğul! Ben öldüğüm vakit beni Bursa’da şu Gümüşlü Kubbe’nin altına koy”20 dediği iddia edilir. Ölüm tarihi de belirsizdir, 1320’den sonraki bir tarihte ölmüştür. Belki 1324, çünkü Orhan bu tarihte beyliği devralmıştır. Niçin adına bir cami yapılmasını istemedi Osman Bey acaba? Niye bir Bizans Kilisesine gömülmesini istedi? Daha da açık olarak soralım, Osman Bey Gök Tanrıcılığı ve Şamanizm’i terk edememiş miydi?
Son olarak şu soruyla bitirelim. Ertuğrul’un oğullarından hiçbiri Müslüman adı taşımazken Osman adı nereden çıkmıştır? Bizans kaynaklarında Osman adı yoktur Atman adı vardır. Bu da Osman’ın veya Atman adının kökenleriyle ilgili sorunlar gündeme getirmiştir.21
Herkese keyifli günler dilerim.
Fotoğraf: Osman Bey’in sandukası.
* Uc sözcüğünü metinde geçtiği gibi bıraktım.
** İznik İmparatorluğu: Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latinlerin 1204 yılında Konstantinopolis’e gelip şehri talan etmesi ve şehirde Katolik Hıristiyanlar idaresinde bir Latin İmparatorluğu’nun kurulmasının ardından Bizans İmparatorluğu asilleri tarafından kurulan Yunan devletlerinden en büyüğüdür. 1204 ile 1261 arası hüküm sürmüştür. İnalcık’ın Laskarid diye andığı ailenin adı Laskaris’tir.
1-Halil İnalcık, Osmanlılar, s.95.
2-Halil İnalcık, Osmanlı Tarihi’nde Efsaneler ve Gerçekler, s.33, Kronik yayınları.
3 aynı yapıt, s.55-56 4 aynı yapıt, s.42.
5 Has-bağçede ‘ayş u tarab, s. 87-89. İş Bankası yayınları.
6 Donald M.Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları, s.153.
7 H.İnalcık, Tarihi’nde Efsaneler ve Gerçekler, s.58. 8 aynı yapıt, s.53
9 aynı yapıt, s.33.
10 https://islamansiklopedisi.org.tr/tarih-i-al-i-selcuk
11a İrene Melikoff, İlk Osmanlıların Toplumsal Kökeni, s.150, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Melikoff’un Wittek’ten alıntısı.
11b aynı yapıt, s.150.
1917 yılında Ekim Devrimi’nin başladığı gece, Petrograd’da doğan İrene Melikoff’un babası Bakülü bir Azeri, annesi Rus’tu. Petrolcülük işleriyle uğraşan ailesi Ekim Devrimi olunca Finlandiya’ya kaçar. Oradan Fransa’ya giderek Paris’e yerleştiler. Melikoff babasının kütüphanesinde 14 yaşındayken Hafız Divanı’nı, Ömer Hayyam’ı ve Sadi Şirazi’yi okudu. Sorbonne Üniversitesi Edebiyat Bölümünden mezun oldu. Doğu Dilleri Yüksek Okulu Türkçe ve Farsça Bölümünü, Sorbonne Üniversitesi Uygulamalı Yüksek Eğitim Okulu’nu bitirdi. Sorbonne Üniversitesinde Prof. Adnan Adıvar’ın öğrencisi oldu.
12- İbn Bibi, s.462. Aktaran Halil İnalcık, Osmanlı Tarihi’nde Efsaneler ve Gerçekler, s.43.
13-O.Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.632. Aktaran Prof. Dr.Refik Turan, 13.Yüzyıl Anadolu Buhranı ve Ayakta Kalan Güçler, (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/688900)
14-Faruk Sümer, Anadolu’da Moğollar, Selçuklu Araştırmaları Dergisi 1, Ankara 1969, s.63. Aktaran R.Turan.
15-Kerimeddin Aksarayî, Musamaratü’l-Alıyar (Tere: M. Nuri Gençosman), Ankara 1943, s. Farsça Met. 259-260. Aktaran R.Turan.
16-Anonim Selçukname, neşr: F. Nafiz Uzluk, Ankara 1952, s. 83-84. Aktaran R.Turan.
17-https://islamansiklopedisi.org.tr/ertugrul-gazi
18-Halil İnalcık, Has Bağçede Ayş U Tarab, s.210.
19-https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman_Gazi#Son_y%C4%B1llar%C4%B1_ve_%C3%B6l%C3%BCm%C3%BC
20 Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, S.42, Çeviri: H. Nihal Atsız, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014
21-Melikoff, s.154.