Mart ayından bu yana Orta Doğu’da bazı gelişmeler var. Bunların başında 10 Mart’ta Çin’in araya girmesi ile Suudi Arabistan ve İran arasında başlayan temas geliyor.
Nisan ayında Pekin’de imzalanan mutabakat zaptıyla sonuçlanan bu temasın sonuçlarını görmek için zaman henüz erken. Ama Çin Orta Doğu gibi bir coğrafyada arabulucu rolü üstlenerek borusunu daha fazla öttürmeye başladı. Zaten her iki ülkeyle ayrı ayrı yürüttüğü diplomatik ilişkilerin ötesinde hacmi artan ikili ticaret ve yatırımlarıyla, giderek dikkat çekmeye başlamıştı. Suudi Arabistan ve İran arasındaki “yeni başlangıçta“ Çin’in rolü ilk bakışta ABD’nin Orta Doğu’daki etkinliğinin azalması olarak düşünüldü. Ama Suudiler, ABD’nin onayı olmadan böyle bir adımı atamayacağına göre, bu “yeni başlangıçtan“ ABD’nin beklentileri ne sorusu önem kazandı. ABD Orta Doğu’da demokrasiden vazgeçti de artık yeniden istikrar mı istemeye başladı? Buna yardımcı olmak konusunda Çin’e ne kadar güvenir? Bölgede Çin’e ne kadar alan bırakır? Bu soruların cevabı ardışık “yeni başlangıçlarda“ gizli.
Suudi Arabistan’ın Yemen’deki askerî varlığını sona erdirerek, tansiyonun düşmesini istediği tahmin ediliyor. Ayrıca Hürmüz Boğazı’nda, hem kendisi hem de uluslararası ticari denizcilik açısından daha güvenli bir seyir ortamı yaratılmasını beklediği kesin. Bu ABD ve Çin’in de beklentisi. Bu aşamada Suudi Arabistan ve İran arasında bir ticaret artışı beklenmemeli. Ama hac mevsiminde Suudilerin İranlı hacılara kolaylık sağlaması, İran’da Suudi yatırımları belki İran’ın beklentisi. İsrail ile yakınlaşmasına ve belli alanlarda iş birliğine rağmen Suudi Arabistan’ın hâlâ Abraham Anlaşmalarına taraf olmaması ise İran’ın bu başlangıca direnmemesinin nedeni. Ayrıca belki İran Suudi Arabistan’dan sonra Mısır ile yeni bir başlangıç yapma umudu taşımakta.
Mayıs ayında Suriye, Katar, Kuveyt ve Fas’ın karşı çıkmasına rağmen Arap Birliği’ne kabul edildi. Esat’ın zaferi olarak nitelenen bu gelişme, hem Suriye’nin yeniden yapılanması, hem de ABD nezdinde normalleşmeye bir adım daha yaklaşması açısından önemli. Bu nedenle bu “yeni başlangıçta“ da bir ABD etkisi olduğunu düşünmek için yeterli neden var. Bu şekilde Suriye İran yörüngesinden çıkarılabilir mi? Kendine kötü gün dostu olan Rusya ile ilişkilerine Suriye yeniden şekil vermeye kalkar mı? Buna gücü yeter mi? Daha da önemlisi, kuzey Suriye topraklarını işgal eden “yabancı güç“, bir de Arap Birliği baskısı ile askerlerini kendi sınırlarına çeker mi? Bu sonuçları görmek için hiç olmazsa yaz geçmeli.
Şimdi Suriye krizi artık kuşkusuz bir Arap sorunu. Uyuşturucu ve özellikle Koptagon ticaretini; büyük facialarla sonuçlanan mülteci trafiğini belki Esat ile görüşerek, karada ve denizde sınır güvenliğini arttırarak çözme imkânı bulurlar. Bu konuların hepsinde Suudi Arabistan’ın kararlılığı ve önderliği önemli ve değerli. Çünkü Suriye artık daha fazla dünyadan soyutlanacak bir ülke değil.
Bütün bunların ötesinde şimdi ABD ve Çin arasında yeni bir yakınlaşma var. Yolu Elon Musk ve Bill Gates açtı. Her ikisi de Çin ile bir iletişim teknolojisi açılımı başlatmayı vaat etti. Eğer Çin’in teknolojiyi dinleme ve casusluk aracı olarak kullanmasını, ABD nin resmî ve özel sitelerini hacklemesi engelleyerek ilişkilerin normalleşmesini sağlayabilirlerse, hemen hemen aynı sıklette güreşen iki devin iş birliği kim bilir nelere kadir olur! Ancak önce en zorun başarılması ve karşılıklı güvenin tesis edilmesi gerek. ABD Dışişleri bakanı Blinkin’in Pekin ziyareti ile kapı aralamaya çalıştığı “yeni bir başlangıç“ buna dayanacak.
Acaba ABD Çin’e Orta Doğu’da etki ve yetki alanı açarak özellikle Rusya-Ukrayna konusunda bir destek sözü almayı ve Asya Pasifik’te Çin’i yumuşatmayı mı umuyor? Bu soruya cevap vermek zor. Çünkü her şey gibi anlaşmalar da geçici ve başka başka koşullara bağlı. İş ki aradaki güven sorunlarını çözüp dünyanın selameti için mutlu ortalamalara ulaşabilsinler.
(Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın
Görsel: Craig Stephens-South China Morning Post