Birey içinde yaşadığı toplumun karakter yapısını alırken kendi içinde kimliğini oluşturduğu gerçek dünya ile idealar dünyası arasında sıkışıp kalmıştır.
İki dünya arasında kalmış kişi var oluşunu anlamlandırabilmek için yaşadığı toplumla ekonomiden kültüre, dinden siyasete, sağlıktan eğitime kadar toplumsal kurumların hepsi ile özdeşim kurar. Kişinin ibadetten tüketime, modadan sosyal ilişkilere, internetteki davranışlardan sosyal aktivitelere kadar günlük hayat pratiklerinin bütününe uyma uğraşı, bu rollerin hepsinin amacı var oluşunu anlamlandırma çabasıdır.
Kendini gerçekleştirme mantığı kendini tanımakla başlar. İnsan kendi yeteneklerini sonuna kadar kullanarak, istediği yere gelebilme, hedeflerine ulaşabilme arzusu ile yanıp tutuşan bir canlıdır. Toplum tarafından nesiller boyunca oluşturulan deneyimsel bilgi ve kültür insanın doğuştan getirmiş olduğu potansiyeli gerçekleştirebilmesine yardımcı olur. Bu mantık bireyin kendini, çevresini algılama biçimine, davranışlarına, uyum ve mutluğuna yansır.
Hayat denen serüvenin içinde ideal benlik olmak istediğimiz benliktir. Yaşam içerisindeki hedef, arzu ve tutkuları bireyin ulaşmak istediği, sahip olduğu takdirde kendisini çok değerli bulacağı benliktir. Gerçek benlik kişinin olduğu kişiliktir. İdeal benlik ile gerçek benlik arasındaki mesafe gittikçe açıldığında kişinin kendinde görmek istediği konum, kendine atfettiği benlik, sahip olmak istediği karakter özellikleriyle gerçekte sahip olduğu özelliklerin örtüşmemesi, kişinin başka biri gibi davranma dürtüsünü ortaya çıkaracaktır. Yapılan araştırmalara göre, idealize edilen yaşamla gerçek yaşam arasındaki mesafenin açılması birçok psikolojik sorunla karşılaşılaşılmasına sebep oluyor.
Dalgalı bir suda ördeklere dışarıdan bakıldığında çok sakin bir şekilde, dans eder gibi estetik tavırla yüzdükleri görülür. Ancak suyun altına baktığımız zaman ördeklerin bacakları hızla çalışmaktadır. Sakinlik sadece suyun yüzeyinde ördeğin görünen tarafıdır. Suyun altındaysa çok fazla çaba emek var. Sudaki ördeğe ilk baktığımızda yüzme işini yaparken sanki suyla mücadele etmediğini, savaşmadığını veya çaba göstermediğini zannederiz. Oysa ördekler suyun altında o küçük perdeli ayaklarını hızla çarparak suyla mücadele eder. Yani suyun üzerinden her şey kusursuz görünüyor olsa da suyun altında bambaşka bir gerçeklik vardır. Ördeğin suyun yüzeyindeki yani, dışarıdan bizlere yansıyan aldatıcı, şaşırtıcı dingin, güzel, asil, akışkan ve keyifli bir hayat yaşıyor olabilir. İşte bizi aldatan kısmı burasıdır.
İdealize edilen yaşanmışlıklara gerçek benlik, gerçek yaşanmışlıklara ideal benlik birbirleriyle uyuşmadığında “Ördek Sendromu” dediğimiz durum ortaya çıkar. Bu sendrom kusursuz görünme çabasıdır. İnsanlar başkaları tarafından kusursuzmuş gibi görülmek ister. Mesela ideal olanla gerçek olan arasındaki en önemli fark, kişinin sosyal medyadaki paylaşımındaki görünüşünü kontrol etme imkanına sahip olmasıdır. Hemen hemen herkesin son dönemlerde kullanılan filtreler uygulamalarıyla kişi kendi görünüşünü kontrol etme imkanı bulunmaktadır. Bu sayede güzel, estetik fotoğraflarını sosyal medya aracılığıyla paylaşmaktadır. Aynı zamanda gerçek olanı gizleyebilme imkanına sahiptir.
Sosyal medyada takılan karşılıklı maskeler… Sosyal medya kullanan kişilerin sadece güzel, başarılı ve mutlu anlarını paylaşmaları ya da yaşıyormuş gibi göstermeleri kendilerini yakından tanıyanlar tarafından eleştiri konusu olur. Kısacası herkes olduğu gerçek kişiliği ile değil de ideal bir gerçeklik ile karşımıza çıkıyor.
Bunu yapan kişi takipçilerini bilinçli olarak etkilemeye çalışmaktadır. Eşlerin birbirlerine yaptıkları doğum günü sürprizlerinin ya da birbirlerine aldıkları hediyenin sosyal ağlarda eş zamanlı paylaşılması “Ördek Sendromu”na örnek verilebilir.
Esas soru şu: İnsanlar gerçekten göründüğü kadar mutlu, zengin, başarılı rahat ya da mükemmel mi? Evet, cevabı hepimiz biliyoruz, değiller… İçinde bulunduğu hayatını daha iyi yapabilme olanağına ve yeteneğine sahip olmadıkları için hayallerini gerçek gibi gösteriyorlar.
Dışarıdan bakıldığında hiç çaba göstermeden başarılı ve mutlu olduklarını düşündüğümüz insanların başarılanın arkasında pek çok gayret ve sabır vardır. İşini aslı şudur ki, bir insanın hayatı, örneğin suyun üzerindeki süzülüş kadar hayranlıkla izlenesi değildir. Mesele, ördeğin suyun altındaki verdiği çabayı görebilmektir.
Akıllı görünmeye çalışmak, olduğundan daha akılsız görünmekten başka işe yaramaz. Dünyanın ağır yüküdür, kendini olduğundan farklı göstermeye çalışan insanın yükü. Bir ömür başkasını taşır sırtında…