Çevremizde kendisini düşünmeyip başkalarını mutlu etmeye çalışan o kadar çok insan var ki…
Böyle davrananlar hem kendilerini birey olarak değersizleştiriyor hem de hayat kalitelerini düşürüyor. Kendilerine saygısızlık yapan, mutluluğu ve huzuru çok görenler ciddi bir sorun yaşamış olmalı. Hep birilerinin düşünceleri doğrultusunda hayatlarına yön veren, öz güveni olmayan, kendisinden ödünler veren ezik ve silik böyle bir yaşam insanı tüketir. Bu tükeniş düşünsel, duygusal, davranışsal açıdan sürekli kişinin kaygı yaşamasına sebep olur.
Bilmiyorum bana mı öyle geliyor, bir insanın kendine yapabileceği en büyük kötülük başkaları için yaşamak olsa gerek. Başkaları için yaşamak, kendisini feda etmek demek. Kendi isteklerini geri plana atmak, birileri mutlu olsun hiçbir şeye hayır diyememek…
Böyle insanlar olaylar üzerine fazla konuşmazlar, hep uzlaşmacı olmaya çalışırlar, çevresindekileri üzmemek, kırmamak, gücendirmemek için eleştiriden kaçınırlar, onları hoş tutmaya çalışırlar, bir anlamda gerçek kişiliklerini gizlerler. Kendilerine değer vermedikleri için hayatlarının merkezine başkalarını alırlar.
Kendinize değer vermek sadece hissettiğiniz bir şey değil, biraz aynaya bakmak gibi. Toplumun herkese bir bakış açısı vardır. Kişi aynadaki gördüğüne ne kadar değer veriyorsa, toplum da ona o değeri verir.
Değişim önce insanların doğayla mücadelesi ile başlamış. “İnsan bu mücadelede ne kadar başarılı oldu” diye soracak olursanız ben kaybettiğimize eminim. Sonra insanoğlu bir adım ileriye giderek değişimi yaşadığı topluma karşı mücadele etmeye çalışmış. En son ve en önemlisi de kendisine karşı, kendisi ile olan mücadelesi olmuş. Bu değişimi olumlu yönde yapan kişi kendisini değersiz hissetmez.
Bir yerde okumuştum, “Asla bir kişinin geleceğini mevcut durumuyla yargılamayın; Zaman kara kömürü parlayan bir elmasa dönüştürme gücüne sahiptir.”
Gerçekten de insan, yaşadıklarından olsa gerek, istediğinde değişime uğrayabiliyor. Aslında değişim kişilik ve ilişkiler yönünden kendisini gösterir. Hiçbir şey ya da durum zaman içinde aynı kalmaz. Değişimden etkilenen insan davranışlarını, düşüncelerini, inançlarını ve değerlerini değiştirebilir. Bahsettiğimiz bu değişim bir anda olup bitmez, zamana yayılır. Varoluşu, huzuru, sükuneti ve dinginliği değişimde yani kendisine değer verme duygusunda bulur.
İnsandaki değer mantığı kişinin kişilik gelişiminde, ruhsal yapısında çocukluğundan beri devam eden bir süreci ifade eder. Kendisine değerli gören insanın davranışları verdiği değerle biçimlenip hayatında önemli rol oynar. İnsan kendisine değer verdikçe dünyaya bakış açısı değişir, algıları gelişip çevresindekileri de değiştirme şansına sahip olur.
Olduğu ve olmak istediği beni iyi tanıyıp ayırt etmeyi bilmeli insan. Toplumun yaşattıklarından nefret edip uzaklaşmak istiyorsa bunun en büyük sebebi değersizlik hissidir. Kendi iç dünyası ile doğru bir şekilde iletişim kurmaya ve sevmekle başlamayı öğrenebilir. Geçmiş gölge gibi hep arkasında olur, zaten kaçamayacağını kabullenip kısır döngüye son vermelidir.
Kendin olmak, değerli olmak insanlara gerektiğinde hayır diyebilmekten geçiyor. Yeri geldiğinde kişi egosunu beslemeli, kendisini mutlu etmelidir. Kişi önce kendi ihtiyaçlarını karşılayabildiğinde değerli olduğunu hissedecektir.
Brezilyalı dünyaca ünlü yazar Paulo Coelho, “Başkalarını memnun etmek için yaşarsan herkes seni sever.. Kendin hariç!” der.
Kendi değerini bil ki başkaları da bilsin. Kendimizi sevmeyi benliğimizi tanımak, anlamak ve beslemek olarak düşünebiliriz.
Unutmayalım, sevgi, değer verme ve değişim kişinin kendisinde başlar.