Durmaksızın çağırıyorlar, durmaksızın sesleniyorlar, ekranlardan, hareketli panolardan, sosyal medyadan, radyodan…
Şurada indirim şöleni, burada Black Friday, ötede etkinlik, beride aktivite,.. Spor yapın, salona gelin, yoga yaptıralım, plates yaptıralım, yetmez yüz yogası öğretelim. Çıkın çıkın gelin! Sosyalleşin. Nefis içecekler eşliğinde sohbet edin. Gelin cildinize bakım yapalım, gelin Paris ışıltıssıyla ışıldatalım, botoksun alası bizde. Olmadı cildinizi soyarız, gene olmadı asarız, gereriz. Yaşınız kaç olursa olsun cildiniz gergin olsun. Herkes Ajda Pekkan olsun. Olmayan kalmasın, hatta yok yazılsın!
Bu ne rezil, bu ne insan düşmanı bir ekonomik düzendir böyle. Kimseyi kendine bırakmıyor. Sahte bir sosyalleşme ihtiyacı icat edilmiş. Çığırtkan konuşmacılar, ünlüler, kıymeti kendinden menkul bir takım gergin suratlı kadınlar, kapağı yağlı kapılara atmış sözde profesörler, doktorlar, psikologlar, koçlar, koyunlar bir ağızdan pazara müşteri devşirmek için söylemedik yalan, yapmadık meddahlık bırakmıyorlar.
İnsanın önce kendine ihtiyacı vardır. Kendini bulmaya, oldurmaya ve bilmeye. İnsanın iç dünyasıdır önemli olan. O iç dünyanın neyle doldurulduğudur. Bu yola girmiş insan yani ancak iç dünyasını keşfetmiş, onu kendi meşrebince doldurmaya başlamış insan dışardaki dünya ile içindeki dünyayı ayırdedebilir. Ve bu ayrım yeteneği onun kendini bilmesine giden yolu mümkün kılar. Bunun olabilmesi için yalnızlığa, kendi kendine kalmaya, kendiyle olmaya ihtiyacı vardır insanın. Bu ihtiyaç doğumdan ölüme kadar devam eder ve yaş ilerledikçe artar. Normal olandır bu. İnsanı olan budur. Belli bir yaşa gelen insanın çevresindeki kalabalıktan usul usul sıyrıldığı görülür. Daha az kişiyle daha derin birliktelikler yaşamayı önemser. Yeni olana itibarı az buna karşın eskiye hürmeti çoktur. Çoğalır.
Dışarının kof kalabalığı, bağrışmalar, deliler gibi yeme içme ya da alışveriş itibar ettiği değil burun kıvırdığı, çocukça eylemler olurdu onun için. İNSAN için. OLGUN insan için. Hele bedeniyle takık olma, estetik operasyonlarla kendini plastik bir maymuna çevirme gibi halleri olmaz, olmazdı, olmayacaktı. Eğer algılarıyla oynayan bunca açık ve örtük propagandaya maruz kalmasaydı insan.
Bu sahte ekonominin yarattığı sahte ihtiyaçlar ve sattığı yalan gelecek, yalan gençlik, yalan güzellik, yalan eğlenceye kapılmasaydı insan dünya iyi bir yere evrilebilirdi. Ancak bizi önce korkularımızdan ve midemizden, sonra ihtiyaç ve arzularımızdan kıskıvrak yakaladılar ve zerre tereddüt etmeden prangaları boynumuza geçirdiler.
Kapatın tüm ekranları. Evinize bakın. Eviniz nasılsa iç dünyanız da öyledir. Bahçeli bir evi olmalı insanın. Yoksa, çiçekli balkonu olmalı. Kedisi, köpeği, kuşu olmalı insanın. Anneannesinden, babaannesinden kalma hiç olmazsa bir koltuğu, bir komodini, birkaç sandalyesi olmalı. İnsan yaşamak için çalışmalı, çalışmak için yaşamamalı. İnsan insanca eylemlerde bulunmak içindir.
İnsan sokaktaki bir çocuğun başını okşamalı, hayvanların hızırı olmalı, çaresizin yanında durmalı, yoksulun elinden tutmalı. Sevgiyle yoğrulmalı insan. Önce kendi bedenine saygı duymalı. Onu, kestirip biçtirebileceği, beğenmediklerini değiştirebileceği, elinde falancanın dudağı, filancanın burnuyla cerrahların kapısında talana açabileceği adi bir kabuk olarak görmemeli.
İnsan önce insan olmalı, sonra da öyle kalmayı becerebilmeli.
Görsel: Steve Cutts
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: