Pandemi hayatımızı kökten değiştirdi.
Hızlı bir dönüşüme tanıklık ediyoruz. Değerler alt üst. Kurumlar karmaşa içinde. İtaat, biat, emir, disiplin, hiyerarşi gibi kavramlar kısa bir süre içinde içi boş birer klişeye dönüşecek.
Öte yanda ise, bu kavramlardan bir sosyal tatmin duygusu çıkaran ve kendisine biat edilmesinden egoist bir haz alanlar, bu erozyonun şokunu yaşıyorlar.
Ceket iliklemek..
Hazır olda dikilmek..
Boyun bükmek..
Sorgusuz sualsiz itaat..
Bunlar bitti, bitiyor.
Yeni kuşaklar bu tavırları asla benimsemiyor.
Kişiliğini ve iradesini teslim etmiyor.
Kafa ve beden olarak geçen yüzyılda kalan, kerameti kendinden menkul hiyerarşi şeyhleri de bu süreçten büyük bir rahatsızlık duyuyorlar.
Yaşananları, kişisel olarak algılıyorlar. Mevzi kaybettiklerini düşünüyorlar. Bu sosyal değişimi, kişisel yenilgi gibi kabul ediyorlar.
Öfkeleniyorlar.
Bunu da dışarıya, bağırma, asık surat, hakarete varan sözcükler ile yansıtıyorlar.
İşin kötüsü, bu durumlar ofislerde, işyerlerinde kalmıyor. Dışarıya taşıyor.
İş yerinde patlayan öfke ve kin, dışarıdaki hayata yansıyor.
Binalardan açık havaya öfkeden oluşmuş kızgın nehirler akıyor.
Gelinen aşama ise tam bir felaket.
Sokaklar, stadyumlar, trafik ışıklarının olduğu yerler, hastaneler, iş yerleri birer öfke denizine dönüşmüş durumda. İnsanlar ise adeta patlamaya hazır bomba gibiler.
Bu duygu artık bir doğal afete dönüşmüş halde.
Trafik terörü. Taciz. Barbarlık. Kamu mallarına zarar verme. Ötekileştirme. Holiganizm. Mobbing. Gasp. Yaşlılara saygısızlık. Kısaca öfke büyüyor.
Hem de bütün dünyada patlamakta.
Dünya bir bütün olarak öfkeye ve kine bulanıyor.
Öfkenin küreselleşmesi otoriterliği davet eder
Bu süreç, bireysel boyutta kalsa, büyük bir sorun teşkil etmeyebilir. Olumsuz etkileri yerel boyutta kalır. Küresel bir öfke ve kin tsunamisi patlamaz.
Bu durumda olacaklar bellidir.
Psikologların ve psikiyatristlerin kapılarında kuyruklar uzar.
Anti depresanların tüketimi aşırı boyutlara varır.
Sokaklarda kavgalar artar.
Öfkeler birleşirse işler kötü
Ama bireysel öfkeler birikirse ve bir de kışkırtılmaya açık hale gelirse, işler kötüleşir.
Bireysel öfke ve kin toplumsallaşırsa, mutlaka boşalacağı bir hedef arar. Bunun için de ötekiler, farklı olanlar, azınlıktakiler, güçsüzler hedef alınır.
Toplumsal öfke şiddeti meşrulaştırır. İnsanlık tarihinde örneklerini çok gördüğümüz utanç verici kitlesel saldırılar patlayabilir. İnsanoğlu, kan ve gözyaşı içinde kalabilir.
Bütün dünyada otoriter ve saldırgan yönetimler güçlenebilir. İnsanlık yeni bir kitlesel savaşa sürüklenebilir. Felaketler yaygınlaşabilir.
Küçük öfkeler küresel patlamaya dönüşebilir
Bu nedenle, mikro düzeydeki öfke ve kin kontrol altına alınmalıdır.
Sosyal ve kurumsal alanlar öfkeden ve kinden arındırılmalıdır.
İnsanlarda biriken öfke enerjisi sosyal projelere kanalize edilmelidir.
Kronik öfkeliler ve kinciler sosyal ve kurumsal yaşamdan temizlenmeli, uzmanlar eşliğinde ve doğada rehabilite edilmeli ve kazanılmalıdır.
Hayatın derinlerindeki fay hatlarında biriken yıkıcı enerji barış içinde boşaltılmalıdır.
Benden söylemesi.
Adil Gürkan
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.