İnsanlar uzun süre kalbin vücudumuzun kontrol merkezi olduğuna, bütün vücudumuzla birlikte duygularımızı da yöneten ana organımız olduğuna inandı.
İlerleyen bilim bunun böyle olmadığını, beynimizin tüm sistemlerimizin yönetildiği yer olmanın yanında, tüm duygularımızın da işlendiği ve şekillendiği organımız olduğunu ortaya koydu.
Son derece karmaşık ve adeta mucizevi yapısı ve işleyişiyle beyin, bilim insanlarında uyandırdığı güçlü merak duygusuyla, her geçen gün biraz daha derinlemesine keşfedilmekte, çözülmekte ve başta bilim insanları olmak üzere bizleri şaşırtarak daha da meraklandırmaya devem etmekte.
Günümüzde artık iyice hızlanmış bulunan nörobilim (beyin bilimi) araştırmaları ile edinilen bulgular, başta tıp bilimi olmak üzere, biyoloji ve daha bir çok disipline katkı sunarak o alanları geliştirirken, beynimiz; insanın duygu ve davranışlarının işlenme ve şekillenme odağı. Bunun içindir ki, insan zihnini ve tavırlarını her açıdan çözümlemeyi amaç edinmiş olan psikoloji de dahil olmak üzere, insanla ve onun duygu dünyasıyla ve davranışlarıyla ilintili birçok alanında gözü nörobilimin üzerinde bulunmakta ve onu yakından takip etmekte.
İşte bunun içindir ki; odağında insanın, duygularının, davranışlarının ve beğenilerinin bulunduğu ekonomi alanında son yıllarda “nöroekonomi diye bir yan dal ortaya çıktı. İnsanların ekonomik davranışlarının fiziksel ve biyolojik arka planlarını ortaya koymaya çalışan bu dal, nörobilimle ve psikolojiyle de çok yakından bağlantılı ve adeta interdisipliner (disiplinlerarası) bir alan olarak karşımıza geldi.
Modern yaşam biçimimizde, ekonominin her yanımızı sarıp sarmalamış bulunması ve belirleyiciliğinin her geçen gün artmasından ötürü gittikçe daha çok ilgi çeken nöroekonomi, klasik ekonomi literatürünün temel bir varsayımı olan ve insanın duygularını dışarıda bırakan ‘homoekonomikus’ yani her durumda rasyonel davranarak kendi çıkarını azamileştiren “ekonomik insan” varsayımını bir kenara bırakmıştır. Bunun yerine, duygularıyla ve davranışlarıyla bir bütün olan insanın ekonomik gerçeğini, vücudun duyguları işleme ve şekillendirme merkezi olan beynin işleyişini çözmeyi amaç edinen nörobilimle yan yana yürüyerek kavramaya, geleneksel ekonomiden daha fazla yaklaşmıştır.
Nöroekonomi; ekonomik kararlarını verme sürecindeki bireyin korkularının, kaygılarının, hırslarının, açgözlülüğünün ya da mutluluk ve neşe gibi olumlu duygularının beynin hangi bölgelerini ne derece aktifleştirdiğini görmemi amaçlıyor. Böylece bu bölgelere ilaçlarla müdahale edilerek beynin kimyasının değiştirilmesi ve düzenlenmesi yoluyla, ayrıca çeşitli psikoterapi tekniklerinin kullanılarak, kişinin duygularının üzerindeki kontrolünün arttırılmasına ve beynin kişinin ekonomik adımlarını atarken daha isabetli kararlar verebilmesini sağlamaya çalışıyor.
Duygularının esiri olmamak, tam tersine onları yönetebilmek hemen her alandaki başarılı insanların en temel özelliği aslında. Ekonomi alanında da en başarılı şirketlerin tepe yöneticileri olan CEO’ların yahut çok başarılı görülen finansçıların en başat özelliklerinin de, duygu dünyalarını iyi yönetebilen soğukkanlı insanlar oldukları bilinen bir gerçek.
Son dönemlerde karşılaştığım en ilginç hatta çarpıcı kitaplardan biri olan; “Karar Anı” adlı eserin yazarı ve uzun yıllar Silikon Vadisi’nde psikiyatrist olarak çalışmış Richard Peterson kitabında şöyle söylüyor:
“Büyük ve başarılı şirketlerin yöneticilerinin sermaye sahipleri değil de profesyoneller olmasının sebebi; alanlarındaki engin bilgi ve uzmanlıklarının yanında, sermaye sahibi olmadıklarından, aşırı hırs ve açgözlülük, para kaybetme riskinden aşırı korku duyma ve dolayısıyla ölçüsüz çekingenlik, mantıksız bir biçimde aşırı cesaret gösterme ve tehlikeli risk alma eğilimi ya da aşırı ön yargı eğiliminde olma gibi duygusal taşkınlıklardan uzak kalabilmelerinin yanında, geçmiş başarıların ya da başarısızlıkların etkisinde kalmadan analitik düşünüp tarafsız davranabilmeleridir.”
İnsanın, beyninin gücünü kullanarak kendini disipline etmesinin, başarının ardından kibre kapılma, aşırı öz güven, aşırı sevinç, aşırı coşku ve aşırı üzüntü gibi duygusal taşkınlıklardan uzak, dengeli, sade ve dingin bir ruha sahip olabilmesinin yollarını gösteren Budizm ve Zen gibi Doğu felsefeleriyle ilgili kitapların, çok başarılı olmuş ya da olmak isteyen birçok finans yöneticisi tarafından sıkça okunmasının nedeni de, sözünü ettiğimiz duygularını yönetebilme yetisini kazanma çabası olsa gerek.
Görünen o ki; hızla ilerleyen nörobilimle atbaşı giden nöroekonomi, insanların ekonomik açıdan hatalı kararlar vermelerine yol açan olumlu ya da olumsuz aşırı duygularını, dengeleyebilme ve yönetebilmelerine yardımcı olacak bilgileri ortaya koydukça, ekonomik karar verme sürecinde duygularının tahakkümü altında bulunan bireye, yapabileceği yıkıcı ekonomik hatalardan uzak durmada ve başarılı bir ekonomik çizgi ortaya koymada daha çok yardımcı olacaktır.
Kaynak: Karar Anı, Richard Peterson