Her şey başka her şey ile ilişkilidir. Hakikatimiz budur ve biz bunun idrakine varmadıkça, yeryüzündeki varlığımızın diğer canlılardan daha önemli ya da daha değerli olmadığını içimize sindirmedikçe, cennet olan dünyayı cehenneme çevirmeye devam edeceğiz.
Hayatın ya da varoluşun ya da doğanın umurunda değildir olan biten. Doğa intikam almaz. Doğa üzülmez. Doğa bin defa yok olup tekrar yeniden başlar. Aynı olmak, aynı kalmak gibi bir derdi de yoktur. Değişir, dönüşür, parçalanır, bütünlenir, tekrar bir araya gelir, tekrar dağılır. Bu sonsuz bir oluş bozuluş evrenidir. Ve bu evrende bizim yerimiz çorbadaki tuz bile değildir. Ama küçücük dünyamıza eksikli gelişimizin acısını aklımızla diğer canlılardan çıkarmak kolaycılığını kısa yolunu bulmuş, ona yapışmışız.
Olmayan dişlerimiz, pençelerimiz yerine ok, yay icat etmişiz. Oktur kurşunun atası. Tek sahip olduğumuz o aklı o kadar varlığımıza hâkim kılmışız ki bugün hâlâ Afrika’da arslan, kaplan, geyik ve benzeri hayvanı dürbünlü tüfekle vurup üzerine basarak poz verebiliyoruz. Bu kuru aklı varlığımıza o kadar sindirmişiz ki Iraklı esirlere “modern dünya”nın kadınlı erkekli askerleri tarafından yapılan korkunç işkenceleri ekranlarımızda film izler gibi izleyebilmişiz. İnsan insanın üzerine işedi, insan insanı köpeklere parçalatıp izledi. Bugün de bir yıldan beridir ekranlarda havai fişek gösterisi izler gibi Gazze’nin yerle bir edilişini izledik. Uzun, heyecanlı bir diziden farklı değildi bu izleyiş. Hâlâ izliyoruz. 45 bin kişinin gözlerimizin önünde katledişini izledik ve yemek yedik, izledik ve izlerken kahve içtik, sohbet ettik, olduk, yaşadık, devam ettik yani.
Köle olduk, maraba olduk, işçi olduk, kral, padişah, imparator, doktor, alim, futbolcu, öğretmen olduk amma ve lakin insan olmayı bir türlü beceremedik. Kıtalar keşfetti insanoğlu, atomu buldu, uzaya çıktı, yapay zekâ icat etti. Etti de ne oldu ya da başka türlü soralım: Bunları yaparken neyi feda etti? İnsanı insan yapan ne varsa onları ve çok değildir onlar. Sevgi ve vicdandır. O kadar. İnsan sevgi duyabilen bir varlıktı ve onun sayesinde vicdanı uyandırdı. Ama bunlara yaslanarak bir kültür yaratmak yerine güce yaslanan, aklın gücüne yaslanan bir kültür yarattı. O akıl kendini doğanın varlıklarından biri olmaktan alıp ‘’Eşref-i mahlûkat’’ mertebesine koydu. Aklı ile pazu gücünü bir araya getirince de ilk işi başta kadınlar olmak üzere kendi cinsinden olanlara da tahakküm etme arzusuna kapılmak oldu. Ol hikâye bundan ibarettir ve günümüze kadar gelmiştir.
Günümüzde eril barbarlık nitelikli bir hal almıştır. Sıradan barbar doktorları döverken, nitelikli barbarlar yenidoğan çetesini kurup bebekleri öldürüyor. Sıradan barbarlar sokakta tekme tokat, bıçak, satır birbirini doğrarken, nitelikli barbarlar füzelerle hastahaneleri bombalıyor. Sıradan barbarlar sokaklardaki sahipsiz hayvanlara zulmederken, nitelikli, okumuş, entelektüel barbarlar Afrika’ya safariye gidiyor. Sıradan barbarlar kadınları döver, taciz tecavüz eder, öldürürken, nitelikli barbarlar Uzak Doğu’ya çocuk pornosuna gidiyorlar. Usul ölüm ve hızlı ölümlerden ölüm beğeniyoruz yani.
Eril şiddetin has temsilcileri her yerde iktidardalar.
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social