İnsan var oluşundan bu yana içindeki benliği bir şekilde dışa vurmaya çalışmış.
İnsan var oluşunu her dönemde değişik yollarla, örneğin heykelle, resimle, edebiyatla ortaya koymuş. Kendi varlığını tanıma ve kabullenme çabası olarak insan duygu ve düşüncelerini dolaylı ya da dolaysız bir biçimde sözlü ya da görsel yollarla yansıtarak ispat yoluna gitmiş.
İnsanın düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının hemen hepsinin belli bir amacı olduğunu söyleyebiliriz. Kalıcı ve var olma ihtiyacı insanın biyolojik bir temelden kaynaklanan, değiştirilemeyen içsel doğasıdır.
İnsan kendinin farkında olan, hissedebilen, düşünebilen sıra dışı bir canlı. Onu asıl sıra dışı yapan ise, sosyal ilişkilerde üst bilişe sahip, nesnel dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasında olması. Kendini bilmek, insanın her şeyden önce kendisiyle kurduğu pozitif, olumlu bir ilişki biçimidir. Kişinin kendisini, ben olgusunu doğru tanıması, görmesi, yeteneklerinin, niteliklerinin, değerlerinin karakterinin farkında olması çok önemli bir şey. Aynı zamanda başka insanları tanıması, kendisi ve onlar hakkında bilgi edinmesi sayesinde doğru ilişkiler yaşar.
Başka bir canlı türü yoktur ki kendisine bu kadar hayran olsun, kutsal görsün. Dünyanın kendisinin çevresinde döndüğü düşüncesi onu narsist (özsever) bir canlıya dönüştürmüş. Dinler de insandaki narsist düşüncenin gelişmesine çanak tutmuş. Dinler insanı üstün gören bir anlayışla ona asalet ve üstünlük düşüncesini vererek narsist bir türün ortaya çıkmasına sebep olmuş. Evrende en üstün şekilde yaratılmış olduğunu düşünen, tabiat ananın tüm varlıklarının kendisine hizmet olarak sunulduğunu sanan narsist insan…
Her insan kendisini özel hissettiğinden saygı ve hayranlık duyulma beklentisine girmesi, içselleştirdiği benlikle yaşaması belki doğal. Fakat kendini diğer insanlardan üstün görüp şişirilmiş bir benlik algısı ile hareket ettiğinde sıkıntı başlıyor.
Kimi zaman bilinçli ya da bilinçsiz insanlar birbirlerine “narsistsin sen” diye ithamda bulunabiliyor. Bunu söylerken kastettikleri, o kişinin kendisiyle aşırı bir şekilde ilgilenmesi, kendisini diğerlerinden farklı hissetmesi. Kişinin bilgi ve becerilerini ortaya koyması, başarıları ile gurur duyması, toplum içinde beğenilme, onaylanma, saygı ve kabul görme isteği duymasından ötürü o insana narsist diyorlar. Oysa bunlar doğal kabul edilmesi gereken davranışlar. En ilginç olanı ise bazılarının, “Narsist kişiliğin bir karakter haline gelmesinin nedeni, insanın en iyi dostunun kendisi olduğu fikridir” demesi.
Ben bu görüşe katılmıyorum. İnsanın en iyi dostu kendisinden başka kim olabilir? Birey başka insanlara bağımlıdır, başkaları tarafından sevilmeye ve hayranlık duyulmaya büyük ihtiyaç duyar. Ama bu insanın en iyi dostunun kendisinden bir başkası olacağı anlamına gelmez.
Kişinin kendini değerli ve üstün görme hissi, doğal olması gereken bir durum. İnsanın, yaptığı işler nedeniyle övülmeyi, takdiri edilmeyi beklemesi doğaldır. Ama aslında yapmadıklarıyla övünmeye kalkması, egosunu şişirmesi kişiyi narsist bir ateşin içine atar.
Kendisini dil, din, ırk açısından elit gören, bunlarla böbürlenen insanlar narsisttir. Mitlerle, hikayelerle büyüklük kompleksine giren toplumlar narsisttir. İnandığı siyasi görüşle, tuttuğu takımla, geldiği soyla övünen, bunlar sayesinde saygınlık kazanıp öne çıkmak isteyen kişi narsisttir.
İnsan kendini özel hissedebilir ama hiç kimseden üstün değildir…