Uluslararası ilişkilerde, özellikle de savaş diplomasisinde, söylenenler kadar söylenmeyenler ve hangi bağlamda söylendikleri de kritik önem taşır.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un NBC muhabiri Kristen Welker ile yaptığı o sert diyalog, aslında tam da bu gerçeği gözler önüne seriyor. İki tarafın birbirini anlamaktan bu denli uzak olduğu, aynı kelimeleri kullandıkları halde farklı diller konuşulan bu mülakat, barışa giden yolun neden bu kadar engebeli olduğunu gözler önüne seriyor. Mülakat, masaya dönmenin önündeki engellerin sadece cephedeki durumdan ibaret olmadığını; tarih, meşruiyet ve Avrupa’nın güvenlik mimarisi gibi derin ve köklü sorunlardan kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Lavrov’un diline kulak verdiğimizde, karşımıza sadece bir diplomat değil, adeta yaralı bir gurur ve kuşaklar boyu birikmiş bir güvensizlik hali çıkıyor. Zelenski için kullandığı “Rejimin fiili başkanı” ifadesi, sadece hukuki bir tartışma değil, aynı zamanda Kiev’deki yönetime duyulan güvensizliğin diplomatik kodlarla ifade edilmiş halidir. Lavrov, Zelenski’nin Ukrayna Anayasası’na göre görev süresi dolduğu için yasal bir belgeye imza atma yetkisini sorguluyor. Burada basit bir pazarlık stratejisinden öte, geleceğe dair derin bir kaygı yatıyor: Acaba bugün imzalanan bir belge, yarın farklı bir Kiev yönetimi tarafından rafa mı kaldırılır mı? Dolayısıyla, “Putin-Zelenski zirvesi neden gerçekleşmiyor?” sorusunun cevabı, Lavrov’un ağzından net bir şekilde veriliyor:
Gündem hazır değil ve daha da önemlisi, Rusya’ya göre, masanın karşı tarafında oturacak imza yetkilisi belirsiz bir kişinin mevcudiyeti…
Aslında her iki taraf da tarihin farklı sayfalarında takılıp kalmış durumda. Batılı gazeteciler ve siyasetçiler için “her şey 24 Şubat 2022’de” başladı anlatısına karşı, Rusya, “Hayır, bu 30 yıllık bir sürecin sonucu” tezini masaya koyuyor. Lavrov ve Rus diplomasisi için takvim çok daha gerilere, 1990’lara, vaatlerin verildiği ama tutulmadığı o ilk günlere işaret ediyor. NATO’nun doğuya genişlememe vaatleri, Budapeşte Memorandumu’nun çiğnenmesi, 2014’teki darbe… Bunlar Moskova için sadece tarihi olaylar değil, bir nevi ihanetler kronolojisidir. Bu nedenle, bu durum, olası müzakerelerin, sadece ateşkes veya toprak meseleleriyle sınırlı kalmayacağını, Avrupa’nın özellikle de NATO’nun tüm güvenlik mimarisinin yeniden tartışılmasını gerektireceğini gösteriyor.
Rusya’nın müzakere masasına koyduğu bir diğer önemli referans ise Nisan 2022’de İstanbul’da paraflanan taslak metindir. Lavrov, bu metnin Ukrayna’nın kendi teklifi olduğunu ve tarafsızlık, ittifak dışı kalma ve nükleer silahsızlanma gibi maddeler içerdiğini ısrarla vurguluyor. Bu, Moskova’nın “Biz barışa hazırdık, makul bir çözüm de bulunmuştu ama Batı’nın müdahalesiyle Ukrayna masadan kalktı” argümanını canlı tutma çabasıdır. Bu gelecekteki bir barışın asgari şartlarının ne olduğunu da ortaya koymaktadır. Gelinen noktada, Ukrayna ve Batılı müttefikleri için bu şartlar kabul edilemezken, Rusya içinse müzakerelerin başlangıç noktasıdır. İki tarafın pozisyonları arasındaki bu derin uçurum, masaya dönülse bile anlamlı bir ilerleme kaydedilmesinin ne denli zor olacağının kanıtıdır.
Gazeteci Welker’in insani boyuta odaklanan soruları (“50.000 sivil ölümü”, “doğum hastaneleri ve okulların bombalanması”) ile Lavrov’un teknik ve stratejik yanıtları (“askeri hedefler”, “Batı’nın askeri makinesi”) arasındaki uçurum, aslında bu savaşın en trajik yanını ortaya koyuyor. Biri insani dramı görürken, diğeri jeopolitik satrancı konuşuyor. Bu iletişimsizlik sadece bir TV mülakatında değil, tüm diplomatik müzakerelerde de aynen devam ediyor.
Sonuç olarak, Lavrov’un mülakatı, Rusya-Ukrayna barış müzakerelerinin yakın gelecekte neden sonuç üretemeyeceğini özetleyen bir manifestodur. Ortada sadece bir savaş değil, aynı zamanda bir meşruiyet krizi, bir tarih anlatıları savaşı ve Avrupan’nın güvenlik mimarisi mücadelesi vardır. Rusya, Zelenski’nin imza yetkisini sorgulayarak, 30 yıllık güvenlik endişelerini pazarlıkların merkezine koyarak ve İstanbul’daki taslak metni bir ön şart olarak sunarak kendi kırmızı çizgilerini net bir şekilde çizmiştir, daha doğrusu bunu tekrar tekrar belirtmektedir. Batı ve Ukrayna ise bu çizgileri kabul etmenin bir teslimiyet olacağını düşünmektedir.
Lavrov’un mülakatı bize gösterdi ki, barış sadece haritalar üzerinde çizilecek çizgilerle değil, zihinlerdeki duvarları yıkmakla gelecek. Belki de önce, “öteki”nin neden o kadar incindiğini, neden kendisini o kadar güvensiz hissettiğini anlamak gerekiyor. Çünkü, gerçek barış, sadece silahların susması değil, kalplerin ve zihinlerin de susmasıdır. Müzakere masası bir şekilde kurulsa bile, taraflardan çok, masanın etrafında dolaşan geçmişin hayaletleri konuşacak gibi görünüyor.
Görsel: euromaidan.press.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: