Ekonomide rekabet üstünlüğü, sadece düşük maliyetle üretim yapabilmekle sağlanmaz.
Bugün küresel ölçekte mutlak rekabet üstünlüğü, patentine sahip olduğunuz, size özgü teknolojiler sayesinde elde edilir. Bu nedenle kalkınmanın itici gücü üretim değil, buluşlar ve yeniliklerdir.
Gelişmiş ülkelerin ortak noktası da budur: Daha fazla fabrika açmak değil, daha fazla teknoloji üretmek. Çünkü teknolojiye sahip olan, üretimin kârının büyük kısmını da kendi hanesine yazdırır.
- Çin, 1980’lerden itibaren küresel üretim üssü oldu. Ancak yıllarca sadece ucuz iş gücüyle büyüdü. Kendi markalarını yaratmaya başladığında, yani Huawei, Tencent, BYD gibi şirketler teknoloji geliştirdiğinde, gerçek kalkınma ivmesini yakaladı.
- Güney Kore, 1960’larda kişi başına geliri 100 dolar seviyesindeydi. Bugün 35.000 doların üzerinde. Bu dönüşümün nedeni ucuz işçilik değil; Samsung, LG, Hyundai gibi markaların inovasyon gücü.
- Türkiye ise hâlen ihracatının yüzde 40’ından fazlasını düşük ve orta-düşük teknolojili sektörlerden sağlıyor. Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı sadece yüzde 3. Bu nedenle ihracat artıyor ama refah aynı hızla artmıyor.
Ekonomik kalkınma, buluşların ekonomiye kazandırılmasıyla gerçekleşir. OECD verilerine göre:
- ABD, dünya patent başvurularının yüzde 20’sini yapıyor.
- Japonya ve Güney Kore, kişi başına patent sayısında lider ülkeler.
- İsrail, nüfusu sadece 9 milyon olmasına rağmen yıllık 7.000’in üzerinde patent başvurusu yapıyor.
Patent sayısı, sadece bir istatistik değil; aynı zamanda ülkenin teknoloji üretme kapasitesinin göstergesidir. Patentli teknolojiler, küresel pazarda mutlak rekabet üstünlüğü sağlar.
Teknoloji yaratabilen bir toplum için en değerli yatırım, insan kaynağına yapılan yatırımdır. STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) alanlarındaki eğitim, genç nüfusun geleceğe hazırlanmasında kritik rol oynar.
Ancak eğitim tek başına yeterli değildir. Yaratıcı bireylerin var olabilmesi için:
Özgür düşünce ortamı, hukukun üstünlüğü, siyasi ve ekonomik güvence şarttır.
Bir bilim insanı ya da girişimci, ancak kendini özgür hissettiğinde ve emeğinin karşılığını alacağına güvendiğinde yaratıcı olabilir. Aksi hâlde “beyin göçü” hızlanır ve ülke, en değerli kaynağını kaybeder.
İnovasyon, yalnızca laboratuvarlarda değil, hukuk ve siyaset ikliminde gelişir.
- Fikri mülkiyet haklarının korunmadığı,
- Girişimcilerin hukuki belirsizlik yaşadığı,
- Akademisyenlerin özgürce araştırma yapamadığı ülkelerde,
yaratıcılık körelir. Bunun yerine, kısa vadeli üretim ve tüketim döngüsüne hapsolmuş bir ekonomi modeli ortaya çıkar.
Üretim büyüme sağlar; ama kalıcı kalkınma buluşlarla mümkündür. Gelişmiş ülkelerin tamamı üretimden çok buluş yapan ülkelerdir. Dolayısıyla, gelişmişliğe açılan kapı, teknoloji yaratabilen insan kaynağına sahip olmaktan geçiyor. Bu nedenledir ki eğitime yapılan yatırım en değerli yatırımdır. Ancak tek başına eğitim de fayda etmez. İnsanın yaratıcı olabilmesi için kendini özgür ve güvende hissetmesi gerekir. Geleceğe dair umutları olması gerekir. Bu ortam ise ancak gelişmiş hukuk ve siyaset normları ile sağlanabilir.
Mutlak rekabet üstünlüğü, buluş yapabilen, teknoloji yaratabilen sistemi kuran ve bunu koruyabilen toplumların hakkıdır.
Görsel: canva.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: