Hazarların torunları da Musevi miydi? Öyle ya, Hazarların yöneticileri Musevi dinini seçmişti. Torunları da onların bu seçimine sadık kalmış mıydı? Evet büyük çoğunlukla Musevilikte devam etmişlerdi. Bu konuda bir kitap yazmış olan Prof. Dr. Erdoğan Altınkaynak Yahudiliğin Museviliğin bir mezhebi olduğunu ve İsrailoğullarının bu mezhebi benimsediğini yazar. Karay mezhebini ise 8. yüzyılda Anan bin David kurmuştur. Diğer Türk boylarının saldırısından kaçan Hazarların Kırım’a yerleştikleri ileri sürülür.
“Anan Ben David (715 – 795) yaygın olarak Yahudiliğin Karai hareketinin önemli bir kurucusu olarak kabul edilir. Takipçilerine Ananitler deniyordu ve modern Karailer gibi, Rabbinik Yahudi sözlü yasasının (Mişna gibi) yetkili olduğuna inanmıyorlardı.” (1)
Anan “bulut” anlamına geliyordu ancak Yahudiler arasında bu ad yaygın değildi. Babil’den döndükten sonra ahdi imzalayan İsraillilerden biri olan Anan’ın adının sekizinci yüzyılda yaşayan Karay mezhebinin kurucusuna neden verildiği bilinmiyor.
Şalom gazetesinde 9 Ocak 2008 günü yayınlanan bir haberde şu ifadeler yer aldı: “1016’da başlayan Rus baskısı nedeniyle, Karaylar, Litvanya ve Polonya ovalarına göçtü. Kırım’da kalan Karaylar ve Talmud’u benimseyen ‘Kırımçaklar’ yakın tarihe kadar beraber yaşadı. 2. Dünya Savaşı’nda bu Türk Yahudilerinin hemen hepsi Naziler tarafından imha edildi. İstanbul Karayları ise, İspanya’dan gelen Yahudilerden önceki Bizans döneminden kaldıklarını söyler. Galata’da Karaköy mahallesinin ‘Karay Köy’den geldiği söylenir. Tudelalı Benjamin 1176’da Kostantinopolis’te 500 kadar Karay bulunduğunu belirtir. Bugün İstanbul’da ‘Türk Yahudisi’ Karaylardan ancak birkaç aile kalmıştır.” (2)
Prof. Altınkaynak ise Kırım Karaylarıyla ilgili başka bilgiler de veriyor.
“Kırım Karayları, Hazar Türklerinin bakiyeleri olarak bugünkü Ukrayna’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Galiç Bölgesinde; Litvanya’nın Vilnius bölgesinde ve dağınık olarak da Fransa, Azerbaycan (Kafkasya), Türkiye, Rusya, Polonya gibi ülkelerde yaşamakta olan bir Türk halkıdır. Anayurtları Kırım’dır. Günümüzde nüfusları oldukça azalan Kırım Karayları diğer bölgelere ve coğrafyalara buradan dağılmışlardır.
Karaizm mezhebini sadece Türk asıllılar benimsememişlerdir. Karay mezhebini benimsemiş Hintli, Afganistanlı, Polonyalı, Kafkasyalı Karaistler de vardır. Dünyanın değişik coğrafyalarında ve milletleri arasında da bu mezhebi seçenler vardır. Diğer Karaylardan ayırmak için kendilerine Kırım Karay diye adlandırmaktadırlar”… (3)
Karaizm ile Yahudilik yazara göre birbirine karıştırılıyor. Altınkaynak bunu şöyle açıklıyor:
“Bazı araştırmacı ve bilim insanları bilerek veya bilmeyerek Kırım Karay Türklerini ‘Yahudi’ veya ‘Yahudi Türkler’ diye adlandırmaktadır. Kırım Karayları ise bunu kendilerine yapılmış bir hakaret olarak görmektedir. Esasında Yahudilik Museviliğin bir yorumudur. Yani bir mezhebidir ve Yahudilik ile İsrailoğulları birlikte anılırlar.” (3)
Diyeceksiniz ki ha Ali Veli ha Veli Ali, ikisi de Musevi değil mi, ne fark eder? Çok fark ediyormuş.
“Çarlık Rusyası da Tıpkı Osmanlılar gibi dine dayalı bir devletti. Bu yüzden vatandaşlarını da dinlerine göre kaydederdi. Yani hangi ırktan olduğu değil hangi dinden olduğu nüfuslarına kaydedilirdi. Çarlık Rusyası’nda Yahudilerin kimliğine ‘Yahudi’ Karayların kimliğine de ‘Karay’ yazılmaktaydı. Bunun nedeni de Firkoviç ve Seraya Şapşal’ın, Çarlık’a müracaat ederek, kendilerinin, yani Kırım Karaylarının Hz. İsa’yı çarmıha geren Yahudilerden olmadığını, kendilerinin Hazar Kağanlığının varisleri Türkler olduğunu iddia ve ispat etmeleriydi. Bu sayede Çarlık Rusyası’nda Kırım Karayları Ruslara tanınan hakların tamamından yararlanmıştır. Hâlbuki Yahudiler, diğer Hıristiyan ülkelerde olduğu gibi, içinde yaşadıkları ülkenin insanlarına tanınan haklardan yararlanamıyor ve fazladan vergi vermek zorunda kalıyorlardı.
Talmudizm ve Karaimizm arasında her zaman anlaşmazlıklar olmuştur. M.S. 8. asırdan, Karay dininin kurucusu Anan bin David devrinden başlayarak iki din arasında çelişkiler bitmemiştir. Din meseleleri nedeniyle iki topluluk arasında kız alış verişi, evlilik kesinlikle söz konusu değildi. Talmunizmde evlilik bağı olduğunda bile onların dinini kabul etmeleri yasaktı. Talmuda inananlar Karayları ‘dalal’ (dinden sapmış) olarak saymışlardı. Karaylara göre Yahudiler gerçek dinin bozucuları olarak görüldüklerinden kendilerini Yahudi diye adlandırılmalarına şiddetle karşı çıkmaktadırlar.” (3)
Litvanya’nın Trakai kentinde bulunan bir knesset.
Kırım Karay Türkçesi
“Kırım – Trakay (Vilnus) – Galiç diye üç ağzı olan Kırım Karay Türkçesini günümüzde kullanan ve bilen yok gibidir. Uzun süre Rusça’nın etki alanında kalmaları dillerini unutmalarına sebep olmuştur. Toplum olarak da her geçen gün azalmaları, onların müzelik halklar sınıfına girmelerine sebep olmuştur. Her ne kadar Kırım Karayları Hazar Kağanlığının bakiyeleri olsa da onların Kırım’a gelip yerleşmeleri, Firkoviç ve Firkoviç’ten sonra değişik bilim adamlarının, Kırım Karaylarının kutsal mekânı, Balta–Tiymez Ormanı içindeki mezarlıkta yaptıkları araştırmalar neticesinde elde edilen bilgilere göre, milattan öncelere dayandığı ortaya çıkmıştır.
Kırım Karaylarından bazı gruplar değişik tarihlerde ve nedenlerle Kırım’dan göç ederek başka yerlere yerleşmişlerdir. Bizanslılar döneminde Bizans – Hazar ilişkileri, II. Jüstinien ile evlenen Hazar Prensesi Thedora ve Hazar Kağanlığı’nın prensesi Çiçek Hanımın Bizans İmparatoru V. Konstantin ile evlenmesiyle gerçekleşmiş ve Karaylar İstanbul’un Karaköy (Karayköy) semtini kurmuşlardır.
İlk göç 1246 tarihli Galiç göçüdür. 1395 tarihinde bir grup Kırım Karay Kafkasya’ya göç etmiştir. Şimdiki Litvanya’da yaşayan Kırım Karaylar 1396 -1398 yıllarında 400 aile olarak Prens Vivot tarafından Kırım’dan davet edilmiş ve yerleştirilmişlerdir. Burada çiftçilik, bağ bahçe işleri ve nakliyecilik işleri ile uğraşmışlardır. Mısır’da bulunan Karayların buraya nasıl ve ne zaman gittikleri hakkında bir bilgimiz yoktur.
Kırım Karaylarının değişik prenslikler veya devletler tarafından topraklarına davet edilmeleri ve onlara birtakım imtiyazların tanınmasını şöyle açıklayabiliriz. Kırım Karayları Kale muhafazalarında tecrübeli ve iyi yetişmiş birer askerdir. Barış zamanlarında herkesle rahatça ve hoşgörü içinde diyalog kurabilen ve üretimi iyi bilen yetenekli insanlardır. Her şeyden önemlisi de ihanet etmeyi bilmeyen sadık yurttaşlardır. Nitekim Bizans İmparatorluğu döneminde İstanbul’un bazı kapılarının muhafızlığını Hazar Kağanlığından gelen askerler yapmaktadır. Kırım Hanlığının önemli işlerini Kırım Karayları yapmaktadır. Stratejik tutukluların Çift Kalede muhafazası da Kırım Karaylarına bırakılmıştır. Çarlık Rusyası ordularında Bazı Kırım Karay Türkleri önemli mevkilere gelmiş, Çar Nikola da Bahçesaray’ı, Çift Kale’yi ve Kezleve’yi ziyaret ederek Çift Kale’deki Kırım Karay Misafirhanesinde ikamet etmiştir. Bu da onlara karşı duyulan bir güvenin ifadesidir…
Kırım Karayları bugün kendilerini tanıtırken de Rusça olarak ‘mı Karaimu Türkov’ (Biz Karay Türküyüz) derler.” (3)
Karay dili
“Karayların konuştuğu dil Kıpçak Türkçesi grubuna dahildir. Karay kültüründeki Kıpçak Türk karakteri Güney Rusya’da Kıpçak stepleri denilen bölgede yaşayan Karayların atalarının Türkçe konuşan diğer halklarla karışmış olabileceğini akla getirmektedir…
Karaylar ibadetlerinde Karay Türkçesi konuşur. Karay Türkçesinin Troki (Trakay), Kırım ve Haliç-Lutsk şeklinde üç ağzı bulunmaktadır. Karay dili kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan dillerden biridir. Karayca konuşanların sayısı 5000 kişiden azdır.” (4)
Karaycayı anlayabilecek misiniz?
Kendi dillerinden Karaylar Litvanya’ya gelişlerini şöyle anlatıyor:
“Vatat Biy sofunda ondórtúnčú yúzyïlnïn da bašlaýïnda onbešinči yúzyïlnïn tirildi, yomaxlarïna kórà bar dunyanïn ol keltirdi karaylarnï Krïmnïn yanïndan, Kara Tengiznin yanïndan, da olturyuzdu karaylarnï bunda Troxta. Berdi karaylarya kóp yer ki bolyey nesindàn tirilmà karaylarya.” (4)
Karaim sözcüğünün kökeni
“Karaim kelimesinin kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. Karay kelimesi İbranicede okumak anlamına gelen ‘Karai’den gelmektedir. Sâdece yazılı Tora’yı, Eski Ahit’i otorite kabul ettiklerini ve genel Yahudi kitlenin benimsediği diğer Tevrat yorumlarını göz önüne almadıklarını imā eden bir ifade olduğu da söylenmiştir. İbranicede çoğul takısı ‘im’ getirilerek Karaim şeklinde telaffuz edilir.
Bir diğer görüşe göre 10. yüzyılda Bizans’tan Hazar ülkesine sürgüne giden ve Museviliğin Karai mezhebine bağlı olan insanlar, Hazar Devleti sınırları içinde kalan Kırım topraklarına yerleştirildi. Hazar hakanının Musevi inancını kabul etmesiyle, Karai mezhebi, Kırım’da yaşayan Türkler arasında da yayılmaya başladı. Bu inancı kabul eden Türk toplulukları, ilerleyen yıllarda ‘Karaim’ adıyla anılmaya başlandı.” (4)
En kalabalık Karay topluluğu Litvanya’da
“Karayların bugün en kalabalık yaşadıkları ülke olan Litvanya’daki geçmişleri 14. yüzyılın sonlarına dayanır. 1397 ile 1398 yıllarında Karadeniz kıyılarına giden Büyük Litvanya dükü Vytautas, buradan ülkesine Müslüman ve Musevi Kırım Tatarı göçmenlerle döndü. Çoğunluğu Müslüman olan bu göçmenlerin arasında bulunan 380 Musevi, Karay ailesinden 300 kişi Vytautas’in Trakai’deki sarayına yerleştirildi. Litvanya’daki Karayların sayısı zamanla artarak 5 bin kişiyi buldu. Karaylar saraya giden yol boyunca ağaçtan yapılmış ahşap evlerde yaşar, dinī ayinlerini Knessa denilen sinagoglarda yaparlar.
Bugün Litvanya’da yaşayan Karayların sayısı yıllar içinde kuşaktan kuşağa azalarak Litvanya’ya gelişlerinin 600. yılının kutlandığı yıl olan 1997’deki sayıma göre 257’ye düşmüştür. Bunlardan 138’i başkent Vilnius’da, 65’i Trakai’de (okunuşu Trakei), gerisi de daha az sayılarda ülkenin öteki bölgelerinde yaşarlar. Karaylar’dan pek çok Türkolog yetişmiştir. Seraya Şapşal, Firkoviç, Gabay bunlar arasındadır.” (4)
Türkiye’de Karaylar
Türkiye’deki Karaylara ilişkin başka bir kaynaktan bilgi aktaralım.
“Bizans ile Hazar Türkleri arasındaki yakın ilişki sebebiyle Anadolu’da Karaylar uzun bir tarihi dönemden beri yaşamaktadır. Bu ilişki Osmanlı döneminde de devam etmiş ve Anadolu’da seksene yakın Karay cemaati yaşamaya başlamıştır. Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra önde gelen Karay cemaatlerinin merkezi İstanbul haline gelmiştir. İstanbul’daki en uzun ömürlü Karay cemaati Hasköy’de yaşamıştır…
Çıksalın’da Seferad mezarlığının yanında bir duvarla ayrılmış Karay mezarlığı bulunmaktadır. İstanbul’da halā Hasköy semtinde faaliyette olan Karay Sinagogunun 1000 yıla yakın bir tarihi vardır. İstanbul’daki Karaylar genelde kendi aralarında Bizans-Rumcası (Antik Yunanca), Latince, Kırım Karaycası ve İbranice karışık Karaitika adını verdikleri Judeo-Yevanit (Yunanca) bir dilde konuşurlar.” (4)
Kafanızı karışmak için değil ama Karaylar ile ilgili önemli bir çalışma yapmış olan Timur Kocaoğlu’nun Karay The Trakai Dialect başlıklı yapıtından bir bilgi aktarmazsam olmayacak. Kocaoğlu bu değerli çalışmasının “arka kapağında, Karay Dilinin dünyada kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan dillerden biri olduğu ve yaklaşık 50 bin Karaylıdan 2000’e yakınının Türk asıllı olduğu bilgisi verilmiştir. Asıl önemli olanı ise Karayca konuşanların 50 kişiden az olması bilgisi” (5) yer almaktadır. Yani Karayların yukarıda da yinelendiği gibi tümü Türk değilmiş. Bunu bilmek de önemli. Çünkü ben de yeni öğrendim ki Karaylar denince yalnızca Musevi Türkler anlaşılmıyormuş. Aynen Sünni mezhebi denince yalnızca Araplar anlaşılmıyorsa Karay denince de yalnızca Musevi Türkler anlaşılmamalı.
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
Manşet fotoğrafı: Geleneksel giysileri içindeki erkek Kırım Karayları, 19.yüzyılda. Auguste Raffet, 1837.
1- https://en.wikipedia.org/wiki/Anan_ben_David
3- Prof. Dr. Erdoğan Altınkaynak, 2018, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/446700