Gazeteci Ümit Aslanbay, blog.demokrasiicinbirlik.com sitesinin yerel seçimler sonrası ortaya çıkan manzara ve muhalefetin durumuyla ilgili sorularını yanıtladı:
-Yerel seçimlerden sonraki süreç demokrasi güçlerinin birliğine olan ihtiyaç açısından ne tür olanaklar içermektedir?
-Son yerel seçimlerin ortaya çıkardığı gerçek, sosyalist solun etkileyebileceği seçmenin, muhalefetin ana gövdesi olan CHP’ye yöneldiğidir. Bu noktada bana göre, CHP’nin siyasi prangalarını teşhir etmek, eleştirmek ayrı, muhalefete muhalefet etmek ise ayrıdır.
Ana muhalefet olarak beliren ve seçmen nezdinde AKP’yi yenebilecek tek güç olan partiye muhalefet etmek, son bir tehlikeli viraj daha almak üzere olan iktidara yol açmaktır. Çoğunluk seçmen için de bundan başka bir anlamı yoktur. Bu nedenle, örneğin TİP’in, yerel seçimlerde özellikle CHP’yi hedeflemesi, ona oy getirmekten daha fazla sempati kaybetmesine yol açmıştır. Oysa yakıcı sorun, buradaki sorularınızda belirtildiği gibi demokrasi güçlerinin birliği ya da ittifakını sağlayabilmektir. Tek ve gerçek hedef budur.
Ayakta kalmak adına, kendimize ait “küçük lüks ve dokunulmaz grup alanlarını” korumaya çalışmak olmamalı. Çünkü, sosyalistlerin içinde olduğu demokrasi güçlerinin birliği sağlanamazsa, “korumaya” alınmaya çalışan bu alanların, sosyalist solun ayağa kalkması ve genişlemesi açısından tam tersi sonuç vereceği, hiç bir şeyin değişmediği çok kısa zamanda görülecektir. Sosyalistlerin bütün Türkiye’deki geçmiş deneyleri bunu göstermektedir.
-Farklı mücadele alanlarının birbirini güçlendiren bir ittifak zemininde bir araya gelmesi, bunun var olan ittifakları da güçlendiren bir dizilişi nasıl sağlanabilir?
“Demokrasi için birlik” meselesinin esas sorusu bu ikinci sorudur. İlk sorunun yanıtını ve çözümünü de içinde barındırır. Aslında bunu sorarken, iki ayrı soruya da yanıt arıyoruz. İlki ve öncelikli olanı, sosyalist solun birlikteliğidir. Sosyalist sol kendi içinde bunu yapamazsa, en geniş demokrasi cephesi kurmanın öncüsü ya da motoru olmak iddiası olamayacağı gibi, tek tek dağınık haliyle dikkate değer, muhattap alınacak bir güç de olmayacaktır.
Bu anlamda “birlik” ya da “ittifak” sorunu, bir doktrin değil yöntem sorunudur. “İttifakları güçlendirilen dizilişi” sağlayabilmek için yapılacak ilk iş, öncelikle sosyalist sol parti ve hareketlerin (EMEP, Sol Parti, TİP, TKP başta olmak üzere, çünkü seçimlere tek başına girme yeterliliğini kendinde gören partiler) tümünün arasındaki doktriner tartışma ve ayrılıkların bir kenara bırakarak (bu anlamda kayıtsız şartsız), ön yargısız sadece birlik ve ittifak için bir araya gelmeleri ve bu birliği sağlamaları gerekmektedir.
Bu dört parti başta olmak üzere, sosyalist sol ve hareketler kendi içinde birlik ve ittifakı sağlayamıyorsa, DEM ile ya da CHP ile tek tek yapacakları her türlü birlik ve demokrasi ittifakı boşa gidecektir, bireysel kalacaktır. Baştan güçsüz düşecektir. Sosyalistlerin ağırlığını değil, ittifak önerdiği parti ya da gruba siyasi anlamda teslimiyetini, bağımlılığını getirecektir. Bu ise ‘sosyalist sol’un prangalı olmakla eleştirdiği DEM ve CHP gibi kendi ayağına gönüllü pranga vurmaktır.
‘Sosyalist sol’un, tek tek partiler olarak, kendi dışında bir partinin cebine girmeyi kabul etmesi, bu adına ne denirse densin, bireyseldir. Demokrasi birliğinin uzağında kalır ve sosyalist sol adına etkisizdir.
Bugüne kadar, her ne kadar adına “Türkiyelileşmek” dese de, Kürt hareketinin bir partisi olan son adı DEM ile yapılan “ittifaklar” da tam anlamıyla böyledir. Ya milletvekili olarak bireysel (kendine ya da partiye) kazanç elde edilmiş, karşılığında gerçek sosyalist alternatif gölgelenmiş ya da TİP örneğinde olduğu gibi popüler jargona itibar edilerek, kişisel beceri ve hitabet ön plana geçirilmiş, sosyalist perspektiften uzaklaşılmıştır. Nitekim TİP, başarılı olsa da bu açıdan prangalıdır, gittiği her yere prangasını taşımaktadır.
Sosyalist sol esas olarak kendi içinde birlik-ittifakı sağlayabilirse, önce DEM’e ve CHP’yi, giderek ağırlıklı olarak genişleyecek ittifakın içine alabilir. Geniş demokrasi cephesinin de öncülüğünü yapar. DEM ve CHP’ye birlik, ittifak çağrısında bulunabilir. Bu aşamada DEM’den beklenen ise ön yargısız ve “ama” demeden bu ittifaka katılması, ittifakın içinde eriyerek kaynaşması, ayrılmaz bir parçası olmasıdır. Kendi belirlediği “Türkiyelileşmek” hedefine bu yolla ulaşabilir, memleketin bir yarısından tepki görmek yerine onlara kucak açabilir.
Burada, DEM’in, demokrasi birliği için hesaplaşacağı yerlere hesaplaşması, yollarını kesin olarak ayırması, ‘sosyalist sol’da da DEM’e rezervli bakanların, bu rezervlerini kaldırmaları ve bireysel çıkarlar değil, ilkesel temellerde birlik ve ittifakı sağlamaları gerekmektedir.
Ancak bu belirtildiği gibi öncelikle ‘sosyalist sol’un birlikteliğini sağlamaktan geçer. Aksi her ters aksiyon cılız kalır. Bu nedenle de, demokrasi için birlik ve ittifak sorununu bir YÖNTEM sorunu olarak görüyorum. Bu yöneltilen soruda gayet yerinde vurgulandığı gibi bir “DİZİLİŞTİR”…
Bunun başarılı örneklerini, kim ne derse desin Fransa seçimlerinde (ilk sosyalist Başbakan Leon Blum simge olmuştur. Bizde de neden üç fidan olmasın?), İngiltere’de son olarak yükselen anti-faşist mücadelede başarılmıştır. Üstelik burada öncülüğü yapan, Troçkist İşçi Partisi’dir… Bu mücadelelerin hepsi de bugün birinci parti haline gelen kabaca bizdeki CHP’ye benzetilebilecek İşçi Partisi’nin eteğinde gelişmiştir. Ki bu da sorunun neden doktriner olmadığını gösterir.
-Seçim ittifaklarını aşan ve toplumsal muhalefetin tabanını genişleten ittifakların temel mücadele araçları, hedefleri, taktikleri ve örgütlenme biçimleri neler olmalıdır?
-Demokrasi ve seçim ittifakları ancak bu sayede genişleyen muhalefet tabanının içinde yer alarak güçlenir. Bunun en net örneği, 1974’de ‘sosyalist sol’un Ecevit’e rağmen, yükselen muhalefet dalgasının üzerine oturarak, Ecevit’in CHP’si ile zirve yapmasıdır. İşin ilginci ülkenin en büyük siyasi partisi olan CHP de, “toprak işleyenin, su kullananın”, “Bu düzen değişmelidir” gibi sosyalist sloganlarla bu dalganın üzerine oturmuştur.
Bugünkü sorunumuz CHP’ye kuru ya da doktriner muhalefet yapmak değil, faşizme karşı en geniş cepheyi oluştururken, cephenin içinde yer alarak sosyalist muhalefeti yükseltmek, yükselen dalganın üzerinde ‘sosyalist sol’un gerçek alternatif olduğunu gösterebilmektir.
1974 seçimlerinden önce, dağa taşa “Karaoğlan geliyor”, “Bu düzen değişmelidir” diye yazılar yazdık. CHP mitinglerinden dışarı atıldık, kafamızda sopalar kırıldı ama o yükselen aksiyonun içinde olduk, içinde kaldık. CHP kontrolündeki Halkevleri’nde birlikte çalıştık. Hâlâ, ülkenin entellektüel motoru sosyalist soldur.
Geçenlerde kaybettiğimiz Genco Erkal gibi bir sanatçı açıkça sosyalisttir. Böyle bir birlik onları da devreye sokmamızı, onlara çağrı yaptırmamızı sağlar. Aksini yapmakta ısrar edersek, küçük grup alanlarımızda kalmanın lüksüyle ya da birilerinin cebine girerek sesimizi duyurmaya çalışacağız.
Dostluk ve Dayanışma, yöntemin iki kilit sözcüğüdür.
Ümit Aslanbay’ın Medya Günlüğü’nde yayınlanan yazıları:
https://medyagunlugu.com/becerikli-bay-kemalin-masasi/
https://medyagunlugu.com/liberal-aldanmaz/