Prof. Dr. Barış Bahçeci (*)
Yaklaşık yüz yıl önce Türkiye’de evli kadınların kocalarının izni olmadan pasaport alıp alamayacakları tartışılıyordu.
Bu tartışmayı yürütenlerin ve sonraki kuşağın hayat çizgilerindeki şaşırtıcı değişim konuyu sadece bir tarihsel anı olmaktan çıkarıyor. Hele hele, geçen yüzyılda yapılan tartışmada ileri sürülen gerekçelerin günümüz Türkiye’sinde halen ileri sürüldüğünü dikkate alırsak… Buna Talât Paşa gibi tarihsel kişiliklerin gölgede kalan rollerini de eklersek, konu daha da ilginç bir hâl alıyor.
Evet, hep başka konularla anılsa ve pek bilinmese de, Talât Paşa 19 Temmuz 1914 günü, kamuoyuna açık bir biçimde, kızlarla erkeklerin beraber (karma) eğitim görmesini savunan ilk liderdi. Benzeri bir siyasi iradeyi ikinci kez 1924 yılında Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’da göreceğiz. Ancak meşrutiyet dönemine dönersek, Talât Paşa’nın anaokullarından üniversiteye kadar kızlar için bir okullaşma hedefinin arkasında durduğunu söyleyebiliriz. Bu kolay olmamıştı. Çünkü aynı parti (İttihat ve Terakki) içinde 1914’te başbakan (sadrazam) olan Sait Halim Paşa, kadınların örtünmeyi terk etmek, erkeklerle bir arada bulunmak ve Batılı kadınlar gibi yaşamak istemesini eleştiriyordu. İttihat ve Terakki Milletvekili (ve daha sonra CHP’den 1949 yılında başbakan olacak) Şemsettin Günaltay ise, 1917’de Meclis kürsüsünden Talât Paşa’ya üstü kapalı karşı çıkarcasına, kızların eğitiminin aile ve çocuk bakımı ile sınırlı olması gerektiğini, kadınların toplumsal hayatta daha fazla bir yer edinmemesi gerektiğini söylemekteydi.
İşte kadın hakları konusunda İttihat ve Terakki içinde bile böyle bir ayrışma yaşanırken, Parlamento gündeminde ilginç bir soru belirdi ve iki yıl boyunca da ateşli tartışmaları beraberinde getirdi. Her şey, 1916’da Osmanlı Parlamentosunun alt kanadı olan Mebusan Meclisi tarafından kabul edilen Pasaport Kanunu tasarısıyla başlamıştı.
Tasarıya göre evli kadınların pasaport alması kocalarının izni şartına bağlanmıştı. Tasarının kanunlaşabilmesi için Parlamentonun üst kanadı olan Ayan Meclisi (Senato) tarafından da kabul edilmesi gerekiyordu. Ancak Ayan Meclisi bu sınırlamayı kaldırılarak tasarıyı geri göndermişti. Bunun üzerine Mebusan Meclisinde İttihat ve Terakki listelerinden seçilmiş milletvekilleri arasında 3 Aralık 1917 günü ateşli tartışmalar yapıldı. Bu tartışmalarda ileri sürülen görüşlere hâlâ rastlayabildiğimiz için kısaca örneklendirmekte fayda var.
Kadınların pasaport alma hakkını kocalarının iznine bağlanmasını savunanlardan biri, bugün Suriye sınırları içinde kalan vilayetlerden, Deyr-i Zor Milletvekili Mehmet Nuri’ydi. İslam hukukuna göre kadınların yurt dışı bir yana, evlerinden çıkmaları dahi doğru olmadığına göre, kocalarının izni olmadan pasaport alamazlardı. Denizli Milletvekili Mehmet Sadık ise yaratılış gereği erkeğin kadın üzerinde bir üstünlüğü ve egemenliği olduğunu söylüyordu. Pasaport için koca izni, namus hissinin bir gereğiydi. İstanbul Milletvekili Hacı Şefik Bey de anonimleşmiş bir anlatıyı yinelemişti: Osmanlı Devletinde erkeğin kadına üstünlüğü şükredilecek bir statüydü ve bazı Avrupalılar, Osmanlıya özenerek keşke biz de kadınlarımıza hâkim olsaydık da çocuklarımızın babalarının kim olduğunu bilseydik demektedirler. O dönem İttihat ve Terakki’nin, daha sonra ise CHP’nin liberal kanadında olduğu kabul edilen Ahmet Ağaoğlu ise, Hacı Şefik Bey kadar ileri gitmese de, Fransız Medeni Kanununa göre de kadının, kocası ile beraber bulunmak zorunda olduğunu söyleyerek bu yasağı destekleyecekti.
Karşı cephede ise İttihat ve Terakki’nin aynı yıl Stockholm’de toplanan Sosyalist Kongreye temsilci olarak gönderdiği milletvekillerinden Salah Cimcoz vardı. Meclisi kadın düşmanlığı ile suçladı ve savaş koşullarında vatandaşlara yükümlülük getiren kanunlarda da kadınların daha ağır yük altında bırakıldığını savundu. Cimcoz’a göre, kocasının izni olmadan Avrupa’ya giden bir kadına karşı boşanma dışında bir tepki verilmemeliydi. Ne var ki bu azınlık görüşüydü ve Mebusan Meclisi bu yasağı yeniden kabul ederek tasarıyı yeniden Ayan Meclisine yolladı.
Bu tartışmaya 24 Aralık 1917’de yeniden taraf olan Ayan Meclisinde tanıdık yüzlerle karşılaşıyorduk. Padişah V. Mehmet Reşat’ın dünürü olan (İttihat ve Terakki’nin eski başbakanı) Sait Halim Paşa ve Damat Ferit Paşa yasaktan yanaydı. Hatta Damat Ferit, konuyla ilgili Şeyhülislamın fikrinin alınmasını savunuyordu. Dahası hükümetin de yasaktan yana olduğunu (1938’de TBMM başkanı olarak göreceğimiz) dönemin içişleri müsteşarı Abdülhalik Renda’nın ağzından duyuyorduk. Demek ki 1914’te kadın hakları açısından o tarihi konuşmayı yapan Talât Paşa da bu yasağa karşı direnç göstermemekteydi. Buna rağmen çoğunluğu İttihat ve Terakki döneminde atanmış Ayan Meclisi yine de ilk kararında ısrar edecek bu yasağı kabul etmeyecekti.
Evli kadınlar için pasaport sorununun bundan sonrası da çekişmeliydi. Ayan Meclisinin de önceki kararında ısrar etmesi üzerine konu Mebusan Meclisine geri döndü. Ancak araya giren I. Dünya Savaşı yenilgisi ve çalkantılarla konu önemini kaybetti ve 24 Ekim 1918’de Mebusan Meclisi, Ayan Meclisi kararına uyarak yasağı kaldırdı. Ne var ki artık ülke gündemi tamamen değişmişti ve artık konuşulan teslim ve işgal koşullarıydı. Nitekim altı gün sonra Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanacaktı.
Şimdi bir de sonrasına bakalım…
Mebusan Meclisinde kadınlar için pasaport yasağını savunan milletvekillerinden Mehmet Sadık’ın oğlu Selahattin Pınar, ilk Türk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale ile evlendi. Yasağı savunan bir diğer milletvekili Ahmet Ağaoğlu’nun kızı Süreyya Ağaoğlu ise Türkiye’nin ilk kadın avukatı oldu. Daha önemli bir an, Süreyya Ağaoğlu’nun Ankara’da yanında bir erkek olmaksızın lokantada yemek yeme çabasına babası tarafından izin verilmemesi, ancak Atatürk tarafından desteklenmesiydi. Bu da bize liderliğin belirleyici sonuçlarını gösteriyor. Talât Paşa’nın müsteşarı Abdülhalik Renda, 1917 yılında hükümet adına kadınlara pasaport yasağını savunurken, Atatürk döneminde milletvekili ve bakanken tam tersi çizgide yer alacaktı. 1917’de İttihat ve Terakki milletvekili olarak kadınlar için konan yasağa karşı çıksa da başarılı olamayan Salah Cimcoz ise, 5 Aralık 1934’te bu kez kadınlara milletvekili seçilme hakkı veren anayasa değişikliğine evet oyu veren CHP milletvekilleri arasındaydı.
(*) Bu yazı, Barış Bahçeci, Türk Hukukunda İkinci Meşrutiyet (1908-1920) Panaromik Bir dönem İncelemesi (12 Levha 2023) künyeli kitaptaki bilgilerden özetlenmiştir.