Mehmet Bey seksenini geçmişti ama hem dinçti hem de cin gibiydi.
Her sabah erkenden kalkar, kahvaltıyı hazırlar, hep gülen yüzüyle eşinin ve torunlarının gününü aydınlatırdı. Evin alışverişini de o yapardı. Kahvaltısını yaptıktan sonra evden çıkar, uzun uzun yürür, mahallenin en uzak kahvesinde biraz oyuna takılır, ikindiye doğru elinde alışveriş torbalarıyla döner, camın önüne oturup işten dönecek çocuklarını gözlerdi.
O gün Mehmet Bey oturduğu koltuktan kalkıp dışarı çıkmaya niyetlenince eşi nereye gittiğini sordu. “Ekmek almaya” cevabına şaşırarak “Aldın ya” dedi. Bu kez şaşırma sırası ondaydı. “Daha evden çıkmadım ki ekmek alayım” dedi. Karısı mutfağa gidip ekmekleri getirdi. Fırından çıkar çıkmaz alıp geldiği için hâlâ sıcacık olan 2 ekmeği uzatarak “Kim getirdi bunları öyleyse?” diye sordu.
Bu konuşma sağırlar diyaloğuna dönüştü…
Mehmet Bey her günkü gibi sabahtan evden çıkıp gitmişti ve döndüğünde de eşi herhangi bir gariplik fark etmemişti. Oysa şimdi ne gittiğini ne de geldiğini biliyordu. Kızı işten gelince annesi heyecanla durumu anlattı. Şaşkına dönen kızı da kendi bildiği kadarıyla babasının aklını test etti. Aklı başındaydı ama o günün birkaç saatini hiç hatırlamıyordu.
Kızı babasını alıp her zaman gittiği kahveye götürdü. Arkadaşları hâlâ oturuyordu. Mehmet Bey’in o gün de her zamanki gibi geldiğini beraber kâğıt oynadıklarını sonra da her zamanki saatinde oyundan kalkıp gittiğini, durumunda sıra dışı bir şey fark etmediklerini söylediler. Sonra fırına uğradılar. Fırıncı da bir gariplik fark etmemişti.
Mehmet Bey söylenenlere inanamıyordu. “Aklımı mı kaybediyorum” acaba diye düşünüyor ama kendince kontrol edip aklında bir kusur bulamıyordu. Ancak evden çıkıp geri döndüğü zamana ait 3-4 saat hafızasında yoktu. İzi bile yoktu. Yaptığını söyledikleri hiçbir şeyi hatırlamıyor, kahvede oyun oynayanın, ekmekleri alıp eve getirenin kendisi olduğuna inanamıyordu.
Eve dönmeden kızı onu mahallenin dispanserine de götürmüştü. Acilin doktoru muayene etmiş, tansiyonunu ölçmüş, hafıza testi bile yapmış ama hiçbir bozukluk bulamamıştı. Bir de bir nöroloğa gösterin, dediği için konu bana intikal etmişti.
Mehmet Bey’i tanırdım. Gelişen durumu anlatılan haliyle dinleyip, ayrıntılı nörolojik muayenesini de yaptıktan sonra yakınlarına “Yok bir şeyi, hiç merak etmeyin” dedim. Kendisine de olup bitenin ne olduğunu anlattım. “BT, MR falan yapılmayacak mı?” ısrarına dayanmak mümkün olmadığı için MRI da yaptırdım. Umduğum üzere, beyin görüntülerinde de bir şey yoktu.
“Transient Global Amnezi” yani hafızanın bütünüyle ama geçici olarak kaybedilmesi insanın hayatında bir kez başına gelebilecek bir şeydir yani tekrarlamaz. Bu garip durumun adındaki “geçici” lafından da anlaşılacağı üzere, hemen her şeyin unutulması sadece birkaç saatlik bir yaşam dilimi içindir. Geçici demek sonra hatırlanıyor anlamında değildir. Bu dönem dışında başka bir unutkanlık dönemi olmayacak anlamındadır.
Aslında bu sorun unutkanlık dediğimiz şeyden biraz farklıdır. Çünkü unutmak, öğrenilmiş olan yani beynin kayda geçirmiş olduğu bazı şeylerin silinmesidir. Oysa bu ve benzer bazı durumlarda beyin o dönemi hiç kaydetmemektedir, dolayısıyla da hatırlayacak bir şey yoktur.
Yanlış anlaşılmasın diye tekrarlıyorum: Var olan kayıt silinmiş değil, kayıt hiç yapılmamıştır. Tıpkı bir kaza geçirip (öncesine ve sonrasına ait bir hafıza kaybı olmadığı halde) o kaza anını hiç hatırlayamamak gibi. Olağanüstü durumlarda travmanın etkisiyle beyin o sırada kayıt yapamaz çünkü.
Fiziksel bir travma geçirenlerin beyninde oluşan bir harabiyete bağlı olarak gelişen hafıza kaybı ise bambaşka bir sorundur. Beyinde oluşan hasar bilgilerin depolandığı alanları kapsarsa yani veri deposu olan hafıza merkezi etkilenmişse eskiden öğrenilen şeyler artık hatırlanamaz. Buna “geriye dönük hafıza kaybı” denir. Bazen de tersine, eskiden öğrenilenler korunmuştur ama yeni şeyler öğrenilemez olmuştur ki buna da “ileriye yönelik hafıza kaybı” denir. Bunlar gerçekten hafıza kaybıdır.
Ancak yineliyorum; öncesi ve sonrasına ait bir sorun yokken sadece travmatik olayın gerçekleştiği zaman dilimini hatırlayamamak, var olan depodan veri kaybetmek değildir. Harap olan beyin bölgesi yüzünden depoya yeni veri ekleyememek yani öğrenememek de değildir. Buraya lütfen dikkat; beyinde bir harabiyet olmadığı halde, ani ve önemli durum sırasında geçici olarak veri girişi durduğu için o sırada olup bitenleri bilememektir. Sadece sınırlı bir zaman için elbette.
Ancak kaza anını hatırlamamaya benzettiğim “Transient Global Amnezi”de kayıt yapmayı engelleyecek bir travma falan söz konusu değildir. Garip olan da olağanüstü değil olağan bir zamanda gelişmesidir zaten. Böyle “belli bir süre boyunca kayıt yapma kusurunun” nedeninin beyin damarlarıyla ya da epileptik nöbetlerle ilgili bir şey olabileceğine ilişkin savlar vardır ama kanıtlanamamıştır. O yüzden de “Transient Global Amnezi” beynin çok dikkat çekici ama önemsiz sorunlarından biri çekmecesinde yerini almıştır
“Geçici Tam Bellek Kaybı” gerçekten de geçici bir durumdur. Ancak sıradan bir zaman diliminde oluşan bu sıra dışı durum başına gelen için çok şaşırtıcı ve oldukça ürkütücüdür.
Bu kısmını da tekrarlamak istiyorum: “Geçici Tam Bellek Kaybı” tehlikeli bir durum değildir. Gelmekte olan bir belanın öncüsü, habercisi, belirtisi değildir. O yüzden bunamayla da alakalı değildir.
Bunama ise çağımızın en korkutan belalarından biridir. Ancak korkunun ecele faydası olmadığı nasıl kesinse, bunama korkusunun da gereksiz yere pompalandığı da o kadar kesindir. Gene de korku dağları bekler kapsamında “Bunamamak için ne yapalım?” sorusu hiç sönümlenmediği için bir beyin doktoru olarak olağan cevabımı yineliyorum:
1- Bedeni diri tutmak için yapılması gerekenlerin aynısı beyin için de geçerlidir: Düzgün beslenmek, şeker, sigara, alkol, esrar vb. zehirlerden uzak durmak ve de oturarak yaşamamak, hareketli bir hayat sürmek. “Doğanın kanunudur; çalışmayan demir paslanır.”
2- Bedenden farklı olarak aklı diri tutmak için merakı diri tutmak gereklidir. Süregen merak sürekli öğrenmeyi sağlar. Öğrenmeyi sürdüren akıl da taze kalır. “Merakını körelterek aklını nadasa bırakan çürümesine de katlanır.”
3- Bulmaca çözerek, dizi izleyerek, oyun/kumar oynayarak ya da vitamin hapı yutarak hafıza tazelenmez. Eskiden öğrendiğini ha bire yineleyerek değil, yeni şeyler öğrenerek tazelenir. “Yeninin peşinde koşmayan eskimeye razı olur.”
4- Bunuyorum galiba, ya bunarsam… kaygısı bunamanın davetiyesi sayılır çünkü müzmin stres yaratır. Stres, dertli olmak değildir, dertlerle baş etmeyi bilmemektir. “Stres hastalık davetiyesidir.”
5- Zaman geçtikçe beden gibi beyin de doğal olarak yaşlanır. Ancak gezen gören, yapan eden, okuyan öğrenen, her açıdan geç yaşlanır. “Ne yaparsan yap ama bekleme, şimdi yap”
Ekmek ve unutkanlık konusu daha çok su kaldırır ama bu seferlik bu kadarı yetsin.
Mehmet Bey’in sağlıklı ömrü ve hafıza sorununun geçiciliği gibi yolunuz uzun ve engebeleriniz kolay aşılır olsun.
Görsel: hindustantimes.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: