Martha (*) ile tanışıklığım 2000’li yılların ortalarına dayanıyor.
O zamanlar İstanbul’da Kavrakoğlu Management Institute’da ağırlıklı olarak Avrupa Birliği (AB) eğitim projeleriyle ilgileniyordum. AB’nin fonladığı projelerden birisi de inovasyon laboratuarları (i-Lab) kurmak ve işletmekti. Proje liderimiz de İngiltere’deki Worchester Üniversitesi’ydi. Bizim projedeki görevlerimiz arasında Türkiye, Romanya ve Polonya’da üç adet i-Lab kurmak da vardı.
Projenin bize düşen bölümünü hızla gerçekleştirdik ve İngiltere’de incelediğimiz birkaç i-Lab’den edindiğimiz bilgilerle ilk i-Lab’i İstanbul’da kurduk. Bu arada projenin İngiliz ortağı eğitim materyalleri ve el kitapçığı da oluşturmuştu.
Proje kapsamında ilk uygulama İngiliz, Yunan, Romen ve Polonyalı partnerlerimizin de katılımıyla İstanbul’da yapıldı. Bu uygulama esnasında da i-Lab kolaylaştırıcı (facilitator) eğitimleri de verildi. Bu eğitimlerin içerisinde i-Lab’lerde kullanılacak olan bir yazılımın da eğitimi söz konusuydu. Yazılım olarak San Francisco’da faaliyet gösteren bir firmanın ürünü seçilmişti. ABD donanması dahil pek çok kamu ve özel kurumun kullandığı bu yazılımın eğitimini vermek için de şirketin kurucu ortaklarından Martha da İstanbul’a gelmişti.
Martha ABD’den gelmiş olmasına rağmen aslında İngiliz’di. Norwich yakınlarında bir köyde doğmuş, Londra’da King’s College’de inşaat mühendisliğini birinci derece onur belgesiyle almış, daha sonra ABD’de Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kampüsü’nde işletme (MBA) masteri yapmıştı.
Son derece çalışkan, zeki ve bilgili olan Martha, kendi kurduğu şirkette söz konusu yazılımın geliştirilmesinde aktif rol de oynamış olduğundan, bizlere yazılımın en etkin şekilde kullanımını bir gün içerisinde uygulamalı öğretti.
AB projelerinde görev alan üyelerin daha iyi kaynaşabilmeleri için mutlaka katılımcılar arasında sosyal faaliyetlere de yer verilir. Bu sayede yılda ortalama iki kez bir araya gelebilen değişik ülkelerdeki katılımcılar birbirleriyle yakınlaşırlar. Böylece, en az iki yıl süren bu projelerde internet üzerinden iletişim kurmak durumunda kalan tarafların birbirleriyle yakınlık içinde çalışmaları mümkün olabiliyor.
Biz de Türk partner olarak, eğitimin akşamı tüm katılımcıları Sarıyer’deki bir balık lokantasına davet ettik. Ben ve proje ekibinde olan eşim ve diğer Türk katılımcılar olarak, yabancı misafirlerimizi arabalarımıza paylaştık ve i-Lab’in bulunduğu Mecidiyeköy’den Sarıyer’e doğru yola çıktık. Benim aracıma da Martha bindi. Akşam iş çıkışına denk gelen bir saatte yoğun bir trafiğe girmek zorunda kaldığımızdan yolculuk bir saate yakın sürdü.
Yolda çalıştığım şirketi ve kendimi tanıtmanın ötesinde, bir İstanbullu olarak bol bol şehirle ilgili bilgi verme olanağı buldum. Çok keyifli geçen akşam yemeğinden sonra da Martha’yı tüm yabancı katılımcıların konakladığı Taksim Talimhane’deki oteline bıraktım.
Martha ile daha sonraları da, projenin Bükreş-Romanya ve Radom-Polonya’daki i-Lab kurulumları konusunda yazıştık.
İki yılın sonunda proje bitti. Biz de, şirketimizin kurucusunun ağır bir rahatsızlık sonucu çalışamaz hale gelmesi nedeniyle, eşimle birlikte kendi şirketimizi kurmaya karar verdik. 2008’de kurduğumuz şirketin yaptığı faaliyetlerden biri de i-Lab’ı kullanarak Türkiye’nin değişik boyuttaki şirketlerine toplantılar düzenlemek oldu. Gerekli olan yazılımı kullanmak için de Martha ile temas kurar, fiyat alır, bazen teknik destek talebinde bulunurduk. Martha, iyi ilişkilerimiz nedeniyle, bize başkalarından aldıkları kullanım ücretinin onda biri civarında rakamlarla yazılımı kullandırtırdı.
Martha ile zaman içinde iş dışında da yazışmaya başladık. WhatsApp da 2009’dan sonra yaygınlaşınca mesajlaşmamız da arttı. 2010’lu yılların başında, bizim de teşvikimiz ve organizasyonuna yardımcı olmamız sayesinde Martha ve eşi iki haftalık bir Türkiye seyahati yaptılar. Ege Bölgesi’nde bir süre dolaştıktan sonra İstanbul’a geldiler. İstanbul’da da kendilerini elden geldiğince ağırlamaya gayret ettik.
Türkiye’den ayrıldıktan bir süre sonra Martha’ya ovar kanseri teşhisi kondu. Derhal ameliyat oldu, arkasından da kemoterapi seansları geldi. Son derece yaşam sevgisi ile dolu olan Martha bu dönemi eşinin de yardımıyla atlattı. Ancak, iki yıl sonra rutin testler esnasında karın nahiyesinde tenis topu büyüklüğünde yeni bir kitle bulundu. Yine ameliyat ve kemoterapi…
Bir süre sonra tekrar nüks etti ve zamanla hastalığının baskılanması gittikçe zorlaştı. Dünyanın en iyi beşinci tıp fakültesi olduğu söylenen University of San Francisco Hastanesi’ne yürüyüş mesafesinde oturan Martha, tıbbın en son yenilikleri kullanılarak yaşamını sürdürmeye devam etti. Hayata bağlılığı da aynı şekilde devam ediyordu. Eşi ile seyahatlere gidiyor, günlük uzun yürüyüşler yapıyordu. Danslı partilere katılıyordu. Bu süreçte İngiltere’de Norwich’de yaşayan annesini de hiç ihmal etmedi. İnternet üzerinden kurduğu iletişime ek olarak yılda en az iki kez İngiltere’ye annesini ziyarete gidiyordu. Bu disiplinini korona salgını esnasında bile aksatmadı.
Bu arada Martha ovar kanserine karşı duyarlılığı artırmak için kurulmuş olan bir dernekte oldukça aktif olmaya başlamıştı. Bu faaliyetlerini son aylara kadar devam ettirdi.
Kendisi bahsetmediği sürece yazışmalarımızda hiç sağlığı ile ilgili şeyler sormamaya özen gösterdim. Ancak bazen o anlatır veya aile fertlerine yazdığı sağlık durumunu kapsayan uzun mektuplarını bana da yollardı. Daha çok Whatsapp üzerinden bazı İngiliz esprilerini paylaşır, ABD ve Türkiye’deki politik durumu birbirimize anlatırdık. 6 Şubat 2023’te Türkiye’de deprem olunca derhal mesaj atmış ve durumumuzu sormuştu. Birkaç gün sonra yardım yapmak için benden yönlendirme istedi. Bir yerlerden AFAD veya Kızılay’a yardım yapılmaması gerektiğini duymuştu. ABD’de bir yardım teşkilatına yapılacak yardımın da yeterince etkin olmayacağını düşünüyordu. Kendisini Ahbap’ın web sitesine yönlendirmiştim. Hem kendisi hem de yakın çevresi bu sayede deprem için yardımda bulundular.
Martha’yı son kez 2018’de eşimle birlikte San Francisco’ya yaptığımız bir seyahatte gördüm. Şehrin turistik yerlerinden Fisherman’s Wharf’ta buluştuk. İzleyen günün akşamı da eşi ile birlikte kentin Çin mahallesinde bir restoranda yemek yedik.
Martha oldum olası incecik olduğundan ve geçirmekte olduğu rahatsızlık nedeniyle sağlığına olağanüstü dikkat ettiğinden (spor, vegan beslenme, şeker tüketmeme, yoga vs.) beklediğimden sağlıklı görünüyordu. Sadece sık sık aldığı ilaçlar nedeniyle saçları döküldüğünden oldukça kısa saçlıydı. Birlikte güzel vakit geçirdik. O akşam bize eşiyle birlikte kentte gezmemiz gereken yerler konusunda bazı önerilerde bulundular.
2022 ortası İngiltere’ye yaptığı bir seyahat esnasında, acile kaldırılmasını gerektiren bir rahatsızlık daha yaşadı. O andan sonra da sağlığı baş aşağı gitmeye başladı. Aralık 2023’ten itibaren, Mayıs 2023’de onaylanan son bir ilacı kullanmaya başladı. Hastalık akciğer zarına atlamıştı.
Artık kendisiyle yazışmakta zorlanmaya başlamıştım. Ne yazacağımı bilemiyordum. Durumu, eşinin arada akrabalarına ve yakın arkadaşlarına gönderdiği e-postalardan takip ediyordum.
Martha ile son yazışmamız Nisan başı oldu. Türkiye’deki yerel seçim sonuçlarına çok sevindiğini anlatıyordu.
Nisan sonu eşinden bir e-posta daha geldi. Martha ölmüştü. Ölmeden üç gün önce ötanazi talebinde bulunmuş ama California yasalarına göre bu işlem için alınması gereken iki buçuk litrelik sıvıyı son derece güçsüz olduğundan içememişti.
Ölümünden sonra eşi Martha için bir anma töreni organize etmeye başladı. Yolladığı bir e-posta ile anma töreninin 1 Haziran 2024’de Türkiye saati ile 21.00’de San Francisco’nun kuzeyinde bulunan Fernwood Mezarlığı’nda düzenleneceğini duyurdu ve bir Zoom bağlantısı verdi. Anma törenine katılmak isteyenler mezarlığa gidebilecekti ama bizler de arzu edersek uzaktan törene katılabilecektik.
Cenaze günü ve saati geldiğinde ben de Zoom üzerinden töreni izledim. Benimle birlikte 40 kişi daha uzaktan katılabilmişti. Anma için mezarlıkta üç tarafı kapalı bir mekan seçilmiş ve izleyiciler için sandalyeler konmuştu. Orada da 50-60 kişi bulunuyordu. Sahnede bir ufak kürsü ve hemen yanında Martha’nın bir portre fotoğrafı vardı.
Eşi töreni başlattı. Konuşurken gözlerinden zaman zaman yaşlar geliyor ama metin kalmaya çalışıyordu. Söylediğine göre Martha bu anmanın neşeli bir toplantı olmasını, katılanların güzel hatıraları anlatmasını istemişti.
Salonun bir köşesinde Martha’nın kullanmış olduğu eşarplar ve şapkalar vardı. İsteyenin anı olarak alması için getirilmişti. Martha’nın kardeşleri, iş arkadaşları sırayla kısa konuşmalar yaparak ortak anılarını paylaştılar. Eşinin bile bir süre sonra yüzü gülmeye başladı. Daha sonra açık büfe olarak öğle yemeğine geçildi. Dini bir tören yapılmadı.
Aradan bir ay geçti. Eşine bir e-posta atarak hatırını sordum ve yaşamı için ne gibi bir planı olduğunu sordum. Gelen yanıtta 11 Temmuz’da Martha’nın külleri ile Norwich’e gideceği ve annesinin yaşadığı köyde defin işlemlerine katılacağını (Martha’nın 100 yaşını çoktan aşmış olan annesi hayatta), 22 Temmuz’da Trento-İtalya’ya geçeceğini yazıyordu. Trento’da bazı arkadaşları varmış. Oradan bisikletle Avusturya’yı geçerek Prag’a gidip gezecek, sonra yeniden Trento’ya dönüp, kiraladığı bir apartmanda üç hafta kadar kalacakmış. Bu arada da Trento’ya taşınma seçeneğini değerlendirecekmiş. Mektubunda 1 Ekim’de San Francisco’ya döneceğini ve ondan sonra ne yapacağına bu arada karar vereceğini yazıyordu.
Mektup Martha’yı çok özlediğini ve her gün onun arkasından göz yaşı döktüğünü vurgulayarak sona eriyordu.
Yaşamımda sadece üç kez görebildiğim bir arkadaşımın hikayesi işte böyle. Herkese uzun ve sağlıklı bir yaşam dilerim.
(*) İsim tarafımdan değiştirilmiştir.
Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.
Fotoğraf: fernwood.com