Cuma, 16 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
*Serbest Kürsü

Lozan’a neden atıf yapıldı?..

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 15 Mayıs 2025 19:51
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş


“Kürtlerin kaderini tayin etme hakkını tanıyın, Lozan’ı aşma mücadelesine destek verin!”  

Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yıl dönümü olan 23 Temmuz 2023 tarihinde 13 Kürt kuruluşu bir açıklama yapmış. Açıklama metni Halkların Demokrasi Partisi’nin internet sayfasında yukarıdaki çağrı ile yer alıyor.”Haydi mektup yazalım” yönünde bir istekte de bulunuluyor. 

DEM Parti de sosyal medyadan yaptığı bir açıklamada, “Kürtlerin, kaderini tayin etme hakkını tanıyın, Lozan’ı aşma mücadelesine destek verin” diyerek, Kürt kurumlarının Lozan Antlaşması’nın 100. yılı vesilesiyle yaptıkları açıklamaya atıfta bulunuyor.

Bu açıklamadan da görülüyor ki bir kısım Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşması’nı “aşma mücadelesi” içindeler. Niyetlerini, hedeflerini açık ve net biçimde açıklamada ortaya koymuşlar. PKK’nın, örgütü feshetme ve silahlı mücadeleye son verme kararında Lozan Antlaşması’na ve 1924 Anayasası’na yapılan atıflar toplumumuzda tepkiyle karşılandı. “PKK hangi amaçla bu atıfları yaptı, beklentileri, istekleri nedir?” sorularının ortaya atılmasına yol açtı. Kürt kuruluşları, Lozan Antlaşması’nın 100. yılı vesilesiyle yaptıkları açıklamada bu soruların cevabını bulmak mümkün.

PKK’nın tepkiyle karşılanan atıflarını, Kürt kurumları tarafından 23 Temmuz 2023’te  yaptıkları ortak açıklama ile birlikte değerlendirmek gerekir. Kürt kuruluşlarının görüş, değerlendirme ve  beklentilerine ayrıntılı yer verilen açıklamanın girişinde, “Kürt halkı için yüz yıldır devam eden ret, inkar ve katliamların yolunu açan kara günün adı Lozan Antlaşması”  deniliyor.

Açıklamada devamla, “Emperyalist devletler ile sömürgecilerin, aralarında uzlaşarak Kürdistan’ı, halkımızın iradesini hiçe sayıp dörde parçalamalarının üzerinden yüz yıl geçti. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması, halkımız için karanlığın, sonu gelmeyen baskı, soykırım ve zulümlerin adıdır. Öncelikle halkımızın temsil edilmediği ve iradesinin yok sayıldığı Lozan Antlaşması’nı ve bu antlaşmayı imzalayıp uygulayanları şiddetle kınıyoruz. Antlaşmayı kabul etmedik, etmeyeceğiz” ifadelerine yer veriliyor.

 “Halkımız, ulusal kendi kaderini tayin hakkını gerçekleştirme hedefiyle Lozan Antlaşması’nın aşılması için mücadelemiz devam edecek” denilen açıklamada şu çağrılar yapılıyor:

 “Geçen yüzyılın başında Kürdistan’ın ikinci defa parçalanıp Kürt halkının statüsüz bırakılmasında önemli rol oynayan ve Lozan 1923 Antlaşması’nı imzalayan başta Britanya ve Fransa olmak üzere imzacı devletleri halkımızdan özür dilemeye ve Lozan’ı aşma mücadelesine destek olmaya çağırıyoruz.

BM ve Avrupa Konseyi’ni, AB’yi ve diğer uluslararası kurumları halkımızın kendi kaderini tayin etme ve Lozan cenderesini aşma mücadelesine destek vermeye çağırıyoruz. Kürt halkı önümüzdeki yüzyılı başta, Türk, Fars, Arap halkları olmak üzere bölge halklarıyla her alanda eşitlik hukuku temelinde birlikte yaşamak istiyor. Ret ve inkar sürdürülerek değil; ülkesiyle, ulusal kimliğiyle tanınarak ve eşit siyasi, coğrafik statüye dayalı zeminde birlikte yaşam koşullarının yaratılması için mücadele veriyor.

Türkiye devletine de çağrımız şudur; yüz yıldır tekrarlanan, “Cumhuriyeti birlikte kurduk, Kürtler ve Türkler Cumhuriyetin iki kurucu unsurudur, bin yıllık kardeşiz” vb. söylemlerin yerine kardeşlik hukukunun gereği yapılsın. Savaş ve inkar siyaseti yerine Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü için adımlar atılsın. Yapılacak yeni bir anayasa ile Kürt halkının varlığı ve ulus olmaktan kaynaklanan hakları resmen tanınsın.”

Açıklama, “Kürt halkının kendi ülkesi Kürdistan’da özgür ve onurlu bir şekilde yaşama hakkı vardır ve bu bölge barışı ve istikrarının da koşuludur” cümlesi ile sona eriyor.

Açıklamayı imzalayan kuruluşlar arasında, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) yer alıyor.

Öte yandan, geçen yıl kamuoyuna pek yansımayan bir başka gelişme daha yaşandı. “Diaspora Kürtleri Konfederasyonu (Diakurd) “Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının uygulanmadığı” gerekçesiyle Lozan Antlaşması hakkında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonuna başvurdu. Bu başvuruya ilişkin haberler geçen yıl VOA’da (Amerika’nın Sesi) yer almıştı. Bu konudaki başvurunun Türkiye’de sonuçsuz kalması üzerine konunun Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 5. maddesine dayanılarak BM İnsan Hakları Komisyonuna götürüldüğü, Komisyonun başvuruyu incelemesinin öngörüldüğü bu çerçevede haberlerde kaydolunmuştu.

Komisyonun söz konusu başvuru ile ilgili olarak Türkiye’den bir görüş talep edip etmediğimi bilmiyoruz. Ancak bu girişimi  “Lozan Antlaşması’nı aşma mücadelesinin” bir uzantısı olarak görmek gerekir. 

 Öte yandan, fesih kararı beklenirken dikkatlerden kaçan bir gelişme yaşandı.”Demokratik Birlik İnisiyatifi” kuruldu.”Kürtler süreçten ne bekliyor?”,” Ne  istiyorlar?” sıkça sorulan sorular arasında. Diyarbakır’da siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve kanaat önderlerinin yer aldığı girişimin kuruluş bildirgesinde bu tür soruların yanıtlarını bulmak mümkün. Silahlı mücadeleyi sona erdirdiği, demokratik mücadeleye yöneldiği söylenen Kürtler, hedeflerini bildirgede ayrıntılı olarak belirtmişler.

Bu çerçevede bildirgede, “Kürdistan’daki tüm halkların, inançların ve kültürlerin birliğini ve demokratik yaşamın inşasının” hedeflendiği” ifade olunmuş. Bildirgede “(Kürtler) Ana dilinde kültür ve inançların özgürce gelişebilmesi için her türlü engelin kaldırılması yönünde mücadele eder. Ana dilinde eğitim ve öğretim hakkı başta olmak tüm dil ve kültürlerin yaşamın her alanında var olabilmesini savunur. Kültürel ve sanat çalışmalarının ana dilinde özgürce yapılmasını savunur” görüşlerine yer verilmiş.

Bildirgede keza, “Kürt meselesinin  bir özgürlük, demokrasi ve statü sorunu olarak değerlendirir ve çözümünün yasal ve anayasal düzenlemeler ile yerel demokrasinin güçlendirilmesi ile mümkün olabileceğini savunur” ifadesi vurgulanmış. “(Kürtler) Evrensel insan hakları belgeleri çerçevesinde; bireysel ve kolektif hakların savunusunu esas alır, özgürlük ve eşitlik mücadelesini sürdürülebilir bir zeminde oturtmak için çalışmalarını kararlılıkla sürdürür” denilmiş.

DEM Parti, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Demokratik Toplum Kongresi (DTK) de kurucular arasında yer alıyor. Bu kuruluşlar 23 Temmuz 2023 tarihli açıklamayı da destekleyenler arasında. “İnisiyatif içerisinde yer almayan diğer Kürdistani partilerle birliktelik amaçlı iletişimin devam edeceği” öngörülüyor.

Önümüzdeki süreçte İmralı’nın ve DEM Parti’nin ne gibi beklentilerde, isteklerde bulunabileceğini kestirmek için PKK açıklamasının yanı sıra yukarıda işaret olunan gelişmelerin göz önünde tutulması isabetli olur. 

Şu sorular önemli:

-Ankara, kendisinden beklenen isteklerin ne kadarını karşılayabilir?

-Ne ölçüde karşılayabilir?

-Bu istekler, beklentiler arasında Ankara’nın başını ağrıtabilecek nitelikte olanlar hangileri?

-Taleplerden hangileri, güven artırıcı mahiyette kısa vadede karşılanabilir, hangileri gelişmelerin seyrine göre zamana yayılabilir?..

Şu aşamada Ankara’da bahar havası var. “Tomurcukların çiçek açtığı” söyleniyor. Ankara havası bu. Belli olmaz. Aniden bozar. Bakarsın çiçek açmış tomurcuklar donmuş. Bahar havasına, güneşe aldanmamak, ihtiyatlı olmak, koruyucu tedbirleri bir kenara atmamak  gerekir.

Bu itibarla “Ankara havası”nın bu özelliğini dikkate alarak, süreç ile ilgili gelinen aşama kapsamlı ve çok yönlü değerlendirilmeli. Atılabilecek adımlara ilişkin yol haritası belirlenirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası ve üniter yapısı göz önünde tutulmalı. Bu çerçevede dile getirilen beklentiler, çağrılar ve BM İnsan Hakları Komisyonuna yapılan başvuru değerlendirilirken, Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları ile ilgili uluslararası anlaşmalar, yakın geçmişte bölgemizde yaşananlar, bölgemize yönelik stratejik hesapları olan bölge dışı aktörlerin olası tutumları gibi hususlar da derinlemesine analiz edilmeli. 

Kısaca, Türkiye’nin önünde zor bir süreç var. Erkenden bayram havasına girmek doğru değil. İç politik hesaplarla hareket etmek de doğru değil. Konu öncelikle bir milli güvenlik meselesi. Gelişmeler hakkında TBMM’nin bilgilendirilmesi önemli. Keza, süreç bağlamında yasal ve anayasal çalışmalara başlamadan önce Milli Güvenlik Kurulu’nda, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) esasları ışığında talep ve isteklerin değerlendirilmesi gerekir.

Unutmayalım marifet ufku görebilmek değil, ufkun ötesini görebilmek…

Fotoğraf: ismetinonu.org.tr

İlgili yazılar:

10 soruda Lozan Antlaşması
Lozan Antlaşması’nın metni

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Depardieu yoldaşın maceraları!
Sonraki Makale “Bekledim de gelmedin…”

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Serbest Kürsü

“Bir Cumhuriyet Şarkısı”nın düşündürdükleri

Gürsel Demirok
13 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

2 üniversite karşılaştırması

Alper Eliçin
13 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

Azala azala yok mu olacağız?

Metin Gülbay
13 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

Geleceğin inşasında kalıcı adımlar

Yıldırım Aktuğan
12 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?