“Kürtlerin kaderini tayin etme hakkını tanıyın, Lozan’ı aşma mücadelesine destek verin!”
Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yıl dönümü olan 23 Temmuz 2023 tarihinde 13 Kürt kuruluşu bir açıklama yapmış. Açıklama metni Halkların Demokrasi Partisi’nin internet sayfasında yukarıdaki çağrı ile yer alıyor.”Haydi mektup yazalım” yönünde bir istekte de bulunuluyor.
DEM Parti de sosyal medyadan yaptığı bir açıklamada, “Kürtlerin, kaderini tayin etme hakkını tanıyın, Lozan’ı aşma mücadelesine destek verin” diyerek, Kürt kurumlarının Lozan Antlaşması’nın 100. yılı vesilesiyle yaptıkları açıklamaya atıfta bulunuyor.
Bu açıklamadan da görülüyor ki bir kısım Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşması’nı “aşma mücadelesi” içindeler. Niyetlerini, hedeflerini açık ve net biçimde açıklamada ortaya koymuşlar. PKK’nın, örgütü feshetme ve silahlı mücadeleye son verme kararında Lozan Antlaşması’na ve 1924 Anayasası’na yapılan atıflar toplumumuzda tepkiyle karşılandı. “PKK hangi amaçla bu atıfları yaptı, beklentileri, istekleri nedir?” sorularının ortaya atılmasına yol açtı. Kürt kuruluşları, Lozan Antlaşması’nın 100. yılı vesilesiyle yaptıkları açıklamada bu soruların cevabını bulmak mümkün.
PKK’nın tepkiyle karşılanan atıflarını, Kürt kurumları tarafından 23 Temmuz 2023’te yaptıkları ortak açıklama ile birlikte değerlendirmek gerekir. Kürt kuruluşlarının görüş, değerlendirme ve beklentilerine ayrıntılı yer verilen açıklamanın girişinde, “Kürt halkı için yüz yıldır devam eden ret, inkar ve katliamların yolunu açan kara günün adı Lozan Antlaşması” deniliyor.
Açıklamada devamla, “Emperyalist devletler ile sömürgecilerin, aralarında uzlaşarak Kürdistan’ı, halkımızın iradesini hiçe sayıp dörde parçalamalarının üzerinden yüz yıl geçti. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması, halkımız için karanlığın, sonu gelmeyen baskı, soykırım ve zulümlerin adıdır. Öncelikle halkımızın temsil edilmediği ve iradesinin yok sayıldığı Lozan Antlaşması’nı ve bu antlaşmayı imzalayıp uygulayanları şiddetle kınıyoruz. Antlaşmayı kabul etmedik, etmeyeceğiz” ifadelerine yer veriliyor.
“Halkımız, ulusal kendi kaderini tayin hakkını gerçekleştirme hedefiyle Lozan Antlaşması’nın aşılması için mücadelemiz devam edecek” denilen açıklamada şu çağrılar yapılıyor:
“Geçen yüzyılın başında Kürdistan’ın ikinci defa parçalanıp Kürt halkının statüsüz bırakılmasında önemli rol oynayan ve Lozan 1923 Antlaşması’nı imzalayan başta Britanya ve Fransa olmak üzere imzacı devletleri halkımızdan özür dilemeye ve Lozan’ı aşma mücadelesine destek olmaya çağırıyoruz.
BM ve Avrupa Konseyi’ni, AB’yi ve diğer uluslararası kurumları halkımızın kendi kaderini tayin etme ve Lozan cenderesini aşma mücadelesine destek vermeye çağırıyoruz. Kürt halkı önümüzdeki yüzyılı başta, Türk, Fars, Arap halkları olmak üzere bölge halklarıyla her alanda eşitlik hukuku temelinde birlikte yaşamak istiyor. Ret ve inkar sürdürülerek değil; ülkesiyle, ulusal kimliğiyle tanınarak ve eşit siyasi, coğrafik statüye dayalı zeminde birlikte yaşam koşullarının yaratılması için mücadele veriyor.
Türkiye devletine de çağrımız şudur; yüz yıldır tekrarlanan, “Cumhuriyeti birlikte kurduk, Kürtler ve Türkler Cumhuriyetin iki kurucu unsurudur, bin yıllık kardeşiz” vb. söylemlerin yerine kardeşlik hukukunun gereği yapılsın. Savaş ve inkar siyaseti yerine Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü için adımlar atılsın. Yapılacak yeni bir anayasa ile Kürt halkının varlığı ve ulus olmaktan kaynaklanan hakları resmen tanınsın.”
Açıklama, “Kürt halkının kendi ülkesi Kürdistan’da özgür ve onurlu bir şekilde yaşama hakkı vardır ve bu bölge barışı ve istikrarının da koşuludur” cümlesi ile sona eriyor.
Açıklamayı imzalayan kuruluşlar arasında, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) yer alıyor.

Öte yandan, geçen yıl kamuoyuna pek yansımayan bir başka gelişme daha yaşandı. “Diaspora Kürtleri Konfederasyonu (Diakurd) “Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının uygulanmadığı” gerekçesiyle Lozan Antlaşması hakkında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonuna başvurdu. Bu başvuruya ilişkin haberler geçen yıl VOA’da (Amerika’nın Sesi) yer almıştı. Bu konudaki başvurunun Türkiye’de sonuçsuz kalması üzerine konunun Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 5. maddesine dayanılarak BM İnsan Hakları Komisyonuna götürüldüğü, Komisyonun başvuruyu incelemesinin öngörüldüğü bu çerçevede haberlerde kaydolunmuştu.
Komisyonun söz konusu başvuru ile ilgili olarak Türkiye’den bir görüş talep edip etmediğimi bilmiyoruz. Ancak bu girişimi “Lozan Antlaşması’nı aşma mücadelesinin” bir uzantısı olarak görmek gerekir.
Öte yandan, fesih kararı beklenirken dikkatlerden kaçan bir gelişme yaşandı.”Demokratik Birlik İnisiyatifi” kuruldu.”Kürtler süreçten ne bekliyor?”,” Ne istiyorlar?” sıkça sorulan sorular arasında. Diyarbakır’da siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve kanaat önderlerinin yer aldığı girişimin kuruluş bildirgesinde bu tür soruların yanıtlarını bulmak mümkün. Silahlı mücadeleyi sona erdirdiği, demokratik mücadeleye yöneldiği söylenen Kürtler, hedeflerini bildirgede ayrıntılı olarak belirtmişler.
Bu çerçevede bildirgede, “Kürdistan’daki tüm halkların, inançların ve kültürlerin birliğini ve demokratik yaşamın inşasının” hedeflendiği” ifade olunmuş. Bildirgede “(Kürtler) Ana dilinde kültür ve inançların özgürce gelişebilmesi için her türlü engelin kaldırılması yönünde mücadele eder. Ana dilinde eğitim ve öğretim hakkı başta olmak tüm dil ve kültürlerin yaşamın her alanında var olabilmesini savunur. Kültürel ve sanat çalışmalarının ana dilinde özgürce yapılmasını savunur” görüşlerine yer verilmiş.
Bildirgede keza, “Kürt meselesinin bir özgürlük, demokrasi ve statü sorunu olarak değerlendirir ve çözümünün yasal ve anayasal düzenlemeler ile yerel demokrasinin güçlendirilmesi ile mümkün olabileceğini savunur” ifadesi vurgulanmış. “(Kürtler) Evrensel insan hakları belgeleri çerçevesinde; bireysel ve kolektif hakların savunusunu esas alır, özgürlük ve eşitlik mücadelesini sürdürülebilir bir zeminde oturtmak için çalışmalarını kararlılıkla sürdürür” denilmiş.
DEM Parti, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Demokratik Toplum Kongresi (DTK) de kurucular arasında yer alıyor. Bu kuruluşlar 23 Temmuz 2023 tarihli açıklamayı da destekleyenler arasında. “İnisiyatif içerisinde yer almayan diğer Kürdistani partilerle birliktelik amaçlı iletişimin devam edeceği” öngörülüyor.
Önümüzdeki süreçte İmralı’nın ve DEM Parti’nin ne gibi beklentilerde, isteklerde bulunabileceğini kestirmek için PKK açıklamasının yanı sıra yukarıda işaret olunan gelişmelerin göz önünde tutulması isabetli olur.
Şu sorular önemli:
-Ankara, kendisinden beklenen isteklerin ne kadarını karşılayabilir?
-Ne ölçüde karşılayabilir?
-Bu istekler, beklentiler arasında Ankara’nın başını ağrıtabilecek nitelikte olanlar hangileri?
-Taleplerden hangileri, güven artırıcı mahiyette kısa vadede karşılanabilir, hangileri gelişmelerin seyrine göre zamana yayılabilir?..
Şu aşamada Ankara’da bahar havası var. “Tomurcukların çiçek açtığı” söyleniyor. Ankara havası bu. Belli olmaz. Aniden bozar. Bakarsın çiçek açmış tomurcuklar donmuş. Bahar havasına, güneşe aldanmamak, ihtiyatlı olmak, koruyucu tedbirleri bir kenara atmamak gerekir.
Bu itibarla “Ankara havası”nın bu özelliğini dikkate alarak, süreç ile ilgili gelinen aşama kapsamlı ve çok yönlü değerlendirilmeli. Atılabilecek adımlara ilişkin yol haritası belirlenirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası ve üniter yapısı göz önünde tutulmalı. Bu çerçevede dile getirilen beklentiler, çağrılar ve BM İnsan Hakları Komisyonuna yapılan başvuru değerlendirilirken, Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları ile ilgili uluslararası anlaşmalar, yakın geçmişte bölgemizde yaşananlar, bölgemize yönelik stratejik hesapları olan bölge dışı aktörlerin olası tutumları gibi hususlar da derinlemesine analiz edilmeli.
Kısaca, Türkiye’nin önünde zor bir süreç var. Erkenden bayram havasına girmek doğru değil. İç politik hesaplarla hareket etmek de doğru değil. Konu öncelikle bir milli güvenlik meselesi. Gelişmeler hakkında TBMM’nin bilgilendirilmesi önemli. Keza, süreç bağlamında yasal ve anayasal çalışmalara başlamadan önce Milli Güvenlik Kurulu’nda, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) esasları ışığında talep ve isteklerin değerlendirilmesi gerekir.
Unutmayalım marifet ufku görebilmek değil, ufkun ötesini görebilmek…
Fotoğraf: ismetinonu.org.tr
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: