“Döviz neden yükseliyor” sorusunun ilk cevabı, kurun yapay olarak baskı altında tutulması ve seçim sonrasında bu kontrolün ya sürdürülmemesi ya sürdürülememesidir ya da kısmen kontrollü bir artış planlanıyordur.
Peki bir ülke yönetimi dövizin artmasını neden istesin?
Çünkü ülkenin döviz açığı var ve döviz açığı kazandığımızdan çok harcıyoruz anlamına geliyor ve aradaki farkı döviz olarak borçlanmamız gerekiyor.,
Aradaki fark için neden döviz bulmamız gerekiyor, TL ödesek olmaz mı?
Olmaz çünkü uluslararası ticarette çok az satıcı TL kabul ediyor, euro ve Amerikan doları istiyorlar.
Kısacası, her yıl döviz açığımız kadar borçlanmamız gerekiyor; bu tutar 100 milyar doların üzerinde. Yani Türkiye her yıl 100 milyar dolar kaynak bulmak zorunda.
Şimdi kurlar neden artıyor?
Kısa vadede kurlar artınca ihracat artar, ithalat azalır yani ihtiyaç duyduğunuz döviz tutarı azalır, kurların artmasının temel nedeni budur: Borç almak zorunda olduğun döviz miktarını azaltmak.
Bir de Merkez Bankası rezervi var, bunu da yastık altında “kara gün” için tuttuğumuz para gibi düşünün. Döviz bulamazsak o para ile ihtiyacımızı karşılıyoruz, şimdi orası tam takır hale geldi; üstüne üstlük başka ülkelerden borç aldığımız 50 milyar dolar var. Merkez Bankası rezervlerinin (-) olması kötü günler için tuttuğunuz parayı da borç almışsınız anlamına geliyor.
Yabancılardan borç döviz almanın iki yolu var:
1- Onlara Türk varlıklarına yatırım yaptırmak, buna doğrudan yabancı yatırım deniyor ve böyle gelen döviz hem yurt içinde büyümeyi artırıyor hem de hemen canı sıkılınca gidemediği için istikrar sağlıyor.
2- Elden borç almak, buna portföy yatırımları deniyor. Bunun olması için yabancıların kısa süreli yatırım yaptığında ülkelerindeki dolar veya eurodan daha fazla kazanması gerekir. Burada yabancıların aldığı ürünler genellikle devletin borçlanma kağıtları ve borsa oluyor. Bunun olması için dövizin stabil, faizin yüksek olması gerekir. Bir de yabancı o ülkenin parasına el koymayacağından emin olması gerekir.
Şu anda TCMB reel döviz kuruna göre TL’nin değeri 70 başlangıç tarihi olan 2003’de 100’müş yani % 30 civarında değerli.
Kısaca döviz yükselecek, faizler artacak ve sonrasında döviz istikrar kazanacak ki yabancılar ülkeye kısa vadeli yatırım yapsınlar, böylece krizin kısa vadede önü alınsın.
Ancak bunun da bir sakıncası var: Bu iş bazı dönemlerde yabancılar için öyle kârlı oluyor ki inanılmaz miktarda döviz geliyor, bu da TL’yi aşırı değerli hale getiriyor ve ihracat hızla düşüyor. Ülkemiz çok pahalı hale geldiği için turist gelmiyor, ithalat artıyor ve sürekli artan şekilde döviz borçlanmamız gerekiyor, bir yerde patlıyor ve döviz hızla yükseliyor. Buna da ödemeler dengesi krizi deniyor. Ülkemizde ortalama 10 yılda bir hızla dövizi artıran krizleri getiren süreç böyle işliyor.
Bu sorundan kalıcı olarak kurtulmanın yolu daha fazla dövizle mal satıp daha az dövizle mal almak. Buna “böyyük” ekonomistler “yapısal reform” diyor ama “bizde petrol yok” bu işin kolaycılığı çünkü Japonya ve Kore’de de yok.
Yani ithalat yaptığın yerlerde yerli üretim yapıp ithalatı düşüreceksin. İktidara, Ali Babacan’a ve Mehmet Şimşek’e yöneltilen temel eleştiri budur; neden 21 yılda bu konuda hiç adım atılmadı?
Sonuç: Döviz bir süre daha arttıktan sonra istikrar kazanır ve faizlerin artışı ile uzun süre enflasyona paralel yatay ilerler ancak daha sonrasında TL tekrar değerlenir ve yeni bir krizin altyapısı oluşmaya başlar.