Metin Gülbay
Herkes Osmanlı’da eş cinseller olduğunu bilmiyor mu? Tabii ki biliyor. Tarih okuyanların tümü bu bilgiye sahip zaten. Osmanlı’ya çeşitli yıllarda gelmiş Batılı gezginlerin yazdıkları anı kitaplarında da bu olaydan sıkça söz edilir.
1579’da İstanbul’a gelen Hans Jacob Breüning Seyahatnamesi’nde bu konuya değinir:
“Türkler arasında, gerek yüksek düzeyli kişiler, gerekse basit halk arasında doğaya aykırı cinsel ilişkiler de çok yaygındır.” (1)
Bir başka gezgin Jean Thevenot, Thevenot Seyahatnamesi adlı yapıtında eş cinseller ve oğlancılık üzerine şunları söyler:
“… şehvete çok düşkün olduklarından cennette güzel kızlar ve oğlanlar olsun isterler, kocaman kara gözlü ve al yanaklı kadınları daha güzel bulduklarından cennetteki bakireleri böyle hayal ederler.” (s.79)
“Aşka çok düşkündürler ama bu hoyrat bir aşktır; çünkü Türklerin oğlancılığı meşhurdur ve bu onlarda çok yaygın görülen bir günahtır, bunu pek gizlemezler ve şarkılarının belli başlı konusu da ya bu iğrenç aşk türü veya şaraptır.” (2)
“19. asrın büyük alimi ve devletin resmi tarihçisi Cevdet Paşa da ‘Maruzat’ isimli eserinde oğlancılıktan söz eder:
‘… Kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. Oğlancılık sanki yere battı. İstanbul’da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. Sultan Üçüncü Ahmed zamanından beri devam eden Kağıthane seyri daha fazla rağbet buldu. Gerek orada, gerek Bayezid Meydanı’nda arabalara işaret verme usulü başladı. Devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur Kâmil ve Âli Paşalar (o devrin sadrazamları, yani başbakanları) ile onlara mensup olanlar kalmadı. Âli Paşa, yabancıların eleştirisinden çekinerek kulamparalığını gizlemeye çalışırdı.'” (3)
“Osmanlı zamanında müşteriye çıkan delikanlılara ‘hîz oğlanı’ denirdi ve mesleklerini icra eden ‘hîzler’in devlet tarafından kayıt altına alınmaları şarttı. Hayatını bu işten kazanan erkekler ‘defter-i hîzan’ yani ‘hizler defteri’ denilen kütüğe yazılırlardı ve bugünden çok daha önemli bir farklılık söz konusuydu: Profesyonel eş cinseller, ‘esnaftan’ kabul edilirlerdi. Esnaf, o devirde ordunun bir bölümü sayılır, padişahın sefere çıkışından önce İstanbul’da yapılan büyük geçit resmine bütün meslek grupları katılır ve ‘hîzan’, yani eş cinseller de bu geçit resminde yer alırlardı.
Bu törenlerden birini, 17. asrın çok önemli bir ismi, Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nin birinci cildinde her meslek grubunu ayrı ayrı anlattığı ve İstanbul’un esnaf tarihi bakımından bugün en önemli kaynak kabul edilen bu geçit resmi bahsinde, eş cinsellerin yürüyüşünü bugünün Türkçesi ile şöyle yazıyor:
‘Pasif dilber eş cinsel esnafı: Bunlar, evsiz-barksız 500 kişidir. Kendi kadir ve kıymetlerini bilmeyip Bábulluk’ta, Kalatyonoz’da, Finde’de, Kumkapı’da, San Pavlo’da, Meydancık’ta, Kiliseardı’nda ve Tatavla’da malum işin yapıldığı yerlerde boğaz tokluğuna çalıştıkları sırada avlanıp Subaşı’nın (yani, o zamanın polis müdürünün) tuzağına düşer ve deftere kaydedilirler. İşte, sözü edilen bu kişiler geçit resminde Subaşı ile şakalar ederek yürürler. Bunlar gibi daha nice esnaf mevcuttur ama anlatmakta hiç fayda yoktur ve sadece Subaşı tarafından bilinirler. Resmigeçide katılan deyyusların sayısı 212, pezevenklerin adedi de 300’dür.” (3)
Büyük olasılıkla 1628 yılında Kırım Tatarlarınca tutsak alınıp Edirne’de içoğlanları arasına katılarak Müslüman yapılan Wojciech Bobovski Leh (bugünkü adıyla Polonya) asıllıdır. İlk dört yıl Edirne’de sonraki on dokuz yıl Topkapı Sarayı’nda içoğlanı olarak kalarak Ali Ufkî Bey adını alan yazar sarayın içini anlatan ender kişilerdendir.
“Uygunsuz aşk ilişkilerine her çeşit toplulukta rastlanmaktadır: Bostancılar, acemi oğlanlar, yeniçeriler, softalar ve her türlü bilim dalında öğrenim görenler arasında ve bunların kaldıkları mekanlarda, en çok da padişahın sarayında… Çünkü bu mekanlarda yaşayanlar devamlı bir aradadırlar ve eğer birinin yüzü ve bedeni biraz güzelce ise onu sürekli görmek ve seyretmek, onunla sohbet etmek imkanı vardır. Böylece akıllılar ahmaklara, yüksek vasıflılar vasıfsızlara tutulmaktadır. Kedinin fareleri gözetlediği gibi içoğlanlarının tüm hareketlerini, bakışlarını, konuşmalarını, eğilimlerini, yapmacık tavırların dikkatle izleyen yöneticiler her birinin davranışından bir anlam çıkararak sert önlemlerle, dayakla bile bu uygunsuz tutkuların önüne geçmeyi başaramamaktadır. Bazen bu kızışmış serseriler âşık oldukları kişiden vazgeçmektense ölümü bile tercih eder. Nitekim ben içoğlanları arasındaki rekabetten dolayı birçok kavgaya, dövüşe tanık oldum. Bu tür nedenlerle 1000 değnek darbesiyle cezalandırılıp perişan olanlar, zülüfleri kesilenler ya da başka aşağılayıcı cezalara çarptırılarak Enderun’dan kovulanlar da olmuştur…
İçoğlanlarına âşık olan ve bu sebeple akıl ve mantık dışı davranışlarda bulunacak kadar kendilerini ve konumlarını unutan padişahlar bile vardır. Hatta sevdiği kişiye kendini köle olarak satmaya kalkışan bile olmuştur. Padişah sevdiği kişiyi gözdesi ilan eder. Nitekim Sultan Murad da büyük odada kalan Musa adında bir Ermeni gencine tutulmuştu. Onun dışında iki başka sevdiği de vardı. Bunlardan birini güzelliği nedeniyle Pera veya Galata’daki Enderun Sarayı’ndan has odaya getirtmek suretiyle terfi ettirmiş, daha sonra da silahtar ağa konumuna yükseltmiştir. Diğeri ise çalgı ile ilgili içoğlanlarındandı ve kendisine Kuloğlu denmekteydi. Bu içoğlanı padişahın hem gözdesi hem de çalgıcısı oldu. Bu tür aşklar, şehvet ve ahlak dışı alanlara kaydırılmamak koşuluyla, Türklerde makbul sayılmakta ve övgü konusu olmaktadır. Çünkü bu tür aşkı onlar şöyle bir bakış açısından değerlendirmektedir. Tanrıyı tam anlamıyla sevdiğini ileri süren kişi, önce onun yarattıklarına sevginin en mükemmelini duyabilmelidir…
Bu tür aşkların… kadınlar arasında da yaygın olduğu ileri sürülmektedir. Kadınlar sevdiklerine özel bir ilgi gösterir, onları giysilerle, takılarla donatır, armağanlar verir. Bu duruma daha çok Konstantinopolis’te ve özellikle de padişahın eşleri arasında sık rastlanır.” (s.46-47) (4)
1501 yılında babasının ticaret gemisiyle Adriyatik sularındayken Türk korsanlarca esir edilen Cenovalı Giovan Antonio Menavino, 2. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde esir hayatı yaşadıktan sonra 1514 yılında yapılan Çaldıran Savaşı’ndan sonra gemiyle Trabzon’dan Sakız adasına oradan da İtalya’ya kaçmayı başarmıştır. Osmanlı sarayında hizmetkar olarak kullanıldığı anlaşılan Menavino’nun bu konuda şunları yazmıştır:
“Müslümanlarda da ziyadesiyle iğrenç halde şehvet düşkünlüğü vardır. Onların kanunlarına göre herkes bu günahtan ve her türlü zinadan uzak durmak için meşru bir zevce almak mecburiyetindedir. Lakin diğer günahlara da iyice bulaştıkları için bu günahtan da hiçbir zaman paklanamazlar. Kadınlarla olan münasebetlerinden başka oğlancılık denilen kötü bir itiyatları da vardır ki hiçbir şekilde bundan vazgeçmezler.” (s.36) (5)
Ne zaman başladı?
Oğlanların kullanılması Osmanlı’da ne zaman başladı sorusu önemlidir çünkü Türklerde İslamiyet’ten önce de oğlancılık var mıydı sorusuna bir yanıt oluşturabilir bu durum. Ama Google’da Selçuklular’da eş cinsellik veya oğlancılık diye bir tarama yapıldığında hiçbir sonuca ulaşılamıyor. Eğer literatürde bir şeyler olsaydı mutlaka Google’da kaydı olurdu diye düşünüyorum. O zaman Osmanlı ile başlamış mı sayacağız oğlancılığı? Osmanlı belki de Bizans’tan almıştı oğlancılığı, bilemiyoruz. Ama Bizans’la ilgili şu bilgi bize eş cinsellerin imparatorlukta epey bulduğunu gösteriyor.
“Eş cinsellik ve hayvanlarla cinsel ilişki doğaya aykırı edimlere giriyordu. Eş cinselin kendi hakiki doğasından saptığı düşünülürdü. Kilise yasalarına uygun cezalandırma, günahkarın eğitim düzeyini, bağışlama unsuru olarak kabul etmeye kadar varan 9. ve 10. yüzyıl pişmanlık belgelerinde önemli ölçüde yumuşatılmıştı. Oysa I. Justinyen döneminde, yüksek mevkideki eş cinseller hadım edilme ve ölüm cezasına çarptırılıyordu.” (6)
Henüz bir beylikken Osmanlılar’da oğlanlara karşı ilgi epey yüksekmiş. Sonrasında yani önce bir devlete daha sonra da imparatorluğa evrildiğinde tabii ki oğlanlar ve oğlancılar çoğalmış.
“Orhan Gazi zamanında (1326-1359) Osmanlılara esir düşen Bizans’ın Selanik Başpiskoposu Gregory Palamas, Osmanlı’da sapkınlığın çok yaygın olduğunu, özellikle Hristiyan esirlere yönelik tacizlerin çok olduğunu yazar hatıratında.” (7)
Bu sav esas alındığında beylik döneminden itibaren Osmanlı’da oğlancılığın var olduğunu kabul etmeliyiz. Hatta Osmanlı’da eş cinsel devlet adamları da vardı.
“Osmanlı sadrazamlarından Sinan Paşa’nın oğlu ve Osmanlı ordusuna başkomutanlık ve vezirlik yapmış olan Mehmet Paşa’dan kadınsı davranışlar sergilediği için Muhannes Mehmet Paşa şeklinde bahsedilmektedir.” (7)
Muhannes yumuşaklık, söz, bakış, davranış gibi konularda kadına benzeyen erkek anlamına geliyor.
Osmanlı ordusunda yeniçerilere “hizmet” etmeleri için civelekler bulundurulurdu. Yanlış anlamadınız orduya eş cinseller de alınmış yani.
Peki Osmanlı’nın livatayı yani erkek erkeğe ilişkiyi yasaklayan, suç sayan yasaları var mıydı?
Evet bazı düzenlemeler vardı.
“Dulkadir Vilayetinde (Maraş ve dolayları) uygulanmakta olan Alaüddevle Bey Kannunamesi, Bozok Türkmen bölgesinde (Yozgat)) uygulanmakta olan Bozok Kanunlarının 15. maddesi, I. Selim Kanunnamesinin 6. maddesi, Kanuni Kanunnamesinin 27., 32.-35. maddeleri.” (7)
Sonra Tanzimat Fermanı’nın yayınlanmasıyla başka değişiklikler oldu.
“9 Ağustos 1858’de Ceza Kanunname-i Hümayunu yürürlüğe kondu. Tanzimat reformları arasında sayılabilecek bu ceza kanunu hazırlanırken, 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu’nun esas alındığı görülüyor. Fransa’da 1791’den itibaren Sodomi yasalarının yürürlükte olmadığını hatırlatacak olursak, Osmanlı topraklarına çeviri yoluyla giren bu yasalarda da eş cinsel ilişkileri suç addeden Sodomi yasalarından herhangi bir emarenin bulunmaması olağan. Bu açıdan Osmanlı tebaasının tümünün uymakla yükümlü olduğu, önceki ilgili hukuki kaideleri hükümsüz kılan modern bir hukuksal metinle, eş cinselliğin suç olmaktan çıktığı çıkarımına ulaşmak yanlış sayılmaz”. (8)
Bu kadar…
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
1-Hans Jacob Breüning, Breüning Seyahatnamesi, Kitap yayınevi, s.119.
2-Jean Thevenot, Thevenot Seyahatnamesi, Kitap yayınevi.
4- Albertus Bobovius, Saray-ı Enderun, Topkapı Sarayı’nda Yaşam, Kitap Yayınevi.
5- Giovan Antonio Menavino, Türklerin Hayatı ve Âdetleri Üzerine Bir İnceleme, Dergah Yayınları.
6- https://kavrakoglu.com/bizans-imparatorlugu-73-bizansta-cinsellik-2/
7- https://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu%27nda_e%C5%9Fcinsellik
8- https://teyit.org/osmanlida-escinsellik-1858de-suc-olmaktan-cikarildi