Çarşamba, 21 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe YazılarıManşet

Kusursuzluk ve kusurlar

Erdal Çolak
Son güncelleme: 20 Mayıs 2025 19:45
Erdal Çolak
Paylaş
Paylaş

İnsan, yaratılışı bakımından kendini bu gezegende en mükemmel varlık olarak görür; ancak gerçekten öyle midir?

Eğer insan kusursuzsa, neden bu kadar kusurlu davranışlar sergiliyor, neden kötü işler yapabiliyor? Bütün dinlerde insanın doğası ve yaratılışı üzerine ortak temel görüş, insanın özel ve değerli olduğudur. Çoğu kutsal metin ve inanç sisteminde insan, belirli bir mükemmellik düzeyinde yaratılmıştır; fakat bu mükemmellik, mutlak bir hatasızlık değil, insanın potansiyeli ve doğuştan sahip olduğu değerli özelliklerin vurgulanmasıdır.

İslam’da insan, Allah’ın en güzel şekilde yarattığı varlık olarak tanımlanır. Kur’an’daki “en mükemmel biçimde” ifadesi, insanın hem beden hem de ruh açısından üstün olduğunu gösterir. Ancak bu üstünlük, insanın hata yapmadığı ya da günahsız olduğu anlamına gelmez. Peki, insan kusurlarını fark edip onları aşmaya çalışarak olgunlaşan bir varlıksa, neden hâlâ hatalar yapar ve kötülüklere yönelebilir?

Hristiyanlıkta insan, Tanrı’nın suretinde yaratılmış kutsal bir varlık olarak kabul edilir, fakat özgür iradesi nedeniyle günah işleme kapasitesine sahiptir. Kusursuzluk, Tanrı’ya yaklaşma çabası ve bağışlanmayla mümkündür. Yahudilikte insan, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak kutsal görülür; kusursuzluk ise erdemli ve doğru yaşamayı öğrenmekle bağlantılıdır. Budizm’de ise insanın kusursuzluğu, zihinsel ve ruhsal gelişimle Nirvana’ya ulaşma potansiyeline dayanır; doğuştan kusursuz olmamakla birlikte aydınlanmaya erişebilir. Hinduizm’de insan, tanrısal özü taşıyan ve karma ile reenkarnasyon yoluyla kusursuzluğa ulaşmayı hedefleyen bir varlıktır.

Eğer insan ve doğa kusursuzsa, bu tür eksiklikler ve farklılıklar nasıl açıklanabilir? Bu durum, yaratılışın kusursuzluğunu sorgulatabilir gibi görünse de, aslında doğanın ve hayatın çok daha derin bir dengesi ve anlamı olduğunu düşündürür. Kusursuzluk, belki de mutlak bir tamamlanmışlık değil, sürekli bir gelişim, mücadele ve denge hali olarak anlaşılmalıdır. İnsan da bu yolculukta kusurlarıyla, zaaflarıyla var olur ve anlamını bu süreçte bulur.

Doğada her canlının kendine özgü bir işleyişi ve görevi vardır. Bir ağacın dalları, yaprakları ya da kökleri birbirinin aynısı değildir; farklılıkları o ağacın yaşamını sürdürebilmesi için gereklidir. Bir nehir de yatağında kıvrılarak akar; düz ve tekdüze değil, engellerle ve farklı akışlarla şekillenir. İnsan da doğanın bir parçası olarak, varoluşun benzersiz karmaşıklığında kusursuzluk ile kusur arasında bir yerde durur. Fiziksel ya da ruhsal eksiklikler, varlığın bütünündeki mükemmelliği yok saymaz; aksine varlıklar aleminin zenginliğini ve çeşitliliğini ortaya koyar.

Ancak insanın kendine bakışı çoğu zaman çelişkilerle doludur. Başkalarının kusurlarını büyütmekte, kendi eksikliklerini görmezden gelmekte üstüne yoktur. Bu, psikolojik bir körlük ve sosyal bir kör noktadır. İnsan, hayatındaki zorlukları ve çocuklukta yaşadığı travmaları fark etmeden, onları dış dünyadaki kişilere yansıtır; eleştiri ve özeleştiriye kapalı olur. Tıpkı bazı bitkilerin ya da hayvanların doğada zayıflıklarını koruma içgüdüsüyle gizlemeye çalışması gibi, insan da kendi zayıflıklarını kabul etmekten kaçınır. Ancak bu kaçış, içsel gelişimi engeller ve iletişim kopukluklarına yol açar.

Doğada yırtıcı hayvanların bile davranışları türlerinin hayatta kalması için evrimleşmiş ve işlevseldir. Oysa insan bazen egosunun esiri olur, kendisini üstün görür, hatalarını başkalarına yıkar ve empati kurmayı reddeder. Bu tutum, bireysel ve toplumsal sorunların büyümesine sebep olur. Psikolojide de belirtildiği gibi, sorumluluk almayan, kendini eleştirmeyen bireyler zamanla yalnızlaşır ve çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanır.

Toplumsal yapıda ise bu durum daha karmaşıklaşır. Yoksullara ve dezavantajlılara karşı ön yargı ve küçümseme yaygındır. İnsan, geçmişinden kaynaklanan acı ve travmaları unutturmak için kendini aşırı yüceltme yoluna gider. Böylece hem kendisini korumaya çalışır hem de başkalarını aşağılayarak varlığını sağlamlaştırmaya çalışır. Oysa doğada hiçbir canlı, kendi türünü sistematik şekilde dışlamaz ya da değersizleştirmez. İnsan toplumu ise ego ve hırsın etkisiyle doğanın işleyişinden sapar ve birbirine zarar verir.

Doğa bize bunu her an gösterir; kusur ve mükemmellik birlikte var olur. İnsan, bu gerçeği kabullenip kendini anlamaya, hatalarını görmeye ve empati kurmaya yönelirse, hem kendi içsel dünyasında hem de sosyal ilişkilerinde daha sağlıklı ve anlamlı bir hayat sürebilir. Çünkü gerçek olgunluk, kendini bilmek ve kusurlarla barışık olmaktır.

Felsefede ise dinlerden farklı bir mantıkla insanın kusursuzluğu, fiziksel değil daha çok akıl, bilinç, ahlak ve ruhsal boyutlarla ilişkilidir. Platon’a göre kusursuzluk, erdemlerle ruhun ideallere yaklaşmasıdır. Aristoteles insanı “rasyonel hayvan” olarak tanımlar ve kusursuzluğu erdemli yaşamda bulur. Descartes, insanın kusursuzluğunu düşünme kapasitesinde görürken, Kant ahlaki açıdan değerlendirir ve kusursuzluğun sürekli bir çaba olduğunu vurgular. Nietzsche ise kusursuzluk mitini eleştirir; insanın sürekli kendini aşması gerektiğini savunur.

Psikolojik bir bakış açısıyla insanın tamamen kusursuz olması mümkün görülmez. Carl Rogers, insanın özünde iyi ve gelişmeye açık olduğunu söyler. Kusursuzluk, kişinin kendini kabul edip gerçek benliğiyle uyum içinde yaşamasıyla ortaya çıkar. Freud ise insan doğasının bilinçdışı çatışmalarla dolu olduğunu, kusursuzluğun zor bir ideal olduğunu belirtir. Gelişim psikologları, kusursuzluğun sabit değil dinamik bir süreç olduğunu ve insanın hatalarından öğrenerek olgunlaştığını vurgular. Modern psikoloji ise mükemmeliyetçiliğin aşırıya kaçmasının stres, kaygı ve depresyona yol açabileceğini, sağlıklı gelişimin kusurları kabul etmekle mümkün olduğunu savunur.

İnsan kusursuzluk ile kusur arasında ince bir dengede var olur. Yaratılıştaki mükemmellik potansiyeli, yaşam yolculuğunda yapılan hatalar, öğrenmeler ve gelişimle anlam kazanır. İnsan, kendini tanıdıkça, kusurlarını fark edip kabul ettikçe ve başkalarıyla empati kurdukça, hem kendi iç dünyasında hem de toplum içinde gerçek olgunluğa ve anlamlı bir varoluşa ulaşabilir. Kusursuzluk, aslında bir varoluş hali değil, sürekli bir dönüşüm ve kendini aşma sürecidir. Unutmayın gerçek bilgelik, kendini bilmenin ve sınırlarını kabul etmenin cesaretinde saklıdır.

Fotoğraf: Wikipedia

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanErdal Çolak
Takip et:
Gazeteci-yazar-akade​misyen. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça kasabasında 1975’te doğdu. İlk ve ortaöğretimini Konya’da tamamladı, 1996 yılında başladığı Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki üniversite, daha sonra Danimarka Kraliyet Okulu’nda (İVA) Copenhagen (The Royal School of Library and Information Science) Kütüphanecilik bölümünde tamamladı. Kütüphanenin Kültüre Etkisi ve Bilginin Bilimselliği üzerine doktora yaptı. Danimarka The Union Press Associat​ion IPC yönetim kurulu üyesi, uluslararası basın yayın kartı sahibi. Kişisel gelişim alanında eğitimler aldı. Psikoterapi Eğitimi sertifikası, Yaşam Koçluğu ve NLP (Zihinsel ve Dilsel Programlama) konusunda diploma sahibi. ”Sonsuzluk İle Hiçlik Arasındaki İnsan” adlı deneme kitabı Dancaya, ”Yalnızlık Aşktır; Yalnızlık, Yokluğun, Hiçliğin Şiirleri” kitabı”. ”Loneliness Is Love” adıyla İngilizceye çevrildi. ”Yüreğim Sensizliğim”, ”Yalnızlık Aşktır”, ”Ben Sana Değil Kendime Geç Kalmışım” adlarında şiir kitapları var. Danimarka’da yaşamaktadır.
Önceki Makale Doğal muhalif…
Sonraki Makale Dünü ve bugünü kıyaslayabilmek

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Sokak röportajlarını nasıl buluyorsunuz?

Gürsel Demirok
20 Mayıs 2025
Köşe YazılarıManşet

Dünü ve bugünü kıyaslayabilmek

Okay Deprem
20 Mayıs 2025
GünlükManşet

Köşe yazılarından seçmeler

Medya Günlüğü
20 Mayıs 2025
GünlükManşet

Rusya Af Örgütü’nü yasakladı

Medya Günlüğü
20 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?