Dr. Hüseyin Korkmaz (tasam.org)
Gramsci’nin yıllar önce işaret ettiği gibi “eski düzenin ölmeye başladığı ancak yeni bir düzenin doğamadığı“ hegemonsuz bir ara döneme (interregnum) doğru ilerliyoruz.
Ben bunu “küresel bir fetret devri“ olarak tanımlıyorum. Modern sonrası çağa geçişte yakalandığımız ara bir dönem bu. Küresel hegemonya açısından da bir “güç geçiş dönemi“ şeklinde tanımlayabiliriz.
Weber’den Foucault’ya modernist dönem tanımlanırken özellikle vurgulanan bireycilik, rasyonalleşme (akılcılık) ve geleceğe (ilerlemeye) dönük inanç gibi kavramlar dönüşmeye başladı.
Artık bireyin yerini “biz”in aldığı, akılcılığın duygusal bir füzyon yoluyla dönüştüğü bir modern sonrası döneme ilerliyoruz. Bu dönemde geleceğe ve ilerlemeye dönük sarsılmaz inancın belirsizliğe doğru kaydığını ve “şimdici“ bir kuşağın da oluştuğunu söylemek mümkün.
Bu saptamaları yaparken Umberto Eco’nun altını çizdiği bir “aşırı yorum“ tuzağına düşmek istemiyorum. Dolayısı ile yukarıda altını çizdiğim hususların öznel yorumlarım olduğunu belirtmek isterim.
Geçiş döneminde yakalandığımız tarihin bu en akışkan halinde küresel hegemonya rekabeti giderek daha fazla öne çıkmaya başladı. ABD ve Çin arasında bir “dip akıntı“ şeklinde başlayan rekabetin artık bir güç savaşına dönüştüğünü söylemek aşırı bir yorum olmaz.
Bu güç savaşında ABD, müttefiklerini de içine kattığı organize bir karşı hegemonya alanı inşa etmeye çalışıyor. SSCB tehdidinin üzerinden uzun yıllar geçmesinin ardından hareketsiz kalan NATO gibi ittifakların yeniden canlandırıldığına şahit oluyoruz.
Bu kapsamda NATO’nun yayınlanan son stratejik konseptini bu minvalde bir “yapı-söküme“ uğratmak gerekiyor. Yapı söküm Derrida’nın da özenle belirttiği gibi bir metnin hangi anlam örüntüleri eşliğinde nasıl inşa edildiğini anlamlandırmak için önemli bir çaba.
Ben de bu yazıda 28-29 Haziran 2022 tarihlerinde İspanya’nın başkenti Madrid’de icra edilen NATO zirvesi sonrasında yayınlanan stratejik metin üzerinden naçizane böyle bir işe girişeceğim.
Metin doğal olarak Ukrayna savaşı dolayısı ile Rusya üzerine odaklanıyor. Ancak ben Çin ile ilgili uzun vadeli ayrıntılara odaklanacağım.
On yılda bir gözden geçirilen stratejik konsept, NATO’nun izleyeceği yol haritası konusunda önemli ayrıntılar içeriyor. Belgede Çin’in mevcut uluslararası düzen açısından ‘sistemik bir zorluk’ olduğu belirtiliyor.
Belgede Çin’in ortaya koyduğu hırs ve politikaların ittifakın güvenliğine, çıkarlarına ve değerlerine zarar verdiği iddia ediliyor. Burada askeri, politik ve ekonomik bir değerlendirme yapılmış. Üç ayaklı bu değerlendirme içerisinde en önemli hususun “değerler“ olduğunu düşünüyorum.
Metnin belki de en çok önemsediğim maddesinde Çin ve Rusya arasındaki derinleşen stratejik ortaklık konu edilmiş. NATO, Çin ve Rusya’nın kurallara dayalı uluslararası düzeni bozmaya yönelik ortaklaşa bir girişim içerisinde olduğuna ve bunun ittifakın çıkarlarına aykırı olduğunu değerlendiriyor.
Aslında son iki senedir yapılan NATO zirvelerinde Çin gündeme girmeye başlamıştı. 3-4 Aralık 2019 tarihlerinde Londra’da yapılan NATO zirvesinde Çin ilk defa “stratejik bir zorluk” olarak tanımlanmıştı.
2020’de yapılan zirvede ise Çin, küresel bir güvenlik sorunu olarak resmedilmiş ve NATO’nun tehdit algısında Asya’ya doğru bir kayma yaşandığı görülmüştü. Yine 2020 yılında yapılan zirve sonunda yayınlanan bildiride Çin bugün olduğu gibi “sistemik bir zorluk“ olarak tanımlanmıştı.
Ayrıca “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik“ isimli stratejik konsepte katkı sağlayan önemli bir raporda da Çin’in 2030’a doğru sistemik anlamda daha önemli hale geleceği ve bu bağlamda NATO’nun “siyasi yoğunluklu bir strateji“ geliştirmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştu. Onu da not edelim.
Son dönemde ortaya çıkan gelişmelere bakıldığında Rusya’nın Ukrayna savaşına kadar aslında Avrupa ülkeleri arasında Çin konusunda bir kafa karışıklığı olduğunu söylemek mümkün.
Hatta Macron’un NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği şeklindeki sözleri üzerinden çok geçmiş değil.
Fakat Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ve Çin ile “sınırsız“ ilişkileri Atlantik hattında NATO ölçeğinde cereyan eden konsolidasyonu mobilize etti. Çin’in Ukrayna meselesine verdiği belirsiz tepki ve daha çok Rusya’nın safında durmak olarak algılanan yaklaşımı Atlantik hattında bir saflaşmaya neden olmuş gibi görünüyor.
Makalenin tamamını okumak için tıklayın