Türkiye ekonomisinin son yıllarda en çok tartışılan uygulamalarından biri, Kur Korumalı Mevduat (KKM) oldu. 2021 sonunda kur şoku yaşanırken devreye sokulan bu sistem, Türk Lirası’na güveni artırmak ve döviz talebini frenlemek için bir “ara çözüm” olarak sunuldu.
Sistem oldukça basitti:
- Vatandaş TL mevduata para yatıracak,
- Eğer kur artarsa, aradaki farkı devlet (yani Hazine) ödeyecekti.
Bir başka deyişle, döviz artış riski bireyden alınıp kamuya yüklendi. İlk bakışta cazip görünen bu mekanizma, aslında faturanın toplumun geneline yükleneceği anlamına geliyordu.
- 2021’in Aralık ayında başlatılan KKM, kısa vadede döviz talebini frenledi. Dolar/TL’deki hızlı yükseliş durdu.
- Ancak uzun vadede ortaya çıkan tablo çok daha ağır bir maliyet getirdi.
Resmî verilere göre:
- KKM sisteminin Türkiye ekonomisine toplam maliyeti yaklaşık 58,9 milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. Merkez Bankası, 2023 yılında 818,2 milyar TL, 2024 yılında 700,4 milyar TL zarar açıklamış ve bu zararın yaklaşık yüzde 90’ı KKM kaynaklı kabul edersek toplam zarar 1,3 trilyon TL ye, Hazine desteği ile birlikte 1,5 trilyon TL ye (58,9 milyar dolar) ulaştığı tahmin (*) edilmektedir.
- KKM sisteminin hâlen 2025 yılında da maliyeti devam etmekte olup, toplam yükün zamanla yaklaşık 70 milyar dolara çıkacağı öngörülmektedir (*).
Bu veriler, KKM’nin kamu bütçesine olan ağır yükünü ve sürdürülebilir olmadığını güçlü şekilde göstermektedir. Son 3 yılda oluşan KKM zararı dikkate alındığında, aynı yıllarda tarıma verilen toplam desteğin yaklaşık 3 katı, sağlığa ayrılan bütçenin tamamı, eğitime ayrılan bütçenin yüzde 70 ine denk gelen bir zararın oluştuğu görülmektedir.
KKM, resmi söylemde “faiz artırmadan” dövize karşı cazip bir alternatif olarak sunuldu. Ancak teknik olarak sistem, dövize endeksli bir “gizli faiz” uygulamasıydı.
- Kur arttıkça ödemeler de katlandı.
- Bu da bütçe açığını büyüttü, para politikasını zayıflattı.
Üstelik KKM, enflasyonu düşürmek bir yana, tam tersine enflasyonist bir baskı yarattı:
- Hazine’den çıkan kaynak, piyasada harcanabilir gelir yarattı.
- Bu durum talep enflasyonunu körükledi.
Kimi korudu?
- Büyük tasarruf sahipleri: Döviz riskine karşı garantili kazanç elde ettiler.
- Dar gelirli: KKM’den yararlanmadığı gibi, enflasyon ve vergiler yoluyla maliyetini üstlendi.
- Kamu bütçesi: Ağır bir yük altında kaldı.
Sonuç olarak, sistem gelir dağılımını bozdu ve toplumsal adaleti zedeledi.
KKM, kısa vadede dövize olan ani talebi frenledi. Ancak uzun vadede ne enflasyonu düşürdü, ne de TL’ye kalıcı güven sağladı. Aksine, bütçe açığını büyüterek daha derin ekonomik sorunların kapısını araladı.
Bugün hâlâ sorulması gereken kritik soru şudur:
Geçici bir çözüm için kalıcı bir sorun mu yaratıldı?
(*) mahfiegilmez.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
