Biz kendi dünyamızda her türlü ahlaksızlık, yolsuzluk, cehalet ve dincilikle uğraşırken dünya aldı başına gidiyor. Bugün size İnsanı Gelişim İndeksi’nde (Human Development Index-HDI) birinci sırada olan İsviçre’yi (Türkiye 49. sırada) tanıtmaya başlayacağım. Yazının bazı yerlerinde de Türkiye ile karşılaştırma yapacağım.
Ülkenin resmi adı İsviçre Konfederasyonu, başkenti Bern. 1848’de başkent olarak kabul edilmiş. Bu karar kapsamında başkent olmak için Bern ile rekabet eden Zürih’in payına dünyanın en kaliteli teknik üniversitelerinden biri olan ETH (Eidgenössische Technische Hochschule- İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü), Lozan’a ise anayasa mahkemesi düşmüş.
Ülkenin resmi dilleri Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanca (Roma İmparatorluğu’nun resmi dili Latinceye en yakın yaşayan dillerden biri).
Nüfusun %62’si Hristiyan (%34.4 Katolik, %22.5 İsviçre Protestanı), %29.4’ü ateist, %5.4’ü Müslüman, %0.6’sı Hindu.
İsviçre’nin üst ve alt meclislerden oluşan bir parlamentosu var. Devlet başkanının rolü tamamen sembolik. Yedi üyeli ve dört yılda bir parlamentoca seçilen Federal Konsül tarafından 12 ay için göreve getiriliyor. Genelde adını bile hatırlamak pek mümkün değil.
Üst meclis üyeleri ise 26 kanton tarafından seçiliyor, ancak atandıktan sonra kantonlardan talimat almıyorlar. Alt meclis ise 200 üyeli. Bizim Meclis’e benziyor. Seçimler dört yılda bir yapılıyor. Ancak İsviçre direkt demokrasiye büyük önem verdiğinden sık sık pek çok konuda halktan belli bir oranda imza toplanması sonucunda yerel veya ülke çapında konularda referanduma gidiliyor. Örneğin, federal düzeyde çıkan bir yasaya yönelik, yüz gün içerisinde 50 bin imza toplanması halinde, yasa referanduma götürülüyor ve oylama sonucu iptal edilebiliyor. İki küçük kantonda ise, eski dönemlerde uygulandığı gibi, kent meydanında toplanan kanton halkı el kaldırarak da karar almaya devam ediyor.
İsviçre’nin kuruluşu 1 Ağustos 1291. Yani, genelde Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu olarak kabul gören 1299’dan bile eski. Uri, Unterwalden ve Schwyz kantonları ülkenin nüvesini teşkil ediyorlar. Zaten ülkenin adı da Schwyz Kantonu’ndan geliyor. Bu kantonun merkezinde bulunan ulusal müzede hem bu üç kantonun hem de daha sonra konfederasyona katılan diğer kantonların birbirleriyle imzaladıkları konfederasyona katılma antlaşmalarının orijinallerini görmek olası.
Ülke 1847’de Protestanlarla Katolikler arasında 27 gün süren ve 100 civarında insanın öldüğü bir mini iç savaş yaşadıktan sonra 1848’de ilk anayasasını oluşturmuş. Eskiden sadece kantonların vatandaşıyken bu anayasa ile herkes birleşik bir ülkenin, İsviçre’nin vatandaşı olmuş. Bern’de yerleşik olan merkezi hükümetin yetkileri oldukça sınırlı. Bugün hâlâ pek çok yetki kantonlara bırakılmış durumda.
Anayasa mahkemesi üyeleri altı yıl için seçiliyor ve federal veya kanton mahkemelerinin aldığı kararların temyiz mahkemesi işlevini görüyor.
İsviçre’nin yüzölçümü 41,285 kilometrekare (Türkiye: 783,562 kilometrekare) Nüfusu 2020’de 8,740,000. (Türkiye 2023’te 86,000,000). İsviçre’de 2020 itibarıyla kilometrekareye 211.7 kişi düşüyor. 2023 rakamlarına göre Türkiye’de bu oran 109.7.
Kişi başı milli gelir 84,658 dolar. Bu bağlamda dünyada beşinci sırada (Türkiye: 10,618 dolarla dünya sıralamasında 79. sırada)
Ülkelerde gelir dağılımını belirleyen Gini katsayısı İsviçre’de 0.29 (bu endeks 1 olduğunda tüm milli gelirin tek bir kişide toplandığı, 0 olduğunda ise herkesin eşit olduğu bir toplum anlamına geliyor.) Bu bağlamda İsviçre’de oldukça sağlıklı bir gelir dağılımı var. Buna karşılık Türkiye’nin Gini katsayısı 2021’de 0.415’ti ve tarihinin en kötü oranıydı. Şimdi daha da bozulduğu tahmin edilmekte. Yani zenginle yoksul arasındaki fark bizde hızla artıyor.
İsviçre’nin resmi para birimi İsviçre frankı dünyanın en güçlü para birimlerinden biri. Sağlam bir mali yapıya ve dolayısıyla merkez bankasının bağımsızlığına o kadar önem veriliyor, o kadar önem veriliyor ki, Bern’deki Birlik Meydanı’nda (Bundesplatz) İsviçre Merkez Bankası’nın kapı numarası 1, parlamento binasının ise 2…(Aşağıdaki fotoğraf)
İsviçre coğrafi olarak üçe ayrılabilir. Alp Dağları, Jura Dağları ve İsviçre Platosu. Nüfusun büyük bölümü bu platoda yaşıyor. Zürih, Cenevre ve Basel gibi büyük kentler ve ekonomik aktivitenin en yüksek olduğu yerler bu platoda.
Ülkede 1500 civarında büyüklü küçüklü göl var. En büyükleri Fransa ile paylaştığı Cenevre Gölü (Lac Leman), Almanya ve Avusturya ile paylaştığı Konstanz Gölü (Bodensee), Neuchâtel Gölü ve İtalya ile paylaştığı Maggiore Gölü. Yüksek ve yalçın görünümlü dağlar ve göller İsviçre’nin doğasının son derece güzel olmasını sağlıyor. Eğer günün birinde Güneydoğu Anadolu’da ortam sakinleşir ve huzur gelirse, Türkiye’nin bu bölgesi de İsviçre ile rekabet edebilecek.
16. yüzyıldan beri uluslararası ilişkilerinde tarafsızlık ilkesini benimsemiş olan İsviçre 1815’ten beri de hiçbir savaşın tarafı olmamış. Ancak ciddiye alınması gereken bir silahlı kuvvetleri var. Bu sayede tarafsızlığını daha kolay koruyabiliyor. Hitler Almanya’sı detaylı işgal planları yapmasına rağmen bu ufak ülkeyi ele geçirmek için ciddi kuvvet ve zaman ayırması gerektiğinden, ayrıca Sovyetler ve batıda Fransa ve Britanya gibi çok daha önemli güçlerle mücadele etmesi gerektiğinden bu işten vazgeçmiş. 1934 anayasasıyla yurt dışına asker göndermek yasaklanmış. Bunun tek istisnası Vatikan. Vatikan’ı sembolik de olsa koruyanlar İsviçre askerleri. Tarafsızlık ilkesi nedeniyle Birleşmiş Milletler’e bile ancak 2002’de üye olmuş. Avrupa Birliği’ne ise üye olmamış.
İsviçre silahlı kuvvetlerinin çoğunluğu 20-34 yaş arası askere çağrılan erkek vatandaşlarından oluşuyor. Kara ve hava kuvvetlerinin yanı sıra, sınırlarındaki göllerde ufak bir sahil muhafaza birimi var. Başka ülkede ikamet eden çifte vatandaşlık sahibi kişiler dışında, her erkeğin askerlik yapması mecburi. Kadınlar da gönüllü olarak görev yapabiliyor. 18 yaşından itibaren askerlik eğitimi başlıyor İsviçre’de. Her yıl 20 bin civarında vatandaş askerlik eğitimi alıyor. Eğitim gören vatandaşlar hızla mobilize olacak şekilde evlerine gönderiliyor. Bu kişiler evlerinde cephane dışında tüm askeri teçhizat ve üniformalarını evde tutuyorlar. Temel eğitim 18 hafta sürüyor. İsviçre’de her hafta sonu tren istasyonlarında yüzlerce genci üniformalı ve sırt çantalı olarak eğitime giderken görebilirsiniz. Askere alınanlar isterlerse silahlı kuvvetlerde kalıp rütbe alabiliyor.
Başta Kızıl Haç olmak üzere, Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), FIFA, UEFA, FIBA ve Birleşmiş Milletler’in bazı birimlerinin merkezi olmak üzere pek çok uluslararası organizasyonun merkezi bu ülkede. Ayrıca pek çok uluslararası anlaşma ve antlaşmalar bu ülkede görüşülüyor. Aklımıza bu bağlamda tabii hemen Montrö ve Lozan geliyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu da Londra ve Zürih antlaşmaları ile gerçekleşmiş. Halen de Kıbrıs sorununun çözüm görüşmeleri İsviçre’nin değişik turistik merkezlerinde zaman zaman yapılıyor. Bir sonuç alınamıyor ama bu işten İsviçre iyi para kazanıyor.
Zürih, Cenevre ve Basel dünyanın yaşam kalitesi en yüksek kentleri arasında ama İsviçre’de de yaşam son derece pahalı. Ülke nüfusunun %85’i kentlerde yaşıyor. Ama köylerine de her türlü altyapıyı getirmeyi ve bu yerleşkeleri korumayı ihmal etmemişler.
Thun Gölü kıyısında bir köy
Ekonomiye gelince…
İsviçre dünyanın en stabil ve halkına refah üreten ekonomilerinden birine sahip. Dünyanın en düşük yolsuzluk olaylarının olduğu ülkesi. Buna karşılık finans sistemi dünyada yolsuzluğa en açık olanlardan biri. Nazi Almanya’sının servetinden, bugün dünyanın tüm gri ve kara parasına kadar muazzam bir değer İsviçre’de saklanıyor. Offshore bankacılık ve banka hesaplarının gizliliği gibi konular kara parayı aklamak için İsviçre’yi cazip bir ülke yapıyor. Son yıllarda ABD öncülüğünde yapılan bazı baskılar bu durumu önemli oranda azaltmış olsa da, hâlâ gidilmesi gereken epey yol var. İsviçre toplumu da bu görüşe katılıyor.
Anketlere göre İsviçrelilerin en güven duymadıkları kurumlar ise siyasi partiler. Yolsuzlukların temelinde onları görüyorlar. Ayrıca küçük bir ülke olması nedeniyle herkes birbirini iyi kötü tanıdığından ahbap-çavuş ilişkileri de yaygın. Tabii bunları Türkiye’deki durumla karşılaştırmamak lazım. Transparency International’in yolsuzluk endeksinde 2022 yılında İsviçre 7. en temiz ülke olarak yer alırken (Danimarka 1. sırada) Türkiye’nin sıralaması 86. Son yıllarda da hep daha kötüye gitmişiz.
İsviçre dünyanın en yüksek milli gelirine sahip G-20 ülkeleri arasında 20. sırada. Dağlık ve doğal kaynakları olmayan bu küçük ülkenin G-20’de olması büyük bir başarı. Değişik iklimlere sahip 780 bin kilometrekare toprağı, 86 milyon nüfusu ile Türkiye ise G-20’nin içerisinde kalmak için çırpınıyor.
Piyasa ekonomisi, serbest ticaret, mülkiyet hakkı gibi konuları ölçen Ekonomik Özgürlük Endeksi’ne göre İsviçre 2023’te Avrupa’da ikinci sırada. Buna rağmen halkına ciddi bir sosyal devlet altyapısı sunuyor. Zaten Gini değerinin düşük olması da bu sayede. Ayrıca İsviçre dünyanın en rekabetçi ülkeleri arasında. 2019’da yayınlanan son sıralamaya göre Singapur, ABD, Hong Kong ve Hollanda’nın ardından beşinci sırada. Ancak ondan evvelki yıllar hep birinci sıradaymış. Türkiye ise 61. Sırada bulunuyor. Dünya İnovasyon Endeksi’nde ise 2019’dan beri dünya birincisi.
Ciro açısından değerlendirdiğimizde Glencore (madencilik) Nestle, Novartis, Hoffmann-La Roche, ABB, UBS (bankacılık), Swiss Re (reasürans), Swatch, Rolex gibi dev kuruluşlar İsviçre’den yönetiliyor.
İsviçre imalat sanayinde son derece güçlü. Çeşitli kimyasallar, sağlık ve ilaç sektörü üretimleri, ölçüm aletleri, saat üretimi, müzik aletleri bunlardan sadece bazıları. Finans sektörüne ek olarak turizm de, servis sektöründe başarılı olduğu alanlardan. Servis sektörü toplam ihracatının 1/3’ü civarında.
Bu kadar serbest bir piyasa rejimine sahip olan ve küresel piyasalara açık olan İsviçre tarım ve hayvancılık konularında ise son derece içe kapalı bir ülke. Yüksek prodüktiviteye rağmen tarım ve mera alanlarının çok kısıtlı olması nedeniyle ülke çiftçisinin uluslararası rekabete dayanamayacağını gören yönetim bu sektörleri, başta yüksek gümrük duvarları olmak üzere değişik yöntemlerle koruyor. Ayrıca çiftçilerine ciddi mali destekler sağlıyor. Bu nedenle gıda fiyatları çok yüksek ve bu tüm ekonomiyi etkiliyor.
İsviçre peynirleri başta olmak üzere tüm süt mamulleri dünya çapında tanınmış ve katma değeri yüksek marka ürünlerden oluşuyor. Tarım ve hayvancılıktaki bu koruma, tarihsel, sosyolojik nedenlere dayanan çiftçinin politik gücünden, bu sektörlerin stratejik görülmesinden, doğa ve çevreyi korumanın bir yöntemi olarak kabul edilmesinden kaynaklanıyor. Organik tarıma da büyük önem verilen ülkede marketlerde organik olmayan ürüne rastlamak hemen hemen olanaksız. Tabii bu da ek bir tarife dışı engel olarak Türkiye gibi diğer ülkelerin üreticilerinin karşısına çıkıyor.
İsviçre’de perakende başta olmak üzere pek çok sektörde yaygın bir kooperatifçilik var. İki en büyük perakendeci Coop ve Migros, iki dev kooperatif. Tüm ülkede son derece yaygınlar. Ayrıca benzin istasyonları, bankaları vs. de var.
Devam edecek…
Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.