İnsanın hayatı yalnızca kendi seçimleriyle şekillenmez; çevresindeki insanların en küçük kararları bile bir nehrin akışını değiştirebilir
İlkel insanı düşünün: Bir nehrin taşacağını kestirmek, hangi avın peşine düşmek, hangi bitkiyi yiyeceğine karar vermek. Bir kişinin tercihi tüm kabileyi etkilerdi. Bugün de farklı değil; bir şoförün dikkatsizliği, bir dostun sözü, bir yetkilinin ya da bir politikacının kararı, hepsi yaşadığımız bu hayatın rotasını çizer. Küçük damlalar, büyük dalgalar yaratır.
Ama insan sadece rüzgârın yönünü takip eden bir yaprak değildir. Bir ağacın köklerinin toprağa sıkıca tutunması gibi, insan da iradesiyle yön çizebilir. Karar vermek, özgürlük ve aidiyet duygusunu besler. Çalışmak, öğrenmek, sabretmek ve mücadele etmek; hepsi yaşadığı hayatı bilinçle yaratma çabamızdır. Kuş yuvasını özenle kurar, çiçek güneşe yönelir; insan da kendi geleceğini seçer.
Yine de çaba sınırsız değildir. Doğa, rastlantılar ve beklenmedik olaylar en iyi planları altüst edebilir. Bir sel, bir fırtına, ani bir engel, her şeyi berbat edip, yok edebilir. Yani sınırlar her zaman vardır. Nehir taşarsa yol değişir, fırtına dalları kırar. Küçük bir kelimeyle kırılan dostluk, evden birkaç dakika geç çıkmanın yol açtığı bir kaza. Demek oluyor ki hayat, önceden kestirilemeyen bir örüntü gibidir.
İnsanı ayakta tutan, bu unsurlar arasındaki dengedir. Yaşadığı hayat ile bireysel irade uyum içinde olmalıdır. Ne her şeyi kontrol etmek ne de her şeyi akışına bırakmak… Tıpkı bir ekosistemdeki denge gibi, insan da topluluğun etkisi, doğanın sınırları ve kendi iradesi arasında var olur. Denge, olgunluğun ve sürdürülebilir yaşamın özüdür.
Hayat, küçük rastlantıların zinciridir. Bir sabah geç kalkmak, birkaç dakika geç çıkmak, söylediğimiz bir söz birçok şeye sebep olur. Sonsuz dallara ayrılan yolların yönünü değiştirebilir. Küçük bir eylem hayatı güzelleştirebilir, felaket de getirebilir. Düşünce, irade ve çaba bir araya geldiğinde hayat rotasını değiştirir; rastlantılarla birleştiğinde insan daha dirençli bir varlığa dönüşür.
Birçok din, insanın yaşadığı hayat ile kendi iradesi arasında bir denge olduğunu vurgular. İnsan seçimleriyle sorumludur; ancak hayatın sunduğu sınavlar ve diğer insanların kararları, ilahi bir planın parçası olarak görülür. Dua, ibadet veya iyi niyetle yapılan eylemler, kişinin içsel iradesini güçlendirirken, yaşamın sürprizlerine karşı hazırlık sağlar. Bu bakış açısında, insan hem aktif bir katılımcıdır hem de yaşamın akışını anlamaya çalışan bir gözlemci; seçimlerimiz, davranışlarımız ve niyetlerimiz, yaşadığımız hayatın dokusunu örer.
Tıpkı Tolstoy’un romanlarında küçük bireysel kararların tüm savaşların seyrini değiştirebilmesi gibi, hayatımızda önemsiz görünen anlar büyük dönüşümlere yol açar; Dostoyevski’nin karakterlerinde olduğu gibi, başkalarının etkisi ve bireysel irade arasındaki çatışma, insanın ruhunu sınar. Marquez’in büyülü gerçekçiliğinde rastlantılar ve sıradan olaylar hayatın akışını belirlerken, Haruki Murakami’nin dünyasında küçük kararlar bile sonsuz olasılıkların kapısını aralar.
Shakespeare’in sahnesinde olduğu gibi, hayat bir oyun ve biz oyuncularız; kendi rolümüzü oynarken diğerlerinin adımları sahneyi değiştirir. Emily Dickinson’ın doğa metaforlarında olduğu gibi, bir su damlası toprağı çatlatabilir, bir çiçek güneşe yönelir; işte insanın küçük iradi seçimleri, yaşadığı hayatın dokusunu örer, rastlantılarla birleştiğinde hem direnç kazandırır hem de yaşamın öngörülemezliğini hatırlatır.
Psikolojide, özellikle sosyal ve bilişsel psikoloji, insanın karar alma süreçlerini ve çevresel etkilerle etkileşimini incelerken bireyin davranışlarının toplumsal etkileşimlerle nasıl şekillendiğini araştırır. Bunu yanında bilişsel psikoloji, algı, dikkat ve hafızanın seçimler üzerindeki etkisini ele alır. Böylece insan, hem yaşadığı hayatı şekillendiren hem de yaşam tarafından şekillendirilen bir varlık olarak anlaşılır.
Felsefede ise filozoflar, irade ve insanın yaşadığı hayat arasındaki ilişki uzun zamandır tartışmışlar. Determinist anlayış, her şeyin önceden belirlenmiş olduğunu savunurken, özgür irade savunucuları insanın seçimlerinin yaşadığı hayatı etkileyebileceğini ileri sürer. Ancak gerçek yaşam, bu iki unsurun sürekli etkileşimiyle şekillenir. İnsan, çevresel koşullar, toplumsal etkiler ve beklenmedik olaylarla karşılaşsa da, bilinçli iradesiyle bir yol çizebilir; tıpkı bir nehir gibi hem yatağına bağlı kalır hem de akışını kendi şekline uydurur.
Her insan hem sürüklenen hem yön veren bir varlıktır. Küçük gibi görünen kararlar, büyük dönüşümlere yol açar. Tıpkı bir su damlasının toprağı çatlatması gibi, insanın seçimleri de yaşadığı hayatı şekillendirir. Seçimlerimiz sadece bize değil, başkalarına da etki eder; küçük bir davranış, başkalarının hayatını değiştirebilir. İrade, sorumlulukla birleştiğinde anlam kazanır.
İrade, insanın seçimlerini bilinçli yapabilme kapasitesidir, ancak tamamen bağımsız değildir. Biyolojik yapımız, psikolojik hâlimiz, duygularımız ve hedeflerimiz irademizi şekillendirir. Toplumsal çevre, kültürel normlar ve deneyimler de kararlarımız üzerinde etkili olur. Beklenmedik olaylar, fırsatlar veya engeller, irademizi sınar ve yönlendirir. Gerçek bilgelik, hem kendi irademizin farkında olmak hem de çevrenin, doğanın ve hayatın sürprizlerini göz önünde bulundurarak seçim yapabilmekte saklıdır.
Sorulması gereken soru:
Biz yaşadığımız bu hayatı mı yönlendiriyoruz, yoksa yaşadığımız bu hayat mı bizi yönlendiriyor? Belki de yanıt, ikisinin de birbirine sıkıca bağlı olduğunu gösterir. Rüzgârın yönünü değiştirdiği yapraklar gibi, insan da hem sürüklenen hem yön veren bir varlıktır.
Belki de gerçek özgürlük, yaşadığımız hayatla kendi seçimlerimizi bir arada taşıyabilmekte saklıdır.
Görsel: canva.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: