“Az eğitimli, düşük gelirli, at gözlüklü, inançlı insanlar her dönemde, her yerde güçlü efendileri için çalıştılar, çabaladılar. Efendilerine biat ettiler…”
17 Nisan 1940 tarihinde açılan, 27 Ocak 1954’te kapatılan Köy Enstitüleri, kuruluşunun 85. yıl dönümü vesilesiyle geçen hafta tekrar gündeme geldi. Köy Enstitüleri ile ilgili olarak etkinlikler düzenlendi, çeşitli açıklamalar yapıldı. Sosyal medyada Köy Enstitülerinin önemi üzerinde yapılan paylaşımları okudukça yukarıdaki sözleri anımsadım. Düşündüm Köy Enstitüleri kapatılmasaydı Türkiye bugün nasıl olurdu?
Babasının ve kayınpederinin Köy Enstitüsü mezunları olduklarını anımsatan bir öğretmen dostum, “Köy Enstitüleri ile filmlerde görülebilecek ütopik bir kurguyu hayata geçirebilen bir ülke olduğumuz için ne kadar gururlansak az. Her ne kadar finali içimizi acıtsa da…” demiş .
Dostum sosyal medyada gördüğü şu paylaşımı da bana iletmiş:
Köy Enstitülerinin kurucularından Hasan Âli Yücel şöyle demiş: “Köy Enstitülerinin bütün günahı omuzlarıma, sevabı başkalarına olsun. O kurumların günahı bile bana yeter.” İsmail Hakkı Tonguç’a göre, “Haksızlığa, kötülüğe boyun eğmeyen gerekirse bunları gidermek için savaşan, parazit gibi başkalarının sırtından geçinmek isteyenlerden iğrenen insanların yeridir.” Yaşar Kemal’e göre, “20. yüzyılda insanlığa armağan edilen en büyük iştir. Doğayla, gökyüzüyle, eşyayla birlikte gelişen gerçek bir insan yetiştirmektir.” Cavit Orhan Tütengil’e göre, “Bir Rönesans hareketi” dir. Mehmet Başaran’a göre, “Eğitimi özgürleşme eylemine dönüştürmektir.”
Köy Enstitüleri ile ilgili sosyal medyada dikkatimi çeken paylaşımların bazıları ise şöyle:
-“Eğitimde eşitlik, üretkenlik ve aydınlanma için atılmış bir adımdı. Binlerce laik, demokratik ve Atatürkçü nesiller yetiştiren bir projeydi.”
-“Cumhuriyetin en güzel ilk evlatlarını yetiştiren, eşsiz eğitim kurumları idi. En ücra köydeki çocuğun bile bu nimetten faydalanabildiği mucize sistemin adıydı. Tam bu nedenle kapatıldı.”
-“Anadolu’nun yoksul ama umut dolu topraklarında yeşeren bir aydınlanma projesiydi. Üreten, düşünen, sorgulayan nesiller yetişti o okullarda. Bu büyük Cumhuriyet projesini ve onun mimarlarını saygı ve özlemle anıyorum.”
-“Köy Enstitüleri bey çocuğunun bey, ırgat çocuğunun ırgat kalmaması için verilen bir projenin adıydı. Keşke öğretmen yetiştirmede bugün akademi gibi ucube yöntemler deneyen Bakanlık bu kurumlardan gereken dersleri çıkarabilseydi.”
Bilmeyenler, duymayanlar için yazayım. Köy Enstitüleri, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük eğitim, kültür ve aydınlanma projesiydi. Kemalizm ilkelerine dayalı, Türkiye’nin özel koşullarına göre yaratılmış, özgün bir eğitim modeliydi. İkinci Dünya Savaşı’nın olağanüstü koşullarına rağmen, 1940-1954 yılları arasında 21 Köy Enstitüsü eğitim vermişti. Enstitülerde, köylülere hem örgün eğitim veriliyor hem de modern ve bilimsel tarım teknikleri uygulamalı olarak öğretiliyordu. Her Köy Enstitüsü’nün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı.1950’ye kadar kız-erkek karma bir eğitim öğretim uygulandı. Öğrencilere işe dayalı, uygulamalı, laik, çağdaş, çok nitelikli bir eğitim öğretim verildi. Kurulduğu bölgenin özelliklerine göre şekillendirildi.
Köy Enstitülerinin bir sonraki aşaması köylerde toprak reformuydu. Ancak enstitülerden memnun olmayan toprak ağaları, aşiret reisleri İnönü’nün ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ istemesine karşı çıktılar. Karşı çıkanların başında gelen Adnan Menderes ve ekibi CHP’den ayrılarak Demokrat Parti’yi kurdu. Demokrat Parti 1950’de iktidara geldikten sonra ABD’den yardım talebinde bulundu. Köy Enstitülerinden rahatsız olan ABD’nin yardım için ileri sürdüğü koşullardan biri de “Köy Enstitüleri” uygulamalarının kaldırılmasaydı. ABD’nin bu şartı Meclis’e sunuldu. 27 Ocak 1954’te bu şart mecliste kabul olunarak Köy Enstitüleri kapatıldı.
Toprak ağaları, aşiret reisleri, tutucu eğitimciler bu kararın alınmasında etkili oldular. Yerine sorgulamayan, akıl, bilimden uzak eğitim sistemi getirildi. Köy Enstitülerinin kapatılması, Atatürk devrimlerinden uzaklaşılması, karşı devrim sürecinin başlaması sürecinde önemli bir aşama olarak görülebilir. Aydınlanma, ulusal kalkınma, eğitim, kültür projelerinden uzaklaşmanın başlangıç noktası olarak da nitelenebilir.
1954’te kapatılan Köy Enstitüleri zaman zaman kamuoyunun gündemine geliyor. Konferanslar, etkinlikler düzenleniyor. Yerli, yabancı pek çok bilim adamının dikkatini çekiyor. Akademik araştırmalara konu ediliyor. UNESCO da bu modeli gelişmekte olan ülkelere tavsiye etti..
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Köy Enstitülerinin günümüze uyarlanarak yeniden açılmaları, tekrar hayata geçirilmeleri mümkün olabilir mi? Kendilerine biat eden insanların az eğitimli, yoksul, dünyaya kapalı olmasından nemalanan ve inançlarını istismar eden, tarikatlarla eğitim konularında protokoller imzalayan AKP iktidarından bunu beklemek aşırı iyimserlik olur. Eğitimimiz son yıllarda tekin olmayan kişilerin elinde yaz boz tahtasına çevrilmiş durumda.
Ancak post -AKP iktidarı dönemine ilişkin geliştirilecek projeler arasında Köy Enstitülerinin günümüz koşullarına uyarlanması projesi de eklenebilir. Bu amaçla eğitimcilerin öncülüğünde paneller, sempozyumlar vs. düzenlenebilir. Akademik çalışmalar gerçekleştirilebilir. Belediyeler ayrıca, bölgelerindeki atıl durumda olan Köy Enstitülerini, kamuoyunun da desteğini alarak restore etmeye yönelik girişimlerde bulunabilirler. Bu yerler halka açılabilir.
Önemli olan umudu yaşatmak, canlı tutmak…
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: