İnsan olmanın en önemli şartlarından biri sevmek ve sevgi olsa gerek.
İnsanoğlu antik dünyada var olan bütün erdemlerin sevgiyi besleyen temel kaynaklar olduğunu daha binlerce yıl önce biliyordu. Ruhsal, bilişsel ve tinsel kurtuluşun, insana insanca yönelmenin tek yolunun karşılıksız sevgi ile mümkün olabileceği görüşünü savunurum. Kişi varlığını sorgularken, gerçekleştirirken iletişimde bulunduğu kişilere karşı koşulsuz vicdanlı, sevgi ve saygı göstermelidir. İnsanı insan yapan kalbinde taşıdığı duygular anlam kazandığı için haliyle diline yansıyacak, güzel şeyler söyleyecektir. Ben insanoğlunu kalbinin içinde taşıdığı duygular ile değerlendiririm.
Kalbimiz uçsuz bucaksız bir okyanus ise, kıyıya vuran olumlu ya da olumsuz duygularımız vardır. Gerçekte olması gereken, insanlığın kültür değerlerini özümsemiş olmaktır. Vicdan insanlığın var olduğu günden beri yaşayan bir olgudur. İnsanın, varlığın özü sevgidir. İnsanı her şeyden üstün tutan, değer veren yine vicdanlı insandır. İnsan sevgisini en yüksek değer kaynağı olarak görüyorum. Buna bütün kalbimle inanıyorum; vicdanlı olmayı savunan, kişinin yaratılışını, gelişimini, doğallığını, özgürlüğünü, etkinliğini ön plana çıkarır.
Koşulsuz sevginin başlangıcı her insanı biricik ve doğuştan iyi olarak kabul edip olumlu ve olumsuz yönleriyle, tüm yaptıklarıyla sevmek ve saygı duymaktır. Bir seri katili, tecavüzcüyü, bir pedofili, insanlara acı çektiren sadist duygulu birisini ya da halkına zulüm eden bir diktatörü hiç sevdiniz mi? Bir insanı her şeye, herkese, kendine, topluma yaptığı bütün kötülüklere rağmen sevmek… İnanın eğer halen sevebiliyor, değer verebiliyorsanız bu kişiye ne yapmış olursan ol buradayım, seni seviyorum, bağışlıyorum, yanındayım diyebiliyorsanız onu kabullenmişsinizdir demektir. Kötüleri, mesela bir katili, bir tecavüzcüyü, hırsızı sevmeye devam ediyorsa insan kendi iç dünyasındaki var oluşu gerçekleştirmiş demektir; işte bu gerçek sevgidir, koşulsuzdur.
Herkes koşulsuz sevgiyi anne baba sevgisi olarak ifade eder. Bu, mantıklı gibi görünen ama mantıksız bir paradokstur. Çünkü anne ve babaların çocuklarına gösterdikleri sevgi, şefkat aslında koşullu bir sevginin mantığıdır. Çünkü ebeveynlerin burada ifade ettiği sevgi, koşullu icgüdüseldir, yani koşulsuz sevgi değildir. Eğer anne baba bir başkasının çocuğuna şefkat, sevgi, ilgi gösteriyorsa bu koşulsuz sevginin kendisidir. Ebeveynler kendi ego beklentileri doğrultusunda örneğin “eğer okulda başarılı olursan sana bisiklet alacağım”, “eğer yemeğini bitirirsen parka gideriz” ya da “Eğer söylediklerimi dinlemezsen bir daha cola içemezsin vs… derler. Bu bir pazarlıktır, koşullu sevgidir.
Koşullu sevginin yanı sıra ödüllendirilme ve cezalandırılma mantığı ile nesilden nesle aktarılan bir mantıkla büyütüldük. Erich Fromm koşullu ve koşulsuz sevginin mantığını o kadar güzel açıklıyor ki:
Çocuğun sevgisi, “seviyorum çünkü seviliyorum” ilkesine dayanır. Büyüklerin sevgisinin ilkesi, “seviliyorum çünkü seviyorum”dur. Olgunlaşmamış sevgi, “seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var” der. Olgunlaşmış sevginin söylediği ise, “sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum”dur.
Koşulsuz sevgi, olumsuz düşünceler ve nefretin olmadığı benlik duygusunun zincirlerini kırdığı bir mantığın ürünüdür. Ön yargılardan, çıkar gözetmeden, berrak, bir beklenti içinde olmadan, gerçekçi bir anlayışa sahip, olumsuz düşünce, duygulardan, davranışlardan arındığında ortaya çıkan tablo koşulsuz sevgi ile oluşan bir duygudur. Bana mı öyle geliyor, günümüzde ilişkilerde yaşanan bütün sevgilerin kendisinde koşullu bir sevgi var. İnsan önce koşullu seviyor çünkü kolayına geliyor. Birbirimizi koşulsuz sevebilseydik belki evren, doğa, canlılar, insanlık bugün çok farklı olur, biz canlılar için daha anlamlı hale gelirdik.
Koşulsuz sevgi değer vermek, sıkılmadan, bıkmadan, usanmadan saatlerce dinleyebilmek, karşısındakini önemsemek, hem kendi özünü hem de başkasının özünü sevmeyi bilmektir. Bir kişiyi hatalarına, eksikliklerine rağmen sevmek kusurlarını görmezden geldiğimiz anlamına gelmez. Gösterdiğimiz koşulsuz sevgi bir nevi en doğal kabullenmedir, olması gereken gerçek sevgidir.
Sevgi ruhumuzun, bedenimizin dinamizmidir. Sevgi nefes almak gibi, sevdiğin, değer verdiğin canlıya nefes vermektir. Canlıyı, doğayı, herkesi, her şeyi, ruhuyla, yüreğiyle, fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak kucaklamaktır. İnsanoğlu olarak doğayla, insanla, canlıyla fiziksel, zihinsel, ruhsal ve akıl yoluyla birkaç şekilde birleşip sevgimizi gösterebilme imkânına sahibiz. Evrendeki, kainattaki bütünlük ve uyum, sevgi enerjisinin yapıştırıcı ve birleştirici gücünü ifade etmektedir.
Hayat, insanın var olması gibi aynı sevgiye dayanır. Her şey görünen, görünmeyen, tamamen sevgi duygusu üzerine bina edilmiştir.
Dalay Lama’nın söylediği gibi” Sevdiklerinize uçmaları için kanatlar, geri dönebilmeleri için kökler verin. Ve de yanınızda kalmaları için nedenler.”
Bu mantıkla şunu ifade edebilirim ki sevgi evrende bilinen, bilinemeyen, hâlâ açıklanamayan, gizemini koruyan en güçlü enerji olduğu için olsa gerek bu güç sevgi ile birleşerek doğada her yerde görülmektedir. Sevginin evrensel ilkelerini içselleştiren insan kendi ilkeleri hâline getirdiği vicdanı iç mahkemesi olan, kendini keşfetmek suretiyle sevgiyle iç huzuru bulan, özünü aynada gören insanların sahip olduğu bu vasıfla erdemli sevgi oluşabilir. İnsanı seven, kendisine hayran bırakan, bağımlı olan sevgiden başka hiçbir güç yoktur. Sevgiyi özünde yaşamak ön yargıdan uzak, tutarlı, insanın yüreğine yol gösteren sevgi, davranışların benimsenmesi ve hayatına koymasıdır. Erdemli, alçakgönüllü, iyi yürekli seven kişi; sevgiyi insan sözüne güvenilir, sevgiyi benimseyen seven insandır.