5 maddede; neden ıslah olmuyorlar?-Barış Pehlivan (Cumhuriyet)
“Memleketi yönetenlerin sık kullandığı; ama yorulmuş, ama inandırıcılıktan uzak, ama duyanı en hafif deyimiyle saf yerine koyan bir söz var: “Yargı bağımsızdır.”
Bu sözün pratikteki karşılığına dair çok yazdım ve maalesef daha da yazacağım.
Bununla birlikte, memleketin yargı sisteminden sorumlu olanların da hatırlattığı bir ilke var: “Cezaevlerinin en önemli amacı, kişiyi ıslah edip topluma kazandırmak ve bir daha suç işlemeyecek hale getirmektir.”
Madem ilke bu ama soru da şu: Uzun süre kalmasına rağmen insanlar neden cezaevinde ıslah olmuyor ve çıkınca yine suç işliyor?
İşte bu hep tartıştığımız soruya dair deneyimlerimin bana söylettiği yanıtlar:
1- Islah aşamasında en önemli alan açık cezaevleri. Yani siyasi davalardan ceza almayan hükümlülerin tahliye olmadan önceki durağı. O halde, buradaki sisteme dair eksiklere de eğilmek gerekiyor. İlk akla gelen “Mahkûmlara meslek kazandırıyor” diye tanıtılan açık cezaevlerindeki atölyelerin çalışma koşulları. Pek bilinmez, oradaki mahkûmlar asgari ücretin çok altında bir maaşla çok fazla çalışmak zorunda bırakılıyor. Kazanılan o az para da cezaevindeki kantin ihtiyaçlarına bile yetmiyor. Haliyle cezaevindeki insanlar bırakın ıslah olmayı, adaletsizlik duygusuyla yaşıyor.”
O tokadın İmamoğlu ile ne alakası var?-Ersin Çelik (Yeni Şafak)
“Ülke olarak, üçüncü sınıf devletlere politik nizam verilen “Beşinci Kol” faaliyetlerini tartışmaktan yorulduk artık.
Beşinci Kol faaliyetinin tanımı şöyledir: “Düşmanla iş birliği yaparak ülkeyi içten çökertmeye çalışan örgüt.”
Bu kavram, gerçek bir casusluk çalışmasına dayanır. General Franco, İspanya İç Savaşı (1936-39) sırasında askerleri Cumhuriyetçilerin kontrolü altındaki Madrid’e saldırırken, “Şehri dört koldan kuşattık, beşinci kolumuz da içeride” der. Gerçekten de öyle olur; Franco’nun casusları şehirde ayaklanma çıkararak Madrid’in düşmesinin önünü açarlar.
Peki, ülkemiz için FETÖ kaçıncı koldur? Beş yetmez değil mi? Ancak, “Beşinci Kol” hep içimizde… Sosyal medyada cirit atıyorlar. Bu arada, CHP içinden yükselen kol-kanat kırma sesleri de ayyuka çıktı. Madem koldan gidiyoruz, soralım: CHP’de kolunu başka bir CHP’liye kaptırmayan var mı? Herkes birbirinin paçasına dolanmış durumda.”
Diploma komedisi son bulmalı-Deniz Zeyrek-Nefes
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’nden aldığı diploma, üniversite yönetim kurulu tarafından iptal edilmiş, ancak karar uzun süre tebliğ edilmemişti.
Bu nedenle de İmamoğlu’nun diploması sistemde durmaya devam ediyordu. Üniversite tebligatı yaptı ve diplomayı sistemden çıkardı.
İmamoğlu’nun avukatları da kararın tebliğ edilmesinin ardından idare mahkemesine başvurup kararın iptalini ve yürütmenin durdurulmasını istedi.
***
Bugüne kadar çıkmış emsal kararlara göre, idare mahkemesinin de Danıştay’ın da İstanbul Üniversitesi Yürütme Kurulu’nun kararının yürütmesini durdurmasından ve sonuçta iptal etmesinden başka yol yok.
Mahkemenin bunu yapması için iki çok önemli gerekçe var:
1- Diploma İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından iptal edilemez. Bu da ciddi bir usul hatası demek.
2- Genel uygulama, bir idarenin hatasından kaynaklanan hukuka aykırı işlemlerin sadece 60 gün içinde geri alınabileceğini gösteriyor. 60 günden sonra idarenin kararı (hukuka aykırı görünse de) idari istikrar ve kazanılmış hak yaklaşımı nedeniyle hiçbir şekilde geri alınamıyor. İmamoğlu yatay geçişinde hiçbir usulsüzlük yapmamış ve eğer geçişte bir hata varsa tamamen idareden (İstanbul Üniversitesi’nden) kaynaklanıyor.”
Özgür Özel’e hiç münferit olmayan saldırı-Çiğdem Toker (T24)
“CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e dün tutuklanan Selçuk Tengioğlu isimli evlat katilinin yaptığı tokatlı saldırı; öğrenildiği andan itibaren şekli, zamanlaması, poliste, adliyede verdiği ifadeler, Türkiye’de hepimizin maalesef aşina olduğu en eski fotoğraflarından birini yeniden çerçeveledi.
O eski fotoğraf hangisi mi?
Ne vakit toplumsal muhalefet yükselse, memleket sathında sağ iktidarlara, o iktidarların baskılarına, otoriter uygulamalarına, hak ihlallerine yönelik güçlü bir itiraz dalgası yükseldiğinde, o dalgayı akamete uğratmasa dahi gözdağı izlenimi veren bir saldırının vuku bulması.
Neyse ki bu defa, vatandaşı kıt akıllı yerine koymaktan bıkmayan bir devlet dili ezberi olan “meczup” ve “münferit” kelimeleri kullanılmadı. Tablo öylesine açık ki, saldırganın akıllara durgunluk veren sabıka profili ve ifadesinde geçen bazı sözcükler öyle net fikir veriyor ki, herhalde “meczup” ile “münferit” demenin, hiç inandırıcı olmayacağını o kelimeleri kullanmayı düşününler dahi görmüş olmalı. Nitekim Özgür Özel’in zaman yitirmeden bu saldırı mesajının “sokaktan çekil” olduğunu belirtmesi, bu tip ezber etiketlerin o kadar da kolay dile getirilemeyeceğini de gösterdi. Saldırganın bu yılın ocak ayında da İBB’ye gelip “Koğuş arkadaşlarıma suikast talimatı verildi” dediğini aktaran Özel’in bu iddiası da karanlık bir tabloyu teyit eden bir gelişme olarak soruşturma dosyasına dahil edilecektir.”
MASAK ve HTS kayıtlarının ortaya koyamadığı gerçekler-Elif Çakır (Karar)
“Erdoğan’ın alçakça bir saldırıya uğrayan CHP lideri Özgür Özel’i telefonla arayarak “geçmiş olsun” dileklerini iletmesi, saldırıyı kınaması taktire şayan bir davranış. Siyasi nezaket de bunu gerektirir, dahası bir ülkenin Cumhurbaşkanına yakışan tavır budur.
Çok şükür ki ciddi hayati sonuçları olmadı, Özgür Özel’i Allah korudu, sevdiklerine bağışladı.
Bugün çok daha vahim şeyleri konuşuyor da olabilirdik. Sonuçta CHP lideri Özel, 17 ve 19 yaşındaki iki çocuğunu öldürmek için gece uykusundan uyandırarak öldüren, 11 yaşındaki küçük kızını yaralayan ve kendisini “eşim evi terk ettiği için çocuklarımı öldürdüm” diyerek savunan ve de suç geçmişi bunlarla da sınırlı olmayan cani bir psikopatın saldırısına uğradı.
İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özel’e “olayın tüm yönleriyle açığa çıkartılması için süreci yakından takip edeceğim” dediğini aktardı.”
Kuzey Kıbrıs’ta neler oluyor?-İbrahim Varlı (BirGün)
“Doğu Akdeniz’de Orta Doğu’ya sıçrama mesafesindeki Kıbrıs adasının her iki yakası yakın tarihlerinin en hareketli günlerine sahne oluyor. İkiye bölünen adanın güneyinde ABD’nin askeri üs çalışmaları, Orta Asya ülkelerinin tanıma adımı, NATO’ya alınma girişimleri derken Güney Kıbrıs küresel jeopolitiğin merkezine oturdu. Adanın Türkiye’ye bakan kuzey kesimi ise küresel jeopolitik açıdan olmasa da Türkiye ile bağlantılı büyük sansasyonel gelişmelere sahne oluyor.
Kara para trafiği, uyuşturucu ve bahis skandallarının bir ucu da Ankara’ya uzanırken AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Lefkoşa’daki “külliye” açılışı için Türkiye’den binlerce kişinin adaya taşınması gözleri bir kez daha adaya çevirdi. 1990’lardan itibaren kumarhanelerin ve offshore bankaların aktarılmasıyla Türkiye’nin arka bahçesine dönüştürülen Kuzey Kıbrıs, hali hazırda dünyanın en büyük kara para aklama işlerinin döndüğü bir ada konumunda.Kuzey Kıbrıs’taki gelişmeleri beş ana başlık altında toparlayacak olursak;
Dinci dayatmalar: Mart ayı başlarında Kuzey Kıbrıs’ta başörtüsü krizi baş gösterdi. Lefkoşa’daki İrsen Küçük Ortaokulu’na bir öğrencinin derse başörtüsüyle girmek istemesi fitili ateşledi. Öğretmenler, başörtüsüyle derse girmenin ‘tüzüğe aykırı’ olduğu gerekçesiyle eyleme gitti. Ersin Tatar yönetimi ‘disiplin tüzüğü’nü değiştirerek ortaokul ve lise öğrencilerinin başörtüsü takmasının önünü açtı. Bu adım Kuzey Kıbrıslıları ayağa kaldırdı. On binlerce kişi meydanlara çıktı, günler süren protestolarda düzenlemenin geri çekilmesi istendi. Protestolarda ‘Geçit Yok’ ve ‘Kıbrıs laiktir, laik kalacak’ sloganları atılırken protestoların hedefinde Türkiye de vardı.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: