Cuma, 18 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Köşe yazılarından seçmeler

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 18 Haziran 2025 00:05
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

İsrail’in doğrudan ve dolaylı müttefikleri-Mehmet Ali Güller (Cumhuriyet)

“Gazete ve televizyonlardaki “İsrail İran’ı rezil etti”, “İran kâğıttan kaplanmış” türünde yorumları gördükçe Yalçın Küçük’ü anımsıyorum. Hep şöyle derdi: “Türkiye’deki İsrail, İsrail’deki İsrail’den daha güçlüdür.” 

Kuşkusuz çok abartılı bir değerlendirme ama kısmi bir doğruluğu var ne yazık ki. Üstelik Türkiye’deki İsrailcilik tek bir kesime değil, birçok kesime nüfuz etmiş durumda. Örneğin mezhepçi dincisi, “İsrail ‘Şii İran’ı’ rezil ediyor” diye, seküler Batıcısı da “İsrail ‘kadın düşmanı İran’a’ dersini veriyor” diye keyifli. (Elbette Türkiye’deki İsrailciliği, Türkiye’deki Amerikancılıktan ayıramayız son tahlilde.) 

Oysa gerçek şu: İran kâğıttan kaplan değil ve Batı’nın 40 yıllık baskısına ve ambargosuna karşı, her türlü açık ve örtülü saldırıya insanıyla, silahıyla gayet başarılı bir şekilde direniyor. 

İran’ın başarısını ortaya koyan askeri bilgi olarak belirteyim. İran, saldırgan İsrail’e yanıt hakkı olarak füze fırlattığında İsrail ve müttefikleri o füzeyi tam üç hat üzerinden durdurmaya çalışıyor: 

1. hat: İran füzeleri ateşlendiğinde onları engellemek üzere önce a) Irak’taki ABD füze savunma sistemleri ve savaş uçakları, b) Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Fransız savaş uçakları ve c) Bölgede bulunan ABD-USS Carl Vinson uçak gemisi ve ona eşlik eden füze imha gemileri harekete geçiyor. 

2. hat: İran füzeleri ilk hattı aştığında, bu kez onları engellemek üzere a) Doğu Akdeniz’deki ABD savaş gemileri, b) Ürdün’deki ABD savaş uçakları ve füze savunma sistemleri, c) Ürdün Hava Kuvvetleri ve d) Kıbrıs üslerindeki İngiliz savaş uçakları harekete geçiyor. 

3. hat: İran füzeleri ikinci hattı da aştığında bu kez onları engellemek üzere a) 2000 km menzilli İsrail Arrow 3’ler devreye giriyor, b) ardından 1500 km’den başlayıp 500 km’ye kadar Arrow 2’ler İran füzesini engellemeye çalışıyor, c) düşüremezse 300 km’den başlayıp 40 km’ye kadar Davut Sapanı savunma sistemi devreye giriyor ve orası da aşılırsa d) 70 km’den 4 km’ye kadar olan mesafede Demir Kubbe İran füzesini yakalamaya çalışıyor.”

İran halkının yanındayız, fakat…İhsan Aktaş (Yeni Şafak)

“Savaş sanatı üzerine dünyanın en ünlü bilgelerinden Sun Tzu der ki: “Savaşlar müttefikliklerle kazanılır ve kaybedilir.” Ben buna bir ekleme yapmak istiyorum: Müttefiklikler, güçlü olduğunuz zaman kurulur.

Bütün dünyanın da bildiği gibi İsrail haydut bir devlettir. Ancak bu devlet aynı zamanda açık bir terör devletidir. Gözünü kırpmadan 60.000 sivili, on binlerce çocuğu, kadını ve hastayı öldürmektedir. Burada insanlıktan, insanların oluşturduğu bir hukuktan, ahlaktan, erdemden ve insanı insan yapan değerlerden bahsediyoruz. Ancak İsrail’deki haydut rejim bu değerlerin hiçbirine sahip değildir.

Arap-İsrail savaşları hâlâ hafızalardan silinmiş değil. Beyrut’ta Sabra ve Şatilla kamplarında Ariel Şaron’un öncülüğünde gerçekleştirilen katliam, insanlık tarihinin kara sayfalarında yer almaktadır.

Dünya tarihinde genellikle soykırımlar birkaç kez yaşanır ve bunun ardından bir mahcubiyet oluşur. Ancak dünya siyonizmi, Yahudilere yönelik Hitler dönemindeki soykırımı sürekli gündemde tutarak küresel bir mağduriyet politikası kurmuş ve tüm insanlığı bu travmanın etrafında kuşatmıştır.

Bugün ise İsrail, ABD’den Avrupa’ya, İskandinav ülkelerinden tüm Hristiyan dünyasına kadar herkesi köleleştirmiş; adım adım Filistin’i yok etmek için en iğrenç yöntemleri uygulamaktadır.

İran, İsrail’e sınırı olmayan ve binlerce kilometre uzakta bulunan bir ülkedir. Ancak nükleer silah sahibi İsrail, İran’da oluşabilecek nükleer bir riski bahane ederek bu ülkenin bütün altyapısını hedef alabilmektedir.”

Teokratik rejimin doğal sonucu-Mehmet Y. Yılmaz (T24)

“İsrail’in saldırısı, İran’daki teokratik devletin içinin ne kadar kof olduğunu bir kez daha görmemizi sağladı.

İran dış politikasının “şeytan” olarak tanımladığı iki devletten küçük olanı İsrail. Büyük şeytan ise ABD.

Bugün İsrail saldırılarına gerekçe olan nükleer silah geliştirme çabalarının nedeni de dış politikasındaki bu temel tanım.

Ve bu teokratik devlet, kendisi için bölgedeki bir numaralı tehlike ve düşman olarak gördüğü devletin, kendi topraklarındaki faaliyetlerinin bile farkına varamamış.

İsrail’in böyle bir istihbaratı toplayabilmesi, İran içindeki faaliyetleriyle mümkün olabilirdi ve İran devleti bütün kurumlarıyla uyumuş.

İsrail’in Gazze’deki katliamı sürerken yine kendi topraklarında Hamas liderinin öldürülmesi bile bu zaafın giderilmesi için uyarıcı olmamış.

Hamas liderini, Tahran’da kaldığı evde öldürebilen İsrail’in benzeri bir saldırıyı İran’ın üst düzey askeri – sivil yetkilileri için yapabileceğini tahmin etmek zor olmamalıydı.

Belli ki Mahsa Amini gibi küçük kızları başlarını örtmediler diye karakollarda dayaktan öldürebilen rejim, iş bu çaplı bir karşı istihbarat faaliyetine gelince kelimenin tam anlamıyla fos çıkmış.

Böyle bir saldırının gerçekleşmesini mümkün kılan zaafın nedeni, İran’ın teokratik rejiminden başka bir şey değildir.

Benzeri bütün diktatörlüklerde olduğu gibi İran’da da kamu görevlerinde yükselmek ile liyakat arasında bir ilişki yoktur.

Rejim, kendine sadık bulduğu adamları kritik noktalarda tutmak ister, o adamların o görevleri layıkıyla yapıp yapamayacağı konusu ikinci derecede bir meseledir.”

Büyük İsrail projesi-Fikret Bila (halktv.com.tr)

“ABD ve İsrail, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP), askeri güç kullanarak, adım adım uyguluyorlar.

BOP aynı zamanda Büyük İsrail Projesi’dir.

İsrail’e tehdit oluşturan bölge ülkelerindeki yönetimler yıkılıyor ve bu ülkeler bölünüyor.

İsrail’in kontrol ettiği topraklar da büyüyor.

ABD’nin amacı Pentagon belgelerinde yer almıştı.

Irak’tan başlayıp, Libya, Somali, Suriye, Sudan ve İran’ın dağıtılacağı yazılıydı.

ABD, Ortadoğu ve Afrika’da 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini ilân etmişti.

ABD’nin işgaliyle Saddam yönetimi devrildi ve Irak bölündü.

ABD ve İsrail’in desteğiyle Esad yönetimi devrildi ve Suriye bölündü.

ABD ve İsrail, El Kaide uzantısı Ahmet Şara’yı Şam’da yönetime getirdi.

Suriye’nin kuzeydoğusunu terör örgütü PKK’nın devamı olan ve ABD’nin donatıp, eğittiği YPG’ye teslim etti.

Suriye fiilen bölünmüş durumda.

Şimdi sırada İran var.

İsrail, Hizbullah ve HAMAS liderlerini öldürüp Gazze’de büyük bir katliam yaptı. Kadın çocuk demeden 50 bin Filistinliyi öldürdü ve yerlerinden etti.

İran’ın desteklediği Hizbullah ve HAMAS’ı zayıflattı.

Suriye’nin güneyini işgal etti.

Yol temizliği yaptıktan sonra da nükleer tesisleri bahane ederek İran savaş uçaklarıyla ve füzelerle vurmaya başladı.”

Bilerek mi yoksa bilmeyerek mi?-İbrahim Kahveci (Karar)

“Sonuç belli: Bu sonuca giden yollar bilerek mi hazırlanıyor yoksa bilmeyerek mi? Mesele bu.

Sonuç ise şu: AK Parti ve MHP ortaklığı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti içeriden yıkılıyor. Yani yapısal olarak uzun vadede yıkıma giden bir sürecin içerisindeyiz. Her geçen yıl daha da zayıflıyoruz ve sonunda çok zayıf hale gelmiş olacağız. (‘Yıkılmak’ kelimesi yıkım derecesine gidecek bir zayıflama olarak kullanılıyor)

Ben buna YAPISAL YIKIM diyorum. Yıllardır yazdığım bir meseledir.

2017 Başkanlık Referandumu için iki sonuç söylemiştim: Bu referandum geçerse 1-Devlet yıkılır 2-İslam yıkılır.

Nitekim her ikisi de gerçekleşiyor.

Türk tipi Başkanlık Sisteminde kurumlar bağımsız karar alamazlar. Dolayısı ile giderek kurumsal akıl yok olur. Herkes Başkan’ın ağzına bakmak durumundadır. Kurumsal yapı zayıflar ve çöker. Buna devlet yıkılması diyoruz.

İslam yıkılır dediğimde de durum şudur: Lider işine geldiğinde İslami her söylemi kullanır ama sonra çok rahat çark edebilir. Örneğin Erdoğan “Ortada Nass var sana bana ne oluyor” demiş ve faizleri suni şekilde indirtmişti. Hatta 2023 seçimlerine giderken “Ben burada olduğum sürece faizler artmayacak” sözünü “Nass Ekonomi Modeline” dayanarak söylemişti.”

Dilek İmamoğlu hata mı yaptı?-Ateş İlyas Başsoy (BirGün)

“Dilek Hanım, kadın tutukluların koşullarını iyileştirmek adına Emine Hanım’a bir çağrıda bulunmasını eleştirenler çok oldu. Bana niye kalsın bilmiyorum ama sosyal iletişime emek vermiş acemi bir işçi olarak, bana kalırsa bu doğru bir hareketti.

Sosyal iletişim, siyasal iletişimle karıştırılarak veya diksiyon gibi konulara indirgenerek genellikle yanlış anlaşılan bir tanım. Hedefi “kazanmak” olan türden siyasal iletişime ve ticari reklama sıcak bakmayan, hatta bunlardan tiksinen bir insanım. Muazzam zenginlikte İngiliz ve Rus edebiyatı başta, tüm nitelikli edebi eserler ve kadim öğretiler bize adını koymadan “sosyal iletişim”i vaaz eder. Babamın esnaf dükkanında babamdan ve komşu esnaf amcalardan öğrendiğim, iş hayatında ve okudukça derinlerine indiğim bu kavramın yanındayım, savunucusuyum: “İşini iyi yapar, iyi davranmakla kalmaz gerçekten iyi bir insan olursan ve Allah izin verirse (ki genellikle verir) yalan dünyadaki kısa nöbetinde vazifeni tamamlar ve yaşarken de, sonrasında da huzur içinde uyursun.” Bu düşüncenin izleri sadece diyalojik iletişim sözcüsü Bahtin gibi filozoflarda değil, diyalektik materyalizmin kuramcısı Lenin’in kitaplarında bile görülür: “İyi bir örgütçü olmak için öncelikli iyi bir işçi olman gerekir.”

Nobel Ödüllü psikolog Daniel Kahneman’ın “Düşünmek, Hızlı ve Yavaş” adlı kitabını genç senaristlere öneririm. Karakter inşası, genellikle basit detaylardan türer. Önemsiz gibi görünen bir detaydan hareketle bir kişi hakkında yargıya ulaşmak, his dediğimiz muhteşem yeteneğimizin hediyesi. Sapla samanın temel sorunu her zaman iç içe olması, bu nedenle doğruyla eğriyi ayırmak için hem dikkat hem de dem gerekir. Aşırı nezaketin çoğu zaman aşırı kabalıktan daha güçlü bir tahakküm aracı olması gibi, zıt kavramlar detaylara indikçe benzeşir.

Bir yarışı kazanıp bir anda kitlelerin dikkatini çeken kişilerin, esas sınavı bitiş çizgisinden sonra başlar. Methiyeler, destanlar, hatta somut sayısal veriler bile kitlelere kendinizi tanıtmanızda yetersiz, dahası etkisizdir. Meraklı gözler, siyasal iletişim danışmanlarının önünüze koyduğu süslü sözlere değil, “detay”larda ne yaptığınıza bakar.”

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale “Putin’in kızı” Paris’i karıştırdı
Sonraki Makale Şampiyon olmuş yanağın masalı

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
18 Temmuz 2025
GünlükManşet

10 soruda zeytin ağacı

Medya Günlüğü
18 Temmuz 2025
GünlükManşet

Suriye’deki Rusyalı cihatçılar

Medya Günlüğü
18 Temmuz 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
18 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?