Uluslararası göç çalışmaları Türkçe literatürde insanlık tarihi kadar eski olduğuna vurgu yapılarak başlamakla birlikte ancak geçtiğimiz son birkaç yüzyıl “göç çağı” olarak adlandırılmaktadır.
Zira göç, siyasetin ve dolayısıyla devletlerin dikkatini bu dönemlerde çekmeye başlamıştır. Bu itibarla göçe ilişkin politikalar devletler tarafından özellikle 19. yüzyıldan itibaren geliştirilmeye başlanmıştır. Nitekim bilinen ilk akademik göç çalışmaları da tam bu yıllarda Ravenstein tarafından yayımlanmış ve göçün ekonomik nedenlerle açıklanmasına çalışılmıştır. Ulus-devletlerin ortaya çıkışına da denk gelen bu süreçte göç, ulus-devletler (veya imparatorluklar) açısından bir politika meselesi haline gelmiştir. Ancak bu politikaların üretilmesinde hiç şüphesiz ki uluslararası ilişkiler teorilerinin, ülkelerin tarihsel koşullarının ve hatta coğrafi özelliklerinin de önemi vardır.
19. yüzyıldan itibaren devletlerin dikkatini çekmeye başlayan göç hareketleri, Castles vd. tarafından da belirtildiği gibi özellikle 20. ve 21. yüzyıllarda düzenlenmesi ve kontrol edilmesi gereken bir olgu olarak devletlerin gündemine girmeye başlamıştır.
Göç, insanlık tarihiyle ilişkilendirilse de bunu denetleyecek ve düzenleyecek bir devlet yapısının ortaya çıkması zaman almıştır. Antik Yunan döneminde görülen yabancılar kategorileştirmesi, göçün ulus-üstü yapıda dikkate alındığına işaret edebilir. Ancak bu dönemde göç, endişe edilen ve üzerine politika geliştirilen bir konu olmamıştır.
Anılan Antik dönemlerde göç, sömürgecilik üzerinden şekillenmiş ve kente gelen yabancı tüccarları ifade etmiştir. Bir diğer taraftan sığınma kavramı da milattan önce 2. yüzyıla kadar dayanır.
Bilindiğine göre bu kavram, dokunulmazlık sağlanan yer ve tehlikeden azade olan yer anlamlarına gelen “asylon” kelimesinden türemiştir. Ancak mülteci teriminin ortaya çıkışıyla birlikte uluslararası göç, devletlerin konu ve müdahale alanına giren bir fenomen olarak belirmiştir.
Mülteci kavramının, uluslararası göçün önemli bir unsuru olarak, binlerce Fransız Kalvinist’in 1572 yılındaki St. Bartholomew gecesinde katledilmesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Önce Hollanda’dan Fransa’ya sığınan Kalvinistler, daha sonrasında 1685 Nantes Buyruğu ile Fransa’dan ayrılmaya zorlanarak İngiltere’ye sığınmışlardır ve bu bağlamda mülteci terimi ilk defa Fransız Huguenotları’nı (Kalvinist-Protestanlar) ifade eder şekilde kullanılmıştır (Haddad, 2003). Bu bağlamda mülteciler, 17. yüzyıldan itibaren ve modern devlet sisteminin kurulmasıyla uluslararası anlamda önemli bir mesele haline gelmiştir.
Bu hususta incelenmesi gereken nokta, Türkiye’nin yeni göç yönetim paradigmasında dış politika eksenli bir avantaj elde etmek isterken, güvenlik zafiyeti yaratıp yaratmadığı tartışmasıdır.
(Atahan Demirkol, tasam.org)
Makalenin tamamı için tıklayın