Bir Doğu Akdeniz ülkesi olan KKTC, tüm dünya ülkeleri gibi küresel ısınmadan ciddi şekilde etkilenmeye başladı. Bu etki önümüzdeki yıllarda daha da artacak.
Bunun sonucu olarak bugüne kadar alışmadığımız düzeyde sıcaklarla karşılaşacağız. İsviçre’de Bern Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre 1960’dan beri Doğu Akdeniz’de sıcak dalgaları 6-7 kat artmış. Deniz seviyesi yükselecek ve ülkenin alçak kesimlerini Akdeniz’e terk edeceğiz. Akdeniz’de su seviyesi halen her yıl 2.8 mm yükseliyor ve bu hızlanarak devam edecek.
Yağışlarda da azalma bekleniyor. Yağacak yağmurlar da daha düzensiz olacak ve sel riski artacak. Tarımda, kuraklıklar, hatta çölleşme nedeniyle önemli sıkıntılar ortaya çıkacak. Orman yangınları artacak. Periyodik meteorolojik olaylar da artık daha sert yaşanmaya başlanacak. Belli aralıklarla gündeme gelen El Nino’nun bu yıl tüm dünyayı kasıp kavurması gibi. Engellememiz olanak dışı olan bu yeni normale KKTC nasıl hazırlanmalı?
Küresel ısınmanın sınırlandırılması için, her ülke gibi KKTC’nin de üstüne düşeni yapması bir zorunluluk. Bu bağlamda enerji üretimimizi ağırlıklı olarak güneş enerjisine dönüştürmemiz gerekiyor. Bu amaca uygun olarak, dağıtım şebekesinin de güneş enerjisi yatırımlarını çok daha etkin olarak kullanabilecek bir yapıya kavuşturulması şart. Bu KKTC’nin elektrik altyapısı açısından büyük önem arz ediyor.
Türkiye’den günün birinde kablo ile elektrik gelirse elbette çok iyi olacak. Türkiye’den gelecek elektrik, ülkede üretilecek güneş enerjisi ile birlikte KKTC’nin, karbon salınımı çok yüksek olan santrallerden kurtulmasını sağlayacak.
Ancak, boruyla su getirme yatırımından deneyimimiz bu işlerin eşgüdüm içerisinde ve planlı yapılmadığı yönünde. Boruyla su geldikten sonra ülke içi içme suyu dağıtım şebekesine başlanması, yıllar sonra hâlâ Mesarya ve Güzelyurt ovalarının sulama projelerinin tamamlanamaması tam bir beceriksizlik örneği. Bu işlerin paralel yapılması gerekirdi.
Ek olarak, gerek boru hattıyla su getirme projesi, gerekse Ercan Havalimanı’nda yaşanan büyük gecikmeler, politikacıların söylemlerine itibar edilmemesi gerektiğini ve Türkiye’den elektrik getirme projesinin en az on yıl süreceğini gösteriyor. Enerji geldiğinde de ülke içi altyapının hazır olmaması yüksek olasılık.
Öte yandan, küresel ısınmanın durdurulması, tüm dünyanın çaba göstermesi ve gerekli dönüşümlerin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesiyle mümkün olabilir. Bu süreç de KKTC’nin kontrolünde değil ve dünyadaki gelişmeler maalesef gerektiğinden çok yavaş ilerliyor. Dolayısıyla KKTC’nin çok yakında 50 derecenin üzerinde uzun süreli sıcaklıklarla sık sık karşılaşılacağı düşünülerek, kısa ve orta vadeli hazırlıklara hızla başlanması gerekiyor. Aksi takdirde kitlesel ölümler kaçınılmaz olacak.
Enerji güvenliği en öncelikli konuların başında geliyor. Ancak, kablo ile enerji gelecek diye rahatlamak söz konusu olmamalı. Kablo ile enerji getirme ayrı bir yazı konusu olabilecek kadar karmaşık. O nedenle bu yazıda detayına girmeyeceğim. Sadece, enerji geldiğinde akıllı dağıtım şebekesinin hazır olması gerekliliğini, kabloda bir arıza veya sabotaj söz konusu olduğunda ne yapılacağının planlanması gerektiğini söylemekle yetineyim. Malum, bir fırtınada su hattında kopma olunca sekiz ayda tamir edilebilmişti ve bu dönemde hattın KKTC ucundaki barajın suyu dibine kadar kullanılarak durum idare edilmişti. Elektrikte bu işin nasıl olacağı düşünülmeli ve gerekli tedbirler kablo yatırımına paralel olarak alınmalı. Örneğin halen kullanılmakta olan santraller modernize edilerek acil durumlarda devreye alınmak üzere hazır tutulabilir. Ek olarak, hat çekimine yakında başlanacak olan İsrail-GKRY-Avrupa enterkonnektöründen acil durumlarda destek almak için sözleşme yapılabilir.
Elektrik konusu dışında küresel ısınmanın sonuçlarına yönelik, basit gibi görünen ama önemli başka uygulamalar da söz konusu olmalı. Örneğin, gelir durumu nedeniyle herkesin klima sahibi olamayacağını düşünürsek (sadece satın alma değil, işletme giderleri de ciddi bir yekun tutuyor) ısının çok arttığı dönemlerde kliması olmayan kişilerin sığınabileceği mekanlar oluşturulması gerekecek. Bu yerel yönetimler için önemli bir yatırım ve işletme gideri olacaktır. Bu yatırımın mali kaynağının belirlenmesi lazım. Alışkanlık olduğu üzere, ilk yatırımları Türkiye yapsa bile işletilmesi için yerel mali kaynak gerekecek.
Bir diğer konu, tarımda karşılaşılacak sorunlar. Şiddetli sıcaklara dayanıklı, yeni ürünlere geçiş kaçınılmaz olacak. Genetik özellikleri sıcak ve kurak ortamlara uygun yeni meyve ağaçları, zeytin türleri, sebzeler ve tahıllara gereksinim olacağı açık. Bazı bitkilerin kapalı ortamlarda, veya açık mekanlarda güneşten koruyucu tenteler altında yetiştirilmesi gündeme gelebilecek. Türkiye, İsrail, ABD gibi ülkelerden bu konularda destek almak, yarının tarım ortamı için uzman ve çiftçi yetiştirmek önemli olacak. Türkiye’den gelen suyun Güzelyurt ve Mesarya ovalarına dağıtımında umarım açık kanalet sistemi kullanılmayacaktır. Buharlaşma nedeniyle kapalı sistemler tüm dünyada olduğu gibi KKTC’de de artık kaçınılmaz hale geldi.
Yapılaşma ve kentleşmede de dikkat edilecek pek çok konu var. Konutlar inşa edilirken yaz sıcaklarına uygun tasarımlara önem vermek gerekecek. Bu konuda KKTC’de uzmanlık da var. Aklıma hemen eski DAÜ rektörlerinden Prof. Halil Güven’in yıllar önce Mağusa’da inşa ettiği evi geliyor. İran’da çöl şartlarına uygun evlerden esinlenerek yapılan binada, sağlanan hava akımlarıyla, evin içerisi yazın en sıcak günlerde bile doğal olarak serin ve yaşanılabilir hale getirilmişti. Klima gereksinimleri bu ve benzeri yöntemlerle en aza indirgenebilir.
Yeni inşaatlarda ciddi yalıtım şartı getirilmesi, akıllı elektrik dağıtım şebekesi sayesinde güneşten çatı üstü panellerle elektrik üretiminin en yaygın şekilde kullanımının teşvik edilmesi, ısı pompası yatırımlarının desteklenmesi, diğer önemli konular arasında. Yağmur sularını toplama ve depolama sistemleri de her bina için zorunlu hale getirilmeli.
Ayrıca her yerin betonlanması, asfaltlanması uygulamalarından vazgeçilmesi de şart. Örneğin, bir çeşit delikli beton olan çim taşı kullanımı, tüm otoparklar için mecburi tutulmalı. Bu sayede, sıcak havalarda ısı toprak tarafından emilirken, yağmur sularının da sele neden olmaksızın toprağa ulaşması sağlanabilir. Başlanması gereken ilk yerler ise market ve otel otoparkları olmalı. Bazı mahsurlarına rağmen asfalt yolların beyaza boyanması da dünyada sık uygulanmaya başlanan yöntemlerden biri.
Bu ve bunun gibi pek çok uygulamanın eşgüdüm içerisinde yapılması, bunun da sürekli geliştirilen bir mevzuatla düzenlenmesi gerekiyor. Ayrıca toplumun ve başta yerel yöneticiler olmak üzere tüm bürokratlar ve politikacıların da bilinçlendirilmesi şart. Bu sayede kentlerde çevreye oranla 6-7 derece civarında daha sıcak bir ortamın oluşmasına neden olan ısı adaları büyük oranlarda engellenebilir.
Ormanların korunması ve geliştirilmesi ise, tüm adanın ısısını regüle etmek açısından yaşamsal önem taşıyor. Yangına havadan ve karadan müdahale yöntemlerinin, Türkiye, GKRY ve İngiliz üsleri ile eşgüdüm içerisinde en üst düzeye çıkartılması herkesin ortak çıkarına. O nedenle bu konuda çabaların artırılması gerekiyor. Bu işe olsun politika karışmamalı. Çıkarlar ortak. Bu konuda AB desteği de istenmeli.
Bu noktada bir hatırlatma yapmak istiyorum: KKTC Hükümeti’nin bilimle inatlaşmayı bırakıp, çam kese böceği mücadelesinde havadan ilaçlamayı bir an evvel başlatması gerekiyor. Ormanları korumak için “dumansız yangın” adı verilen bu böceğe karşı da mücadele etmek şart. Yedi yıl art arda yapılması ve Kasım-Aralık aylarında mücadele edilmesi gereken çam kese böceği ile havadan mücadele için bu sıralarda ihaleye çıkılması gerekiyor. Bu işi sadece karadan kuş vs. ile başaran ülke dünyada yok. Bu yöntemler ancak tamamlayıcı olabiliyor. Çam kese böceği konusuna 12 Mart 2023’de yayınlanan yazımda detaylı bir şekilde değinmiştim. Ama KKTC hükümeti tahmin ettiğiniz gibi hiçbir hazırlık yapmıyor. Konu bir ara kamuoyunun gündemine geldi, sonra unutuldu.
Tüm dünyada küresel ısınmaya karşı gittikçe yaygınlaşan bir uygulama daha var: Kentler artık bir ısı üst yöneticisini (Chief Heat Officer-CHO) göreve başlatıyor. Bu kişinin tek görevi, şehirlerde bir doğal afete dönüşebilecek yüksek sıcaklıklara karşı tedbir almak. Bu pozisyondaki kişinin, artırılmış yetkileri olan bir belediye başkan yardımcısı olması düşünülebilir. Yakın çevremizde CHO ataması yapan şehirlerden biri Atina. KKTC’de hiç olmazsa Lefkoşa, Mağusa ve Girne için bu tür görevlendirmeler bir an evvel yapılmalı.
Küresel ısınma nedeniyle deniz seviyeleri yükseliyor. Bu olgudan dolayı KKTC’de sular altında kalması söz konusu olacak pek çok bölge var. Özellikle Mağusa dahil doğu sahilleri risk altında. Kritik bölgelerde sahil şeridinin yükseltilmesi (örneğin Mağusa suriçi), bazı yerlere yatırım yapılmaması ve o bölgelerin bilinçli olarak denize terkedilmesi gerekecek. Limanlar, sahil yolları, yeni yerleşim bölgeleri, yükselecek Akdeniz’e göre yeniden düşünülmeli.
Tüm bu çalışmaların bir zaman çizelgesine oturtulması, iklim değişikliği ve teknolojik gelişmeler de izlenerek üç, beş, on, yirmi yıllık hazırlıkların yapılması gerekiyor. Tabii finansal kaynakların da bulunması şart. Güncel sorunlar arasında bu işe zaman ayırmazsak sonumuz pek iyi olmayacak…
Not: Bu yazım önce noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.