Metin Gülbay
Hiç merak ettiniz mi Kilise kaç kişiyi öldürmüş veya ölümüne neden olmuştur? Kilise derken ben yalnızca Katolik Kilisesi’ni aldım mercek altına ama kiliseler birbirine girmiş durumda ölümler söz konusu olunca, diğerlerini de buna katabiliriz. Ama aşağıda da görüleceği gibi engizisyon ile Katolik Kilisesi birlikte anılan iki sözcüktür.
Bu arada kesin sayıyı kimse bilemiyor tabii ama toplu ölümleri tarihçiler not düşmüş. En ünlü yok etmeler engizisyon mahkemeleri aracılığıyla olmuş tabii ki. Bu konuyu araştırırken bir akademisyenin, Kürşad Demirci’nin (*) İslam Ansiklopedisindeki engizisyon maddesini kaleme aldığı bölüme rastladım. Bu bölümü ara başlık olarak sorular koyarak sizlere aktaracağım. Sonra da kilisenin neden olduğu diğer ölümlere, soykırımlara geçeceğim. Demirci neredeyse merak edilen tüm sorulara yanıt veriyor makalesinde. Bölümün tamamı olmasa bile büyük bir kısmını alıntıladım. Merak edenler internetten tamamına bakabilir. Romen rakamlarını ben çevirdim.
Engizisyon ne demektir ve ne zaman başlamıştır?
“Bezdirici, baskıcı soruşturma ve sorgulama” anlamına gelen engizisyon (İng., Fr. ve Alm. inquisition) kelimesi, Güneybatı Avrupa’da 13. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan ve bilhassa Hristiyanlıktan dönen, dinî esaslara baş kaldıran kimseleri, kısmen de Yahudi grupları yahut konvertoları (Hristiyanlaşmış Yahudiler) yok etmek maksadıyla kurulmuş, 19. yüzyıl ortalarına kadar etkisini sürdüren Katolik kilise mahkemeleri ve adlî kurumlar için kullanılmış bir terimdir. Avrupa’da Hristiyan inançlarına aykırı kişilere ya da gruplara karşı resmî kilise sorgulamaları ciddi olarak 13. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmış görünürse de aşırı sayılan gruplara yönelik adlî takibat ve baskılar, Konstantin’in (**) Hristiyanlığı tanıması ve kurumlaştırmasından hemen sonra başlamıştır. Hristiyanlıktan ayrılmanın veya ona karşı gelmenin ölüm cezasını gerektirdiğini 382’de ilk ilan eden de Roma İmparatoru 1. Theodosios olmuştur. Bu tarihten sonra engizitör (sorgulamacı) diye anılan resmî görevlilerin olduğu bilinmekteyse de bunlar kiliseyle ilgisi bulunmayan adliye memurlarıydı.
Yahudiler 3. İnnocent zamanında farklı giysi giymeye zorunlu tutuldu
3. Innocent (***) Yahudilerin aşırı faiz ve kâr elde ettiklerini, mal ve servet yığdıklarını, çalınmış eşyaları kabul ettiklerini, kiliselerden büyük sinagoglar yaptıklarını, Hristiyanları alaya aldıklarını ve onları öldürdüklerini, evlerinde Hristiyan hizmetçi çalıştırdıklarını kiliseye vergi vermekten kaçındıklarını ileri sürerek krallara şikâyette bulundu ve 4. Lateran Konsili’nde Yahudilerin aleyhinde dört karar çıkarttı. Yine onun döneminde Yahudilerin ayrı bir kıyafet giyip Yahudi olduklarını gösteren bir işaret takmaları meselesi gündeme geldi… Papa 3. Innocent… Kuzey Fransa’daki baronların katıldığı ve Montfortlu Simon’un yönettiği bir kutsal cihat başlattı. Yirmi yıl süren bu mücadelede çok sayıda Cathari ve Ortodoks Hristiyan öldürüldü.
Yaktıran, dil kestiren kıral
2. Frederick (****) 1220’de taç giydiğinde… Hristiyanlıktan uzaklaşmayı hıyanet olarak gördü. Lombardia’da suçlu bulunan bazı kimseleri yaktırdı; daha küçük suç işlemiş sayılanların da dillerini kestirdi.
Engizisyon nerelerde uygulanmadı?
İlk meclislerini Toulouse’da toplayan engizitörler İtalya’nın adaları dahil her tarafında, Fransa’nın büyük bir kısmında, 1255’ten itibaren Orta ve Batı Avrupa’da, 1532’den itibaren Portekiz’de engizisyonun yürütülmesini sağlamışlar, hatta bu işi Orta ve Güney Amerika devletlerine kadar yaymışlardır. Engizisyon sadece İngiltere’de ve genellikle İskandinav ülkelerinde uygulanmamıştır.
Engizitörler Yahudi yaktı mı?
Aragon Kralı 1. James’in 1232’de Papa 9. Gregory’ye başvurusu sebebiyle papa önce engizitörler göndermiş, bazı soruların sorulması üzerine de krala engizisyon usulüyle ilgili talimatı bildirmişti. Aynı yıl Maimonides’in kitaplarıyla ilgili olarak çıkan tartışma engizisyona Yahudilerin işlerine karışma fırsatı verdi. 1242’de Paris’te bir engizisyon komitesi Īsa Mesîh’le ilgili açıklamaları dolayısıyla Talmud’u takbih etti. Binlerce Talmud cildi yakıldı. 12. yüzyıl sonlarında başlanan, dinden ayrılanları kazıkta yakma âdeti giderek Yahudileri de içine almış, 1288’de Fransa’da Yahudiler ilk defa kitle halinde kazıkta bağlı olarak yakılmıştı. Ancak bu olay, engizisyonun İber Yarımadası’ndaki Yahudilere uyguladığı zulüm yanında çok önemsiz kalıyordu.
Engizisyon mahkemeleri nasıl çalışıyordu?
Engizitörler dinden uzaklaşmakla suçlanan kişilerin bulundukları yerlere giderdi. Buralarda mahallî ruhban zümresinden veya güvenilir halktan ihbarcılarca suçlanan kimseler davet edilir, kendilerine otuz günlük bir “inayete erişme” süresi tanınır, gelmeyenler aforoz edilip bir papaz ve şahitlerle birlikte resmî makamlarca celbedilerek (getirilerek, M.G.) hapse konulurdu. Bu süre içinde samimi olarak itirafta bulunanlar ağır cezalardan kurtulur, lütuf zamanlarından faydalanırdı. Engizitör önce vaaz eder, onları yanlış görülen inançlarından döndürmeye çalışır, sonuç alamazsa kendisinin ya da vekilinin başkanlık ettiği iki şahit, bir noter veya kâtipten oluşan mahkemesini kurar, soruşturmayı başlatırdı.
Önce sanığa bildiklerini açıklayacağına dair yemin ettirilir, söyledikleri Latince kaydedilirdi. Sanıklara, isimleri saklı tutulan ihbarcıların bildirdikleri hususlar okunurdu. En az iki suçlamacı gerekliydi. Sanık kendisini bir defa savunabilirdi ve ihbarcıların adlarını söylediği takdirde serbest bırakılırdı. Söyleyemezse suçu ya kabul veya reddederdi. Kabul ederse durumuna uygun bir ceza verilirdi; eğer reddederse hapse gönderilip beklenirdi, itiraf etmezse işkenceye başvurulurdu (14. yüzyılın ortalarından itibaren). Engizitör bütün suçluları sorguladıktan ve bulunamayanları aforoz ettikten sonra en hafif cezalardan (ayin esnasında kırbaçlanma, kiliseleri ziyaret, hac, fakirlere yardım, sarı haç taşıma gibi) ölüme kadar değişen mahkûmiyetleri ilân ederdi. Mahkeme kararları sivil ve dinî otorite huzurunda okunurdu. Yanlış inanç ve kanaatlerinde direnenler diri diri yakılmak üzere sivil otoriteye teslim edilir, ağır cezalara çarptırılanların malları müsadere edildiği gibi mirasçıları kamu işlerinden men edilirdi. Öldükten sonra suçlu olduğu anlaşılan kişinin naaşı mezardan çıkarılarak yakılırdı. Ölüme mahkûm edilen suçlu pişman olduğunu belirtir ve samimiyetle tövbe ederse cezası ömür boyu hapse çevrilirdi.
İspanya’da engizitörler Müslümanlara ne yaptı?
Engizisyon mahkemeleri önceleri sadece konvertolarla ilgilenirken daha sonra Müslüman ve Yahudiler için bir baskı aracı haline geldi. 1492’den itibaren Yahudiler vaftiz olma veya sürgüne gönderilme şıklarından birini tercih zorunda bırakıldı. Aynı zorunluluk 1501’de Gırnata, 1502’de Castille, daha sonra da Aragon ve Catalogne krallıklarındaki Müslümanlara teşmil edildi. Artık İspanya en azından prensip olarak sadece Hristiyanların yaşayabileceği bir ülke konumuna gelmişti. Bu sebeple engizisyon din değiştirip Hristiyan olan Müslüman Araplarla (Moriskolar/Morisques) Hristiyan olan Yahudiler (Marranes) üzerinde sıkı bir kontrol mekanizması kurdu.
Sadece 36 yılda 13 bin insan yakıldı, 200 bini de mahkûm edildi
İspanya engizisyonunda papalık tarafından bir müşahit olarak görevlendirilen Lorento, bu ülkede 1481-1517 yılları arasında 13 binden fazla insanın diri diri yakılma cezasına, yaklaşık 200 bin kişinin de başka cezalara mahkûm edildiğini bildirmiştir. Bu sayının büyük bir kısmını Hristiyanlıktan sapanlar oluşturmaktaydı. İkinci sırada zorla Hristiyanlaştırılmış, ancak dinlerine dönme eğiliminde olan Yahudiler, üçüncü sırada da İspanya’nın güneyinde oturan Müslümanlar bulunuyordu.
Engizitörler nasıl işkence yapardı?
İtiraf ettirmek için üç işkence yöntemi uygulanıyordu. Bunlardan ilki, sanığın kollarını arkadan bağladıktan sonra ayaklarına ağırlıklar asarak vücudunu bir makara vasıtasıyla havaya kaldırma ve organlarını germe yöntemiydi. Vücut asılı durumda bir müddet bırakılır, yere az bir mesafe kaldığında birdenbire makara salınır ve bu iş eklemler yerinden çıkıncaya kadar tekrar edilirdi. Bir saat kadar devam eden bu işkence sanığı yola getirmemişse ikinci yöntem olan su işkencesine geçilirdi. Mahkûm bolca su yutmaya zorlanır, ardından da tahta bir tekneye yatırılırdı. Teknenin üzerine bir kapak örtülür ve mahkûmun üzerine bastırılırdı. Üçüncü işkence, mahkûmun ayaklarına ateşe duyarlı bir merhem sürüldükten sonra ayakların ateşe yanaştırılması ve istenilen cevap alınıncaya kadar buna devam edilmesiydi. Ancak bu üç yöntemle de sonuç alınamamışsa hileli yollara başvurulurdu. Tutukluların hücrelerine gönderilen casusların onların ağzından laf almaya çalışmaları bu yollardan biriydi. Mahkûmlardan suçlarını itiraf edenler hapisle, etmeyenler ise “auto-da-fe” denilen, genellikle halk önünde kazığa bağlı olarak yakılmak suretiyle cezalandırılırdı. Bütün bu işkencelere rağmen yine de beraat edenler olursa onların da bütün malları ellerinden alınırdı.
Yahudi dönmesi engizitör var mıydı?
İspanya’da Torquemada’dan sonra Yahudi asıllı Diego Deza’nın (1499-1507) büyük engizitör tayin edilmesiyle engizisyon bütün şiddetiyle devam etmiş, Hristiyanlaştırılmış Yahudiler imparatorlara ve papalık yetkililerine büyük meblağlar taahhüt ederek durumu hafifletme çarelerini aramışlardır.
Engizisyon ne zaman son erdi?
Avrupa’daki diğer ülkelerde engizisyon 17. yüzyıl sonlarında ortadan kalkarken İspanya’da Napolyon tarafından 1808’de ilga edilmiştir. Engizisyon mahkemeleri 1814’te 7. Ferdinand tarafından yeniden canlandırılmak istenmişse de 1820’de Kortez tarafından bütünüyle kaldırılmış, 1834’te de son kalıntıları temizlenmiştir. İspanya’da engizisyon tarafından 1808’e kadar 31.912 kişi diri diri, 17.659 kişinin de maketi yakılmış, 291.450 kişiye de başka cezalar verilmiştir. Portekiz’de ise engizisyon 16-18. yüzyıllar arasında 30.000 kişiyi takbih etmiş, 1175 kişiyi bizzat, 633 kişinin de maketini yakmış, 29.590 kişiyi ise çeşitli cezalara çarptırmıştır. (Buraya kadar aktarılanlar 1 nolu dipnottaki kaynaktan alıntılandı.)
Kilise’nin yaktığı bilim insanları
Giordano Bruno (1548; Nola, Napoli Krallığı – 17 Şubat 1600; Roma, Papalık Devleti), İtalyan filozof, rahip, gökbilimci ve okültisttir (*****). Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biridir ve şair yönüyle de edebiyata en yakın duranıdır. Ona doğacı coşkunluğun düşünürü de denilebilir. Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan İtalyan filozof, Kopernik’in tezini savundu. Evrenin sonsuz ve eşdağılımlı olduğunu ve evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi. Aykırı görüşler beslediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi’nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edildi ve Roma’da diri diri yakılarak idam edildi. (2)
Galileo’yu kilise mi öldürdü?
Galilei Galileo, 1633 yılında engizisyon mahkemesi tarafından ev hapsine mahkum edildi ancak ölüme mahkum edilmedi. Suçu Kilisenin ileri sürdüğü Dünya merkezli evren teorisine karşı çıkmak ve Güneş merkezli galaksi teorisini desteklemekti, Kopernik’in teorisini yani. Bunun üzerine 69 yaşındaki bilginden tüm iddialarını ve akademik çalışmaları hakkında söylediklerini inkâr etmesi istendi. Tüm kitapları yasaklanırken bir daha kitap yazması da yasaklandı. Ev hapsinde sekiz yıl yaşayan Galileo, 1641 yılında öldü. 1757 yılında Giuseppe Baretti’nin “İtalyan Kütüphanesi” adlı kitabında Galileo’ya atfedilen Dünya yine de dönüyor sözünün doğrusu şöyle verilir: Mahkemeden çıktığı anda, önce gökyüzüne, sonra yere baktı, ayağını yere vurdu ve ‘Eppur si muove’ (Yine de dönüyor…) dedi.
Belki inanmayacaksınız ama Katolik Kilisesi adına Papa 2. John Paul ancak 31 Ekim 1992 Cumartesi günü Galileo’yla ilgili meselenin ele alınış biçiminden pişmanlık duyduğunu belirten bir açıklama yaptı ve Galileo’nun Pontifical Council for Culture tarafından yönetilen bir çalışma sonucu bilimsel pozisyonunu yargılayan Katolik Kilisesi mahkemesinin işlediği hataların kabulünü belirten bir beyanname çıkardı. Tam 359 yıl sonra… Kiliseyi terk edenlerin sayısının her geçen gün artmasına şaşmamak gerekiyor.
Bu arada belirtmem gerekiyor ki Güneş merkezli evren teorisinin mucidi Kopernik’in kilise tarafından cezalandırılmamış olması ilginçtir. Katolikler değil ama Protestanlar Kopernik’i eleştirmiş ve hatta dalga geçmişlerdir. Protestan din bilgini Melanchthon Kopernik hakkında şu satırları yazmıştı: “Bazı insanlar Dünyayı hareket ettiren ve güneşi durduran Polonyalı astronomun yaptığı kadar saçma bir şeyin çalışmak için doğru ve muhteşem olduğuna inanıyorlar. Doğrusu bilge yöneticiler bu tür parlak zihinler için bir sınırlama getirmelidir.” (*******)
Servet’i Calvin ihbar etti
Miguel Servet (d. 29 Eylül 1509/1511 – ö. 27 Ekim 1553), İspanyol ilâhiyatçı, hekim, haritacı, hümanist ve Avrupa’da kan dolaşımını doğru şekilde inceleyen ilk bilim insanıdır… 1553’te teslisi reddeden görüşlerini içeren “Christianismi Restitutio” (Hristiyanlığın Özüne Dönüş) kitabı bardağı taşıran damla olmuştur. Tanışıp ahbap oldukları Calvin (******) tarafından oyuna getirilmiştir… Servetus ve Calvin daha önce mektuplaşmışlar ve bu mektuplarda Servetus Michel de Villeneuve adını, Calvin ise Charles d’Espeville adını kullanmıştır… 26 Mart 1553’de ise Servetus’in gönderdiği mektuplar Calvin tarafından engizisyona yönlendirilmiş ve bu mektuplar delil olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden Servet, Katolik kilisesi tarafından Lozan’da kitaplarıyla birlikte yakılarak öldürülmüştür. (3)
Bacon da hapis yattı
İngiliz bilim insanı ve filozofu Roger Bacon (d. 1219/1220 – ö. 1292) “Deneysel bilim” yolunda çaba harcamış, çağdaş bilimin deneysel yaklaşımının tarihsel bakımdan erken olgunlaşmış bir temsilcisi olarak kabul edilir. İnsanın bilgisizliğinin nedenleri üzerinde duran Bacon, otoriteye dayanmanın, geleneğin etkisinin, önyargıların ve kişinin cehaletini saklayan sözde bilgeliğin, insanı hakikate ulaşmaktan alıkoyduğunu söylemiştir. Bacon, özgür fikirleri yüzünden otorite ve din adamlarıyla sürekli tartışmalar yaşadığı için 14 yıl hapis yatmıştır. Hristiyan olmayanlardan (özellikle Araplardan) birçok şey öğrenilebileceğini söylemiştir. Ona göre İbn-i Sina, Aristoteles’ten sonraki en büyük filozoftur. (3)
Kilise kaç tane cadıyı yaktı?
Soruyu böyle sorunca sanki cadı diye bir şey varmış gibi algılanabilir. Tabii ki cadı diye bir şey yok. Ancak cadı olmakla suçlanıp öldürülen, diri diri yakılan insanlar oldu Avrupa’da. 1480 ile 1750 yılları arasında 40 ile 60 bin arasında insanın cadı olduğunu gerekçesiyle öldürüldüğünü tahmin ediyor kaynaklar. Ancak başka kaynaklar farklı rakamlar da veriyor.
“Cadı avı ile ilgili tarihsel verilere bakıldığında kurban olarak seçilen kadınların sayısındaki değişkenlik dikkat çekmektedir. Net bir rakam verilmemekle birlikte çeşitli kaynaklarda kurbanların takribi yüz bin ile bir milyon arası (çoğunluğu kadın olmak üzere) değişmektedir, fakat o zamanın nüfusu göz önünde bulundurulduğunda yüz bin rakamı daha mantıklı gelmektedir. Bu sayının yarısının bugün Almanya olarak bilinen bölgede gerçekleşmiş olması tarihi açıdan çok ilgi çekicidir. Tarihçiler neredeyse her köyde bir yakılma alanının kurulduğuna dikkat çekmektedir.
Wilhelm G. Soldan ve Heinrich Heppe’ye göre cadı avı ulusal bir oluşum değildir, Hristiyanlığın hâkim olduğu yerlerde, özellikle Roma-Katolik Kilisesi’nin egemen olduğu bölgelerde oluşmuş, buna göre de ne tek bir millet ne de tek bir sınır ile kısıtlanmıştır. Bu görüş ne Afrika’daki Hristiyan topluluklarda (Kiptiler, Habeşler) ne Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hristiyanlarda (Maruniler, Ermeniler) ne de Yunan-Ortodoks Kilisesi’nin hâkim olduğu Hristiyan bölgelerde cadı avcılığı yapıldığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmaması ile de desteklenmektedir.” (4)
Cadı sözcüğünün kökeni
İsterseniz cadı sözcüğünün nereden geldiğine de bir bakalım. “Cadı kelimesi çok anlamlıdır; bilinen en eski kelime anlamı Eski Yüksek Almanca (“Althochdeutsch”) ‘hagazussa’ kelimesinden gelmektedir. Buna anlamca en yakın olan kelimeler ‘tunripa’, ‘zunrite’ ve ‘waliderse’dır; bu sözcükler farklı bölgelerde ‘çit üzerine binen/ çıkan’ anlamına gelir. Tüm bu kelimelerin değişmeceli karşılığı çocukları öldüren, insan yiyen, geceleri dolaşan dişi hayalet’tir. Bu hayaletin zarar veren sihir/büyü (maleficium) ile ilgisi yoktur, kısmen insana benzeyen bir varlıktır .” (4)
Hristiyanlıkta cadılara yönelik öfkenin kökeni İncil’e dayandırılır. Cadıların öldürülmesi gerektiğini söyler İncil.
“Cadı avı Kitabı Mukaddes’in Mısır’dan Çıkış bölümündeki bir ayete dayandırılıyordu. Mısır’dan Çıkış 22. bölüm 18. ayet ‘Bir cadının yaşamasına müsamaha göstermeyeceksin’ şeklindeydi.” (5)
Cadı avı o kadar güçlü bir etki yaratmıştır ki Avrupa’da 18. yüzyılda İngiltere’den başlayarak cadılık suç olmaktan çıkarılırken “Günümüzde cadı avlarına halen Sahra altı Afrika toplumlarında, Hindistan’da ve Papua Yeni Gine’de rastlanır. 2013 yılında Papua Yeni Gine’de iki kadın cadılık suçlamasıyla başları kesilerek öldürüldü.” (5)
Cadılar hep kadın mıydı peki? Hayır ama ezici çoğunluğu kadındı. Daha çok kadınların cadılıkla suçlanmasının temelinde ise şu etmenler yatıyordu:
“Havva’nın yasak meyveyi tadarak cennetten kovulmaya neden olması hikâyesi nedeniyle, kadınların erkeklerden daha zayıf karakterli olduğu, dolayısıyla Şeytan’a daha kolay kandığı inancı yaygındı.
Kadınlar; hemşirelik, ebelik, aşçılık gibi şifalı bitkiler, karışımlar ve sıvılar kullanılan mesleklerle daha çok uğraşıyorlardı. Erkekler sorunlarını daha çok kavga ederek çözüyor, kadınlar ise öfkelerini daha çok lanet okuyarak gösteriyorlardı ve lanet okumak cadılıkla özdeşleştiriliyordu.” (5)
Kilise Amerika yerlilerinin soykırımında bizzat yer aldı
Kilisenin öldürdüğü insanlar arasında Amerika yerlileri de var. Amerika’ya çıkan Avrupalıların başlattığı ve beş yüz yıl süren katliamlar, soykırımlar milyonlarca yerlinin ölümüyle sonuçlandı. Rahipler insanların öldürülmesine karşı çıkacağına bizzat onların kültürel ve dolaylı biçimde, fiziksel olarak yok olmaları için çalıştı. Zaten kültürel yok oluş bir yerlinin yerliliğini unutması demekti.
“Uzun süre Hristiyan misyonerlerince eğitim verilen Kanada yerli yatılı okulları ile ABD yerli yatılı okulları gibi okullarda ailelerinden koparılan Kızılderili çocuklarının anadilleri dışında eğitim almaları ve anadillerini konuşamamaları gibi soykırım türleri görülür.” (6)
Bu yazı biraz iç kararttı ama ne yazık ki gerçek böyle. Katolik Kilisesi’nin günümüzde ardı ardına işlediği suçlar dolayısıyla özür dilemesi boşuna değil. İşlenen suçların büyüklüğü günümüz papalarını özür dilemeye zorunlu kılıyor. Ancak yalnız kilisenin değil tüm dinlere ait görevlilerin işledikleri suçların üzerindeki sır perdesi henüz aralanmış değil. Gerçeklerin peşinde koşanlar bir gün o perdeleri de çekip alacak, umudumuz bu.
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
Manşet fotoğrafı: Galileo’nun yargılanması.
* Dinler tarihi araştırmacısı. 1961, İstanbul doğumlu. 1980’de Fatih Vatan Lisesini, 1985’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünü (Prehistorya ve Eski Önasya Arkeolojisi) bitirdi. Aynı yıl Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine araştırma görevlisi olarak atandı. Burada Sosyal Bilimler Enstitüsünde hazırladığı “Tekvin’deki Yaratılış Kıssalarının Çivi Yazılı Kaynaklardaki Yaratılış Kıssalarıyla Mukayesesi” adlı doktora tezini 1995 yılında tamamladı. Aynı öğretim kurumunda Dinler Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yaptı.
ESERLERİ: Bir İslâm Peygamberi Hz. İsa (İngilizceden çeviri), Dinlerin Dejenerasyonu (1985), Hinduizmin Kutsal Metinleri, Vedalar (1991). ( https://www.biyografya.com/biyografi/7826 )
1 https://islamansiklopedisi.org.tr/engizisyon
2 https://tr.wikipedia.org/wiki/Giordano_Bruno
3 https://sophosakademi.org/gorusleri-yuzunden-yargilanan-oldurulen-bilim-insanlari/
4 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/58874
5 https://tr.wikipedia.org/wiki/Cad%C4%B1_av%C4%B1
6 https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1z%C4%B1lderili_soyk%C4%B1r%C4%B1mlar%C4%B1
** 1. Konstantin veya Büyük Konstantin (Latince: Gaius Flavius Valerius Aurelius Constantinus; 22 Şubat 272 – 22 Mayıs 337), Hristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatoru, Konstantinopolis kentinin ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun “Büyük” lakabıyla anılan kurucusu.
***Papa III. Innocentius, doğum adı Lotario de’ Conti di Segni’dir, 8 Ocak 1198 ile 16 Temmuz 1216 arasında papalık yapmıştır. Innocentius, Dördüncü Haçlı Seferi’ni Kutsal Topraklar’ın yeniden alınması için kutsamıştır.
**** 2. Friedrich, Hohenstaufen hanedanı, 1212 yılından beri Roma Krallığı üzerinde hak iddia eden İtalyan ve 1215 yılından beri elinde bulunduran karşı çıkılmaz hükümdar. VII. Freidrich Hohenstaufen Swabia unvanıyla Almanya Kralı, I. Federico unvanıyla ve annesinin varisi olarak Sicilya Kralı ve Burgundy Kralı idi.
***** https://tr.wikipedia.org/wiki/Ok%C3%BCltizm