Pazartesi, 19 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

Keyifli, renkli, hareketli

Buket Başer
Son güncelleme: 20 Mayıs 2023 00:40
Buket Başer
Paylaş
Paylaş

Barselona’ya yeni ayak basmıştık. Otele gitmeden önce araçla şöyle bir şehri gezdiriyordu rehberimiz. Hava şahaneydi. Binaları ve kadınları ise ondan da şahane! Mimar Antonio Gaudi’nin dâhiyane eserleri ve İspanyol kadınlarının saçtığı ışık hepimizin gözünü almıştı.

Hayran hayran çevreyi incelerken trafik ışıklarında bekleyen bir şey, daha doğrusu bir kişi dikkatimi çekti. Ayağında sandalet, sırtında sırt çantası, üzerinde de ten rengi bir… hımm… bir… HİÇBİR ŞEY! Adam resmen hiçbir şey giymemiş! Bildiğiniz anadan doğma, çırılçıplak! Öylece ışıkları bekliyor, yanında çoluk çocuk, bir sürü normal giyimli insan. Nasıl duruyorlar yan yana? Niye kaçıp gitmiyorlar? Neden kimse duruma el atmıyor?

“Bakma oraya Buket, çevir kafanı. Ayıptır yahu, git başka şeylerle ilgilen!” Beynimin içinde biri bana bunları söylüyordu ama ağzımdan hem de avaz avaz “Aman Tanrım adam çırılçıplak, herkes trafik lambasının oraya baksın!” diye çıkıverdi. Araçtaki herkes Garfield misali yapıştı cama. İki kişi hariç, İspanyol şoför ve uzun yıllardır orada yaşayan rehber. Bu çıplak adam deli miydi acaba? Öyle olsa diğer insanlar niye korkmamış, niye kaçmamışlardı ki? Çünkü adam deli filan değildi, daha doğrusu değilmiş. Belki de deli olan bizdik! O adam İspanya’da bolca bulunan nudistlerden biriymiş sadece…

Nudizm veya Naturizm kişilerin vücutlarını rahatlıkla sosyal olarak çıplak bir şekilde bir arada ve doğa ile bütünleşmiş  olarak bulunabilmeleri halidir. Seksüel bir anlam taşımamaktadır. ( Wikipedia’dan alıntıladım)

Bu insanlar oldukları haliyle topluma dahil olmuş, kabul edilmiş. Özel plajları, spor salonları, yoga dersleri bile var. Okuduğum bir röportajda çırılçıplak spor yapmanın sakıncalı olduğunu, teri emecek bir kıyafet giymenin sağlık açısından gerekli olduğunu yazmışlardı. Yani yürürken çıplak olmak kabul ama spor yaparken mi problem? İspanya için kabul edilebilir olan bu çıplaklık durumu  bizim için fevkalade anormal. Ne kadar ilginç değil mi? Doğruları da yanlışları da yaşadığımız toplumlar yaratıyor. Aslında ne giydiğimizin önemi var mı gerçekten? Alışınca çırılçıplak bile olsanız kimse dönüp bakmıyor

Gaudi:

The Alan Parsons Project’in “La Sagrada Familia” şarkısına bayılırım. Yıllar önce konservatuardan mezun olmaya çalışan abim bağıra bağıra söylerdi bu şarkıyı. Defalarca dinlerdi, dinletirdi orkestrayı müthiş bir heyecanla. Bak şimdi nefesli çalgılar girecek, piyanoyu dinle, şimdi keman geliyor, hele bir de saksafon başladı mı fırlardı ayağa, ağzıyla saksafon sesi çıkartırdı. Ben bir hap gibi yuttum 9 dakikalık  “La Sagrada Familia’yı”. Adı “Gaudi” olan bu albüm, İspanyolların dahi mimarı Antonio Gaudi’ye ithaf edilmişti. “La Sagrada Familia (Kutsal Aile)” 1882 yılında Gaudi tarafından yapımına başlanılan ancak bir tramvayın altında kalarak yaşamını yitirdiği için tamamlanamayan bazilikanın (bir çeşit kilise) adıdır. Bu bazilika tam anlamıyla bir şaheserdir. Ve ben utanarak itiraf ediyorum ki, bu şaheserin içine girememiştim. Sadece bu sebeple bile yeniden Barselona’ya gitmem gerekiyor. Çünkü kilisenin içi en az dışı kadar sıra dışı. Dallı, budaklı ağaç şeklindeki kolonların arasında yürürken adeta ormanda olduğunuz hissi oluşuyor(muş). Yapımı halen devam eden La Sagrada Familia’nın 2028 yılında bitirileceği düşünülmekte.

Passeig de Gracia Bulvarı’ndaki Gaudi’nin tasarladığı binalardan “Casa Batllo”, dış cephesinde kullanılan kemik şeklindeki ince kolonları, çatısı, mozaik bacası, vitray pencereleriyle Gaudi’nin görülmesi gereken eserlerinden biri. Yine aynı bölgede bulunan “Casa Mila” da hayal gücünün ne kadar geniş olabileceğini ya da Gaudi’nin Kapadokya’dan nasıl esinlendiğini ispatlarcasına yapılmış. Gaudi’nin Kapadokya’dan esinlendiği konusu bir rivayet çünkü böyle bir şeyi hiçbir zaman dile getirmemiş. Ancak Kapadokya’daki mağara evleriyle Casa Mila’nın fotoğraflarını yan yana koyduğunuzda benzerliği siz de fark edeceksiniz. Aynı şekilde diğer yapıtlarının bacaları, kuleleri de ne hikmetse peri bacalarını andırıyor. Gaudi neredeyse tüm eserlerinde kavisli, dalgalı, kıvrımlı, asimetrik çizgiler kullanıyor. Doğada düz çizgi yoktur anlayışıyla eserlerini yaratıyor.

Peki ya nedir bu Park Güell’in durumu? Ben diyorum ki Gaudi bu defa doğadan değil kremalı pastadan ya da bir şeker dükkânından ya da Hansel ve Gretel’den esinlenmiş. Elinize alın bir şişe krem şanti, binaların çatılarına sıkın, bahçe duvarlarını da dalgalı yapıp üzerine mozaik döşeyin ve işte karşınızda Park Güell! 1914 yılında Güell ailesi için soyluluk göstergesi olarak yapılan bu park renkleriyle, dokusuyla, çizgisiyle adeta enerji ve neşe saçıyor.

Gece hayatı:

Gece ayrı, gündüz ayrı dolup taşan Barselona plajlarında olup bitenler dillere destan. Plajlardaki gece kulüpleri gençler ve genç hissedenler için şiddetle tavsiye ediliyor. Barselona gece hayatı sadece plajlarında değil şehir merkezinde de oldukça hareketli. Biz Buda Bar’a gitmiştik. Hem de Latin Amerika gecesinde…Rio Festivali’nden Barselona’ya transfer olan dansçılar karşılamıştı bizi. Çok eğlenmiştik. Maalesef siz eğlenemeyeceksiniz, çünkü kapanmış.

Akvaryum meraklıları Barselona Akvaryumu’nu, resim meraklıları Picasso Müzesi’ni, futbol meraklıları ise  Camp Nou Stadı’nı mutlaka görmeli.

Ve gelelim en sevdiğim bölüme, yani yemeğe:

İlk salyangozumu Barselona’da yemiştim. Pişmiş salyangozun tadı mantara benziyor. Mantar seviyorsanız, bunu da seversiniz. Bize yemekte eşlik eden İspanyol bir arkadaş evde pişirmek üzere aldıkları salyangozların paket delinince nasıl duvarlara, tavanlara tırmandıklarını, mutfağa girdiklerindeki şok edici manzarayı ve onları geri toplamanın ne kadar güç olduğunu anlatınca sinirim bozulmadı değil. Ayrıca itiraf ediyorum başka ülkelerde yediğim salyangozlar çok daha lezzetli idi. Salyangoz Barselona’da illaki de yemek zorunda olduğunuz şeylerden biri değil.

Yemeniz gereken şey; tartışmasız deniz mahsullü sıkı bir Paella. Aslında mutfaktaki arta kalan malzemelerden yapılan bir çeşit safranlı pilav.

İçine ellerine geçen her şeyi koyabiliyorlar, ama en başarılısı kesinlikle deniz mahsullü olanı. “7 portes” ve 1825 yılından beri hizmet veren tarihi “Los Caracoles” güzel Paella yiyebileceğiniz iki restoran.

Tapas: İspanyol mezesi. Ama öyle bir meze ki bazen bir öğünün yerine geçebiliyor. Deniz mahsullerinden, ufak ekmek dilimleri üzerinde servis yapılan mezelere kadar çok çeşitleri var. Nerede yiyeceksiniz? Barselona’nın en iyi tapasçısı olarak “Ciudad Conda” gösteriliyor. Gidip bir deneyin.

Son karar sizin tabii.

Sangria: İçinde taze meyveler bulunan bir çeşit şarap kokteyli. Tatlı bir içkidir. Sürahide gelir ve ben bayılırım.

Ve finali şarapla yapalım. İspanyollar şarap konusunda oldukça iddialılar. Eğer vaktiniz varsa Barselona’ya yaklaşık 1 saat uzaklıkta olan, yüksek kayalıklar üzerine kurulu tarihi Monserrat şehrinde hem Siyah Meryem’in olduğu katedrali hem de şarap mahzenlerini gezip, şarap tadımı yapabilirsiniz.

Şimdiden iyi eğlenceler.

Sevgiyle kalın,

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanBuket Başer
Takip et:
1974 Istanbul doğumlu. Anne tarafından Boşnak, baba tarafından Bilecikli. Ortaokul ve liseyi Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi'nde Peyzaj Mimarlığı eğitimi gördü. 20 yılı aşkın bir süre mutfak mobilyası sektöründe yöneticilik yaptı. Şu anda bir iç mimarlık ve dekorasyon şirketinin kurucu ortağı olarak çalışmaya devam ediyor. İki oğlu var. Seyahate, yöresel yemeklere ve açık hava sporlarına düşkün; astrolojiye ve güzel sanatların birçok dalına merakı var. Tipik bir yay kadını. 40'ından sonra ansızın anılarını yazmaya başladı. O gün bugündür de devam ediyor...
Önceki Makale Doğa seslerinin dile katkısı
Sonraki Makale ‘Bilinmeyen Mossad’

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Köşe YazılarıManşet

Samsun ışığı…

Hasan Sevilir Aşan
19 Mayıs 2025
EditörKöşe Yazıları

Mekke’de doğanın öfkesi 

Dr. Nevin Sütlaş
18 Mayıs 2025
Köşe Yazıları

İslam dünyasının nabzı Kazan’da  

Okay Deprem
18 Mayıs 2025
Köşe Yazıları

Birand’ın başını ağrıtan röportaj

Cenk Başlamış
15 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?