Anthony George Banks adı rock müzikle haşır neşir olanlar için bile pek bir anlam ifade etmeyebilir.
Ama kısaca “Tony Banks” dersek “Progresif rock”, hele hele Genesis hayranları hemen ayağa kalkıp saygı duruşuna geçecektir.
Bu ay 73. yaşına girecek Banks dünyanın en önemli klavyecilerinden biri kabul ediliyor.
İngiliz sanatçı çocukluğunda piyano dersleri aldı ve özellikle Sergei Rachmaninoff ve Maurice Ravel’den etkilendi.
1967 yılında kurucularından olduğu Genesis’le başlayan müzik serüveni günümüzde kadar devam etti. Gerçi Genesis, solist Phil Collins’in sağlık sorunları nedeniyle resmen değilse de fiilen artık tarihteki yerini almış görünüyor.
Üniversitede kimya ve felsefe okuyan ancak müzik çalışmaları nedeniyle okulu bitirmeyen Banks alçak gönüllü kişiliğiyle öne çıkmasını sevmese, şovdan uzak dursa ve hep takım oyuncusu olsa da bazılarınca grubun perde arkasındaki asıl beyni kabul ediliyor.
Banks’in pek çok Genesis bestesinde imzası var ama bunlardan ikisini özellikle vurgulamak gerekiyor. İlki, “Progresif rock” tarihinin en iyi bestelerinden biri kabul edilen “Firth of Fifth”, diğeri ise “Cinema Show.” (Her iki şarkı da resmen bütün grup üyelerinin ortak bestesi sayılsa da aslan payının Banks’e ait olduğu söyleniyor)
Her türlü klavyeyi kullanan hatta konserlerde iki klavyeyi birden çalan Banks aynı zamanda piyano, org ve synthesizer (sentezleyici) ustası.
Müzik tarihçisi Wayne Studer ondan “Progresif rock’ın en zevkli klavyecisi” diye söz ediyor.
Klasik müzik bestelerinden oluşan albümleri de bulunan Banks’in müziklerini yaptığı filmler arasında “The Shout” da var. İşin ilginç yanı, Genesis’in son dönemlerinde fazla ticari olmakla eleştirilen pop tarzı bestelerinde de yine onun imzasının bulunması.
Hayranlarının en çok dikkatini çeken yönü ise, konserlerde son derece ciddi durması ve neredeyse hiç gülmemesi hatta yüzünde mimik oynamaması. Gerçi onun bu halini karizmatik bulanlar da az değil. Banks’in bu yönü günümüzde bile sosyal medya kullanıcıları arasında espri konusu oluyor. Ama belli ki o tamamen yaptığı işe konsantre olmasını seviyor ve işin şov kısmını grubun diğer üyelerine, özellikle Collins’e bırakıyor. O kadar ki, bir konserde şovun parçası olarak şnorkel takması istenince kesinlikle reddetmiş.
Sahne dışında da öyle pek kahkahalar attığı söylenemez ama haksızlık etmemek için gülümsediği bir fotoğrafını koyalım:
Aşağıdaki videoda Genesis’in yarım milyon kişinin izlediği 2007 Roma konserinde birbirine bağlı “In the Cage”, “Cinema Show” ve “Dukes Travels” şarkıları yer alıyor. Banks’in performansında zirveye çıktığı (ve tabii ki hiç gülmediği) “Cinema Show” 07.55’nci dakikada başlıyor.
Bu, Thomas Eliot’ın bir şiirinden ilham almış büyük ölçüde enstrümantal bir parça. Şarkıda Romeo ve Juliet ama aslında modern hayatta aşkın yerini cinselliğin alması anlatılıyor. Müzik otoritelerinin teknik açıdan da çok başarılı bulduğu bir şarkı. Banks’in klavyesi bu şarkıda baskın enstrüman. Klavye bir lider gibi çok kararlı bir şekilde önden gidiyor, yolu gösteriyor, diğer enstrümanlar sadık şekilde onu takip ediyor. Bu aynı zamanda, Collins’in davulun başına geçtiği son konserlerden biri.
İlgili yazı: https://medyagunlugu.com/genesis-ve-ben/